Fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışı ifade eden ve ekonomik dengeleri derinden etkileyen enflasyon, ülkemizde önemli makro ekonomik sorunlardan biri olmaya devam ediyor. 2024 yılı, Türkiye'nin ekonomik yapısını derinden etkileyen enflasyon oranları ve bu oranların halk üzerindeki etkileriyle hatırlanacak bir yıl oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından açıklanan enflasyon verileri, hem hesaplama yöntemleri bakımından hem de sonuçları itibarıyla önemli farklılıklar gösterdi.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK), 3 Ocak 2025 tarihinde yayımladığı Aralık 2024 yılı Aralık aylık verisi ve 2024 yıllık enflasyon verileri 2025 yılı makro ekonomik dengeler ve beklentiler için de önemli mesajlar veriyor.
Enflasyon ister toplam talebin, arzı aşması sonucunda oluşsun, (talep enflasyonu), ister üretim maliyetlerindeki artışların fiyatlara yansımasından (maliyet enflasyonu), isterse ekonomideki aktörlerin, gelecekte enflasyonun süreceğine dair beklentileri nedeniyle fiyatların yükselmesinden oluşsun (beklenti enflasyonu), gelir dağılımında bozulma, satın alma gücünde azalma, yatırım kararlarında belirsizlik ve toplumsal huzursuzluk gibi çok olumsuz etkiler yaratmaktadır.
TÜİK, ENAG ve İTO Verilerinin Karşılaştırılması
TÜİK, 2024 yılının Aralık ayında tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) aylık %1,03 arttığını ve yıllık enflasyonun %44,38 olduğunu açıkladı. Ancak, ENAG ve İTO, farklı hesaplama yöntemleriyle bu verilerden daha yüksek oranlar açıkladı. ENAG Aralık 2024’te TÜFE’nin %2,34 arttığını ve yıllık enflasyonun %83,40 olduğunu açıklarken, İTO ise TÜFE’yi aylık %1,74 ve yıllık enflasyonu ise %55,27 olarak açıkladı.
Bu farklar, enflasyon hesaplamalarındaki metodolojik farklılıklar ve veri toplama sıklığından kaynaklanıyor. ENAG, günlük fiyat değişimlerini takip ederken, TÜİK daha geniş bir ürün sepeti üzerinden belirli periyotlarla ölçüm yapıyor.
Hükümetin 2025 Enflasyon Beklentisi
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan Orta Vadeli Program (OVP 2025-2027)’da hükümet; makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmeyi, mali disiplini korumayı, orta vadede enflasyonu tek haneye düşürerek fiyat istikrarını sağlamayı hedeflemektedir. Hükümet 2025 yılında enflasyonun %17,5 olacağını, 2026 yılında %9,7 ve 2027 yılında ise %7’ye düşeceğini öngörmektedir. Ancak önceki yıllardaki tahmin ve gerçekleşmelere baktığımızda OVP’deki bu tahminlerin iyimser olduğu düşünülebilir.
Hissedilen Enflasyon ve Kamuoyu Algısı
2024 yılı boyunca açıklanan TÜİK verileri, resmî enflasyon oranlarının %44,38 olduğunu gösterirken, ENAG’ın açıkladığı %83,40’lık oran, hissedilen enflasyonun daha yüksek olduğu yönündeki algıyı desteklemiştir. ENAG’ın günlük fiyat değişimlerini esas alan yöntemi, TÜİK’in geniş ürün sepetine dayalı ölçümlerine kıyasla daha dinamik bir görünüm sunmaktadır. Bu farklar, TÜİK’in hesaplama yöntemine yönelik güven sorunlarına neden olmuş ve ekonomik politikaların halk tarafından sorgulanmasına yol açmıştır.
Veriler arasındaki önemli fark, kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açarken verilerin güvenilirliği konusunda sorunlar da yaratmaktadır. Ekonomik aktörlerin bu verilere dayanarak iktisadi karar alma süreci zorlaşırken, alınan kararların sonuçları da, özellikle emeği ilen geçinen sabit gelirli hana halkı için ciddi anlamda adaletsiz ve yanlış kararlar alınmasına neden olmaktadır.
