Neo-Liberal Ekonomiye Eleştiriler, Piyasa Başarısızlıkları, Piyasa Dostu Devlet Anlayışı Ve Optimum Denge Arayışları-3
Washington Konsensüsü (uzlaşması) çerçevesinde yapılan uygulamalar beraberinde piyasa başarısızlıkları getirmiş ve eleştirilerle birlikte eksiklikleri ve başarısızlıkları giderecek yeni arayışlar gündeme gelmiştir. Bunun sonucunda devletin ekonomiden tamamen çekilmesinin önemli sorunlara neden olduğu belirtilerek kalkınma konusunda yeni uzlaşılara girişilmiştir.
Nisan 1998’de kabul edilen Santiago uzlaşısında; kalkınmanın piyasa temelli olacağı ancak ileri derecede piyasa başarısızlığının göz ardı edilmemesi gerektiği, genel kural olarak devletin doğrudan üretim gerçekleştirmemesi gerektiği ve bunlarla birlikte başta sürdürebilir kalkınma, kamu sağlığı, eğitim, temel kamusal malların sağlanması, yoksulluğun azaltılması, adil gelir dağılımı ve yoksulların da büyümeden pay alması gibi birçok kalkınma sorunun giderilmesinde devletin kaçınılmaz bir rolünün olduğu vurgulanmıştır.
Bu nedenle son dönemde; Neo-liberal politikalarla bütünüyle geriye çekilen devlet yapılanması yerine “devlet-piyasa ortaklığı” söylemine geçilerek “Piyasa Dostu Devlet” anlayışı çerçevesinde, piyasa başarısızlıklarına da çözüm arayan devlet ve piyasa arasında optimum denge sağlayan, güçlü piyasa için etkin devlet politikaları vurgulanmaya başlanmıştır. Yine son dönemde sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, devletin sadece iktisadi büyümeyi değil aynı zamanda, kapsayıcı, yoksul odaklı sürdürülebilir bir kalkınmayı ve insani gelişmeyi de esas alması yönünde görüşler ön plana çıkmaya başlamıştır.
Bununla birlikte kalkınmacı sosyal devlet anlayışından yoksun bir şekilde yine neo-liberal politikaları merkeze alan “piyasa dostu devlet” anlayışı yaklaşımı da günümüz sorunlarına çözüm konusunda yetersiz kalmaktadır. Piyasaları rekabete açarken Washington Konsensüsü (uzlaşması) kapsamında savunulan neo-liberal politikalara körü körüne teslim olmak ülkeleri daha kırılgan hale getirmekte ve yıkıma sürükleyebilmektedir. Bu nedenle öncelikle devlet ile piyasa arasındaki uygun ve ideal ilişkinin tesis edilmesi sağlanmalıdır. Piyasada gerek devlet gerekse özel sektör girişimlerinin birbirileriyle (kamu girişimlerinin de hem birbirleriyle, hem yabancı şirkeler hem de piyasadaki yerli özel şirketlerle) kalkınmayı teşvik edecek şekilde rekabet içinde olmaları ve piyasa ekonomisi içerisinde faaliyette bulunması gerekir.
Kökleri Adam Smith’e, Marx’ a ve Aristoteles’e kadar uzanan Amartya Sen’in kapasite yaklaşımı yoksulluk, eşitsizlik ve beşeri kalkınma konusunda en yaygın kullanılan perspektif olmuştur. Dünyadaki küreselleşme sürecine bağlı olarak, genelde gelir dağılımının az gelişmiş ülkeler aleyhine giderek kötüleşmesi ve yoksulluğun derinleşmesi neticesinde, uluslararası kuruluşların, özellikle 1990’lardan başlayarak, kalkınma ve yoksulluk olgusuna ilgisi giderek artmıştır. Diğer yandan Amartya Sen 1999 yılında yayınlanan Özgürlükle Kalkınma adlı eserinde; ülkeler ya da toplumların kalkındıkça bireysel özgürlüklerin de genişleyeceğini, bireysel özgürlüklerle birlikte de toplumsal yapıda kalkınmanın kendiliğinden sağlanacağını vurgulamaktadır.
BÜYÜMEDEN YOKSULLAR DA FAYDALANIYOR MU? BÜYÜME YOKSUL ODAKLI MI YOKSULLAŞTIRAN BÜYÜME Mİ SÖZ KONUSU?
Büyümenin yoksulluğun azaltılmasında tek başına yeterli olmadığını savunan kalkınma iktisatçıları, son zamanlarda yeni bir kavram olan Yoksul Odaklı Büyüme (YOB) üzerinde durmaktadır. Ancak bu kavramın ne olduğu, nasıl ölçüleceği ve daha da önemlisi bunun politik süreçlerine nasıl aktarılacağı hususlarında yapılan tartışmalar sürmektedir.
Bu kavram geniş anlamda, “yoksullukta önemli bir azalma sağlayan büyüme” ya da “yoksullar için iyi olan büyüme” olarak ifade edilmektedir. Ravallion yoksul odaklı büyümeyi, GSYH’de yoksulluğu azaltıