Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Kuzuların sessizliği...

Elbette, Anthony Hopkins ve Jodie Foster'ın, dünya sinema tarihine damgasını vurmuş 1991 yapımı “The Silence of the Lambs”* filminden bahsetmiyoruz.

Bizim derdimiz, CHP'nin sessizliği!

Mesele Özgür Özel'in mitinglerde, bilmem kaçıncısı toplanan kurultaylarda hoplaya zıplaya iktidarı eleştirmesi, kendince belagat yapması, slogan atması, şarkılarla, türkülerle milletin gazını alması; aynı şeyleri biteviye tekrarladığı için artık pek kıymeti harbiyesi kalmayan hamasi nutukları değil.

Bunlar, asıl söylemesi gerekirken sustuğu ne varsa cümlesini yurdum insanının gözünden, dikkatinden kaçırmak için ustaca yapılan kamuflaj.

Ortadaki boş laf kalabalığı, ötesi yok!

Oysa, Tayyip Erdoğan'ın siyasi hayatını uzatmak için bin bir pazarlıkla kendilerine alan açan Kürtçüler, kelimenin tam anlamıyla gemi azıya almış durumda.

Gelin son günlere bir göz atalım:

Meclis Başkanvekili olduğunu unutup İmralı'nın postacılığına soyunan DEM'ci Pervin Buldan, açık açık, “Öcalan, iktidarın muhalif sesleri susturmasını istiyor” minvalinde açıklama yaptı; bir başka DEM'ci Gülistan Kılıç Koçyiğit şehitlere “ceset” dedi; ama daha elim ve daha vahimi Sırrı Sakık, “Asıl alçaklık nedir biliyor musunuz? Memleketi birlikte kurduktan sonra Kürdü yok sayanlar alçaktır. Bir halkın dilini yasaklayanlar alçaktır. Bir halkın haklarını gasp edenler alçaktır” diye doğrudan Atatürk'ü ve CHP'yi hedef aldı, dahası hakaret etti.

Yetmedi, sokakları hareketlendirdiler. Diyarbakır'da, Öcalan için "Umut Hakkı" talebiyle yürüyüş düzenlediler. “Biji Serok Apo” sloganları havada uçuştu!

Sadece bunlar değil; DEM'ciler coşar da iktidar geride kalır mı? Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Dicle Üniversitesi'nin akademik yılı açılışında çıktı Kürtçe şiir okudu.

Yani, bu mahalledekiler, Kürtçüsü de İslamcısı da sebatla devam ediyor. Ümmi bir federasyona doğru her gün mevzi kazanmaktalar.

Diğer yanda ise Atatürk’ün mirasını taşıdığını söyleyen ama iş o mirası gerçekten savunmaya geldiğinde kelimeleri, cümleleri yutmayı tercih eden mahcup bir CHP var. Ne bir kınama, ne bir uyarı, ne bir mesafe koyma… 

Sanki o sözler hiç söylenmemiş, o olaylar hiç yaşanmamış!

Tık yok.

Görmedim, duymadım, bilmiyorum!

Meclis'te Turhan Çömez ile Pervin Buldan arasındaki tartışma meseleye ayna tuttu. Turhan Çömez'in “Gencecik askerlerimiz şehit olurken… onlara ‘ceset’ diyenlerle aynı safta olmayacağız!” sözleriyle gösterdiği tepkinin altını kalın kalemle çizelim.

Bu söz, ironik biçimde CHP’nin misyonuna işaret ediyordu. Ama mesele söz konusu tepkinin CHP’lilerce değil bir başka partinin temsilcisi tarafından verilmiş olmasıydı.

CHP’nin suskunluğu o kadar derin ki, savunması gereken tarihî değerleri artık başkaları hatırlatıyor. 

Parti, kendi köklerinin temsil ettiği fikri hazineyi başkalarına devretmiş.

Açıkça yazalım:

Bu, sadece bir siyasal boşluk değil, bir zihinsel teslimiyet hâlidir.

“Cumhuriyet’in bekçisi” olmayı siyasal kimliğinin merkezine koymuş olan bir partinin, şimdi bu kirli dil karşısında susmasını Cumhuriyet'e açık açık meydan okuyanlara ısrarla ve inatla gözlerini kapamasını tarih babanın defterine not düşelim.

Özgür Özel, Kürtçülerin gönlünü hoş etmediği sürece emperyalistlerin iktidarı kendisine vermeyeceğini ya da Kürtlere şirin görünüp es kaza üç, beş oy fazla alabileceğini düşündüğü için kuzuların sessizliğine bürünüp kendince taktiksel bir manevra yapıyor olabilir mi?

Eğer, iktidar olmak için emperyalizmin onayını bekliyorsa, cümlemize şimdiden geçmiş olsun. Ama, kendi tabanını tahkim etmek yerine Kürt seçmene oynuyorsa, hiç umutlanmasın; iki dünya bir araya gelse Kürtler CHP'ye oy vermez. DEM olmazsa giderler mührü AKP'ye basarlar. Kürtlerin siyasi davranışını ya da Kürt sosyolojisini az buçuk kıraat eden kim varsa bunu bilir.

