Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,5972
Dolar
Arrow
38,4917
İngiliz Sterlini
Arrow
51,2983
Altın
Arrow
4071,0000
BIST
Arrow
9.078

Erbaş'ın Diyaneti kitabı yayımlandı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Şeyhülislam olma hayalinde

“İktidarın Kılıcı ve Kalkanı: Erbaş'ın Diyaneti” kitabını kaleme alan gazeteciler Mustafa Mert Bildircin ve Sefa Uyar, Diyanet’in geçmişte olmadığı kadar iktidarla ilişkilendiğini belirterek, 2017’de göreve başlayan Ali Erbaş’ın “şeyhülislamlık” rolüne bürünmeye çabaladığını vurguladı.

Erbaş'ın Diyaneti kitabı yayımlandı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Şeyhülislam olma hayalinde

Diyanet İşleri Başkanlığı, özellikle Ali Erbaş'ın başkan olmasının akabinde kamuoyunda ve siyasette yoğun tartışmaların odağı haline geldi. Büyüyen bütçesi, tartışmalı fetvaları, iktidara yakınlığı ve toplumsal hayattaki rolü ciddi bir inceleme konusu oldu.

Gazeteciler Mustafa Mert Bildircin ve Sefa Uyar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın röntgenini çekerek, “İktidarın Kılıcı ve Kalkanı: Erbaş'ın Diyaneti” kitabını kaleme aldı. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından okurlarla buluşturulan kitapta Diyanet'in örgütsel ve ideolojik dönüşümü, dev bütçesiyle gerçekleştirdiği faaliyetler, siyasi krizlerle ilişkisi, toplumda kin ve düşmanlığı yükselten sosyal medya fenomeni kimi vaizler anlatılıyor. Söz konusu kitabı ve Diyanet’i konuşmak için Bildircin ve Uyar ile bir araya geldik…

Kitabı bitirdiğinizde sizin açınızdan nasıl bir Diyanet vardı önünüzde?

Sefa Uyar: Şunu görüyoruz bu kitabı bitirdiğimizde: Diyanet İşleri Başkanlığı, Ali Erbaş döneminden itibaren iktidarla o kadar içli dışlı oldu ki, siyasi iktidarın özellikle toplumsal yaşamın dinselleştirilmesinde ve bu noktada adımlar atılmasında bir öncü rolü oynattırıldı Diyanet'e…

Diyanet, Ali Erbaş dönemiyle birlikte nasıl bir dönüşüme uğradı? 

Mustafa Mert Bildircin: Ali Erbaş bildiğiniz gibi 2017 yılında göreve geldi. 2018'de Türkiye'de de bir rejim değişikliği yaşandı. Cumhurbaşkanlığı'na bağlı bir kurum... Dolayısıyla rejim değişikliğiyle birlikte var olan ağırlığı daha da arttı. Dolayısıyla Ali Erbaş'ın başkanlığı dönemi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın toplumsal yaşamın tümü üzerindeki etkisinin arttığı bir dönem oldu. Bu hem uygulamalarıyla, fetvalarıyla, adaletten eğitime, sağlıktan yargı sistemine kadar hemen her alana müdahale etme çabasıyla hem de ekonomik yapısındaki büyümeyle açıklanabilir. Dolayısıyla Ali Erbaş'ın dönemi, Diyanet'in giderek büyüdüğü, hem personel sayısı hem ekonomik güç itibarıyla büyüdüğü bir dönem. Kitabın çıkış noktası da bu oldu.

Devlet mesela tasarruf çağrısı yaparken Diyanet'in har vurup harman savurduğuna dair birçok habere tanıklık ediyoruz. Bunlardan bazılarını özetlemenizi rica etsem?