Fiyatlardaki Yüksek Artışa Karşın, Ücretlerdeki Düşük Artışlar Sonucunda Satın Alma Gücündeki Radikal Düşüşler
Resmi yıllık enflasyon oranının %44,38 olduğu, hissedilen enflasyonun ise %83,40 olduğu ülkemizde, 2025 yılı asgari ücret düzeyi, reel ücretlerde ve buna bağlı satın alma gücündeki düşüş ve gelir dağılımındaki bozulmalara rağmen maalesef beklentilerin çok altında belirlenmiştir. 2024 yılında 17.002 TL olan net asgari ücret %30’luk artış göstererek 2025 yılında 22 bin 104 TL’ye yükselmiştir.
Diğer taraftan yüksek enflasyon oranlarına rağmen SSK ve Bağkur emeklilerinin zam oranı %15,75 oranında, memur ve memur emeklisinin zam oranı ise sadece %11,54 olarak belirlenmiştir. Gıda enflasyonunun %60’ın üzerinde olduğu, kira sözleşmelerinde uygulanabilecek artış oranının Ocak 2025 için % 58,51 seviyesine ulaştığı bir ekonomide emekçilerin yaşayacağı sorunları tahmin etmek zor olmasa gerek.
TÜRK-İŞ, çalışanların geçim şartlarını 38 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” çalışması ile ortaya koymaktadır. TÜRK-İŞ verilerine göre:
? 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (AÇLIK SINIRI) 21.083 TL’ye,
? Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (YOKSULLUK SINIRI) 68.675 TL’ye,
? Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 27.365 TL ’ye yükselmiştir.
Bu durumda net asgari ücret, şimdilik’ TÜRK-İŞ’in açıkladığı Aralık ayı açlık sınırının sadece %4,8 üzerinde iken yoksulluk sınırının ise sadece %32’ine ulaşmaktadır. Asgari ücret, TÜRK-İŞ’in açıkladığı 2024 yılı Aralık ayı açlık sınırından sadece 1.021 TL yüksektir. Bu asgari ücretin 2025 mali yılı boyunca uygulanacağını düşündüğümüzde durumun vahameti daha da artmaktadır. 2025 yılı ilk çeyreğinde net asgari ücretin açlık sınırının altında kalması beklenmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Enflasyonun çok altında belirlenen ücret artışları, sabit gelirli emekçilerin satın alma gücünde önemli oranda düşüşlere neden olurken, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşlarımızın sayısında ciddi artışlara neden olacağı tahmin edilmektedir. Bu durum, düşük gelirli kesimlerin temel yaşam maliyetlerini karşılamakta hala ciddi zorluklarla karşılaştığını göstermektedir. Özellikle gıda enflasyonunun yüksek seviyelerde olduğu bir ortamda, asgari ücretle, sabit gelirle geçinmek zorunda kalan emekçilerin satın alma gücü sürekli düşmektedir.
2024 yılında Türkiye ekonomisine damgasını vuran yüksek enflasyon, yıl boyunca özellikle ücretlilerin ve emeklilerin alım gücünü önemli ölçüde aşındırmıştır. Bu durumun 2025 yılında da artarak devam edeceği, ekonomideki düşük gelirli kesimler için yaşam koşullarını daha da zorlaştıracağı öngörülmektedir. Enflasyonun yüksek olması, ücret artışlarının bu oranları karşılamaması ve yaşam maliyetlerinin hızla artması, büyük bir toplumsal ve ekonomik adaletsizlik yaratmaktadır. Bu nedenle; asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, yüksek enflasyon, artan açlık-yoksulluk sınırı ve düşük satın alma gücüyle mücadele eden milyonlarca vatandaşımızın durumunu iyileştirecek sosyal ve ekonomik tedbirlere, her zamankinden daha fazla, acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Çok Okunanlar
Gassal dizisi nasıl izlenir?
Arda Güler maça damga vurdu, Ancelotti ıslıklandı!
Kutsal Damacana 5 nereden izlenir?
Bankalar ATM'den günlük para çekme limitini güncelledi
Aynı market zincirinde bu kez de peynir skandalı...
BEDAŞ 17 Ocak'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
'Oğluma uygun değil, yakıştıramıyorum' demişti
Adana ve Mersin'de katliam yapan polis memurunun savunması ortaya çıktı
Reyting sonuçları açıklandı! Dünün reyting sıralaması ile kim birinci oldu?
17 Ocak burç yorumları: Değişim ve sürprizlerle dolu bir Cuma