Kimse çıkıp, yerel seçimlerde “kent uzlaşısı” yapıldı filan demesin. Bu uzlaşı karşılığında Kürtçülere verilen tavizlerin sonuçlarını İzmir'deki DİSK eyleminde hepimiz gördük. Büyük kentlerde bunu fırsat bilerek çökmedikleri yer kalmadı.

Böyle ise Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde pazarlığı ne üzerine kuracaklar; ya bize destek verin karşılığında sizi memleketin tapusuna ortak edelim ya da alın o tapunun tamamı sizin olsun yeter ki ahir ömrümüzde bir CHP iktidarı görelim mi diyecekler?

2010’da Wikileaks’in sızdırdığı Stratfor raporları her şeyi apaçık ortaya koymuştu:

“CHP’nin genleri değişiyor, bu da Kemalist Türk devletinin değişimi demek.”, “CHP’yi dönüştürmek, devleti dönüştürmektir”

İşte Özgür Özel'in “susmasının” asıl nedeni bu raporun satır aralarında saklı. Eğri oturup, doğru konuşalım, bu sessizlik sadece bir taktik değil, aynı zamanda CHP içindeki derin ideolojik karmaşanın ve hatta çöküşün göstergesidir.

Ne yazık ki, Cumhuriyeti kuran partinin artık kendi kimliğini bile tartışmaktan aciz kaldığını görüyoruz.

Özgür Özel her başı sıkıştığında Atatürk’ün adını anıyor ama onun temsil ettiği siyasal iddiayı dile getirmekten çekiniyor!

Ez cümle, “Cumhuriyetçi” görünmekten endişe eden bir CHP portresi bu.

Bir zamanlar “şehitler tepesi boş kalmayacak” diyenlerle ideolojik farkı “dil üzerinden” kuran CHP’nin, artık o dilin de dışında kalmayı tercih etmesi ibretlik bir tablodur. Çünkü bu sadece siyasi bir suskunluk değil; milli duygularla arasına mesafe koyan, kendi geçmişiyle bağını koparan bir sessizliktir.

Ne yazık ki iktidarın kullandığı dilin dışında kalmak için gösteriyi “görmezden gelmek”, CHP yönetiminin yeni refleksi hâline geldi. Oysa bu refleks, siyaseten akıllıca bir manevra değil; tarihsel bir kopuşun habercisi. Köklerinden, felsefesinden, artık CHP'yi CHP yapan ne varsa cümlesinden!

Biraz eleştirince, “Biz kimseyi dışlamıyoruz, barış dili kuruyoruz” diyerek savunmaya geçiyorlar.

Ne var ki, “barış dili”, giderek “tepkisizlik” diline dönüştü. Tepkisizlik de bir strateji değil, alışkanlık halini aldı. İlginçtir, parti içinde de kimse bunu sorgulamıyor. Milletvekilleri sanki boy siperi kazmış, burunlarını bile dışarı çıkarmıyor.

Kimi “ittifak dengeleri bozulmasın”, kimi “bu açıklamalara yanıt verirsek iktidarın ekmeğine yağ süreriz” filan diyor.

Onlar laf ebeliği yaparken Cumhuriyetin temel direkleri sallanıyor, kime gam!

Ne yazık bugün CHP, tarihinin en kimliksiz dönemlerinden birini yaşamakta.

Bir yandan “yeni CHP” söylemiyle toplumsal tabanını genişletme iddiası diğer yandan Cumhuriyet’in temel değerlerinden uzaklaşma eğilimi.

Bu iki yön birbiriyle hunharca bir çelişki içinde. Ve o çelişki, partiye ağır bir “anlamsızlık” yükü olarak dönüyor. Çünkü CHP artık sadece iktidara değil, kendi tarihine de muhalefet ediyor.

Partinin lider kadrosu, Cumhuriyet’in 100. yılında Atatürk’ün adını anarken bile temkinliydi.

Laiklik, halkçılık, devletçilik, devrimcilik gibi ilkeler ya hiç konuşulmuyor ya da “eski Türkiye’nin kalıntıları” gibi gösteriliyor. Oysa tam da bu ilkeler, CHP’yi CHP yapan, bu memlekete yön vermiş fikirlerin ta kendisi.

Şimdi o fikirlerden uzaklaştıkça, parti de siyaseten silikleşiyor. Konjonktürel olarak yükseliyor gibi görünen ama içi boş bir kabuk olarak karşımızda duruyor.

Kurucu ideolojinin mirasçısı olan bu parti utanç duyar gibi davranıyor. O mirası hedef alanlar ise “hakikatle yüzleşiyoruz” diyerek sahneyi dolduruyor.

CHP’nin bugün yaptığı en büyük hata, “Cumhuriyet’i savunmanın” bir ideolojik pozisyon değil, bir sosyal ve daha önemlisi tarihi bir sorumluluk olduğunu unutmuş olması. 

Çünkü Cumhuriyet, sadece bir dönemin siyasi tercihi değil, bu memleketin ortak yaşam sözleşmesi; birliğinin, bütünlüğünün çimentosudur.

Bu sözleşme sorgulandığında, CHP susarsa, kim konuşacak?

Kim, “Biz buradayız” diyecek?

Kim, “Bu memleket Cumhuriyet sayesinde ayakta” diyebilecek?

 

*Kuzuların Sessizliği