Sefa Uyar: Her ne kadar Diyanet yöneticileri şu an bu bütçenin kendilerine yetmediğini, birçok camide halen imam açığı olduğunu, bu bütçenin yüzde 90’ından fazlasının personele gittiğini söylese de, hem personel sayısıyla hem harcamalarıyla beraber en çok harcama yapan, bütçe yöneten kurum Diyanet olarak varlığını sürdürüyor. Örneğin, Diyanet'in 5 yıldızlı otellerde düzenlediği programları, hizmet içi eğitimleri görebiliyoruz. Diyanet'in Ankara'da, merkezde toplantı salonları var. Bu toplantı salonlarını kimi zaman kullanıyorlar. Ancak Diyanet'in özellikle Antalya gibi böyle daha tatil bölgelerine personeli ailesiyle beraber davet ederek orada hizmet içi eğitimleri yaptığını görüyoruz. Basım yayın noktalarında yapılan ihaleler, Diyanet'in bütçesinin oldukça tartışmalı noktaya gelmesine neden oluyor. Bir de bunun yanında çok önemli bir nokta daha var: Diyanet'in denetimden uzak bir Türkiye Diyanet Vakfı var. Bu vakıf denetim dışı bir kurum ve camilerde yapılan bağışlar doğrudan bu vakfa gidiyor ve milyonlarca liralık bir bütçeye dönüşüyor. Örneğin yakın zamanda Türkiye Diyanet Vakfı'ndan lüks bir marka araç alımı oldu. Bu araç Türkiye Diyanet Vakfı iştiraki üzerinden başkanlığa gönderildi. Burada şunu görüyoruz: Aslında Diyanet'in bütçesinin bir kısmı denetimden kaçırıldığı için çok rahat biçimde harcanabiliyor. 

Kitapta siz Ali Erbaş'ın “Şeyhülislamlık” rolüne de soyunduğunu belirtiyorsunuz. Önceki başkanlardan farkı ne Erbaş’ın? 

Mustafa Mert Bildircin: Türkiye'de bir siyasi iktidarın yaşadığı her krizden sonra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ı sahnede gördük. Bu kimi zaman camide, minberdeydi. Kimi zaman bir organizasyonda masada, önünde mikrofon varken. Bunların en çarpıcı örneklerinden biri milyonlarca yurttaşın yaşam mücadelesi verdiği bir dönemde Diyanet'in “Fiyatları tayin eden Allah'tır” fetvasıydı. Ayrıca “Akşam pazarına gidin” tavsiyesini de duyduk. Özetle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye'de siyasi iktidarın yarattığı krizi azaltmak, insanları uyuşturmak gibi bir rolü var sanki. Ali Erbaş'ın Şeyhülislamlık rolünü oynadığını rahatlıkla ifade edebiliriz.

Sefa Uyar: Şöyle bir ekleme yapabiliriz, kitapta da bahsettiğimiz bir vurgu var: Muaviye'nin mızraklarının ucuna Kur'an sayfalarını taktığı gibi, en ufak bir siyasi krizde Diyanet'in ön plana atladığını görüyoruz. Örneğin Cumhurbaşkanı "Şükretmiyorsunuz, şükretmeniz gerekiyor" temalı bir konuşma yaptığında, Diyanet'in bu konuşmadan sonraki ilk cuma hutbesinin “şükretme” temalı olduğunu görüyoruz. Erbaş göreve gelene kadar Türkiye'de aksak da olsa ilerleyen demokrasi kültüründe Diyanet İşleri Başkanları, hiç bu kadar siyasetle iç içe olmamışlardı. 

Sosyal medyada da fenomen olan kimi imamlar, vaizler var. Tepki çekiyorlar ama dokunulmaz olduklarına dair de bir algı var. Diyanet bir koruma şemsiyesi görevi mi görüyor bu kişilerle ilgili?

Mustafa Mert Bildircin: Ben öyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir cezasızlık var. Toplumsal yaşama doğrudan müdahale eden, kimi zaman toplumun sinir uçlarıyla oynayan, kutuplaştırmayı daha da keskin hale getiren bir rolleri var. Diyanet İşleri Başkanlığı'na mensup bu kişilere karşı Diyanet'in herhangi bir soruşturma açmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bu cezasızlıktan ve yaptırımsızlıktan cesaret alarak her seferinde çıtayı daha da yükseğe çıkartıyorlar. 

Sefa Uyar: Cumhuriyet'in kurucu kadroları Diyanet'in doğru bilgiyi halka aktarmak amacıyla kurduğunu ve bu belki din tüccarlarıyla, cemaat ve tarikatlarla mücadele için rol üstlenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ancak bugüne geldiğimizde olayın tam tersine döndüğünü görüyoruz. Örneğin 4-6 yaş Kur'an kurslarının bir kısmı bugün cemaat ve tarikatlarla doğrudan bağlantılı. Bu kursların tamamı yasal olarak Diyanet'e bağlı. İstanbul'da örneğin bir vakıfla bağlantılı Kur'an kursunda, icazet töreni öncesi sarık ve cübbelerle İstanbul'da dolaşarak, slogan atarak yürüdüklerini görebiliyoruz. Bu törene Meclis Başkanı da katılabiliyor, Cumhurbaşkanı da katılabiliyor. Bu törenlerde Atatürk'e ve Cumhuriyet'e hakaret edildiğini, lanet edildiğini görebiliyoruz. Örneğin Diyanet'in dini ihtisas merkezleri var. İstanbul'daki önemli bir ihtisas merkezinin müdürü İsmailağa cemaatinin eski liderinin oğlu. 

Ali Erbaş nasıl bir Türkiye istiyor? 

Mustafa Mert Bildircin: Ali Erbaş'ın ben bir Türkiye hayali olduğunu düşünmüyorum. Belki koltuk derdi vardır. Belki kendi ikbalini düşünüyor olabilir. Ancak Türkiye'ye yönelik bir tahayyülü olduğunu düşünmüyorum. Çalışmaları topyekûn olarak değerlendirdiğimiz zaman dinin egemen olduğu bir toplum istiyor olabilir. Ancak Erbaş'ın kafasındaki bu Türkiye hayaliyle sokağın taleplerinin örtüşmediğini görmek mümkün. Çünkü 4-6 yaş Kur'an kurslarına evet aileler belki de samimi, iyi duygularla çocuklarını gönderiyorlar ama aynı zamanda bu 4-6 yaş Kur'an kurslarının pedagojik olarak çocuklarına uygun olmadığı yönündeki raporları yine Diyanet'in kendi araştırmalarıyla okuyorlar. Cezaevlerindeki görevlilere yine halkın, tutukluların tepkileri olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Diyanet'in bugün 2025 Türkiyesinde yaptığı çalışmaların toplumda aslında zannedildiği gibi büyük bir karşılığı olmadığını biliyoruz. Şunu eklemek gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı'na yönelik hemen her eleştiri "Bunlar din düşmanı" şeklinde de karşılanıyor. Buna özellikle belki de yanıt vermek gerekiyor. Ben din düşmanı değilim. Sefa'nın da olmadığını biliyorum. Bu kitabı okuyacak yurttaşların da din düşmanı olmadığını biliyoruz. Kimsenin dinle, inancıyla bir sorunu yok. Bizim derdimiz Türkiye'nin kaynakları. Çünkü bu ülkeyi seven iki kişiyiz. Bu ülkeyi seven 85 milyon kişi vergilerinin nasıl kullanıldığını bilmek zorunda. Diyanet İşleri Başkanlığı'na emanet edilen paranın, yine bizim vergilerimizde, nereye nasıl harcandığını bilmek zorundayız. Kimsenin inancıyla bir sorunumuz olmadığı gibi inanç özgürlüğünü bence şu an Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mevcut yönetiminden daha çok savunuyoruz.

FETÖ'nün yükselişinde Diyanet'in nasıl bir etkisi vardı? Nasıl alan açmışlardı veya Fethullahçılar Diyanet'i nasıl kullanmışlardı?

Sefa Uyar: Buna Sayın Cumhurbaşkanı da aynı şekilde dikkat çekiyor. Diyanet'in bu konuda mücadelede geç kaldığını söylüyor. Diyanet tüm tarikat ve cemaatlerle ilişkilerini düzenlemede ve belki de mücadele etmede çok geç kalıyor. Diyanet'ten ihraç edilen çok sayıda isim var 15 Temmuz'dan sonra. Bunların kimileri üst düzey yöneticilerdi. Belki bir adım daha ileriye gidebiliriz. Örneğin Ali Erbaş'ın FETÖ'nün en önemli araçlarından birisi olan Dinlerarası Diyalog'da etkili olduğunu biliyoruz. FETÖ'nün kurumu olan bir platformun yöneticiliğini yaptığını biliyoruz. Dinlerarası Diyalog kitabını çıkardığı yayınevinin 15 Temmuz'dan sonra FETÖ'den kapatıldığını biliyoruz. 1993'te kurulan Sakarya'daki İlahiyat Fakültesi'nin kurucu akademisyenleri arasında yer alıyor kendisi. O fakültenin kurucusu FETÖ'nün 2 numarası olarak bilinen Suat Yıldırım’ın Ali Erbaş'la çok yakın olduklarını biliyoruz.


Haber Kaynağı : Sercan Meriç

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Ali Erbaş Mustafa Bildircin Sefa Uyar Erbaş'ın Diyaneti
Wodo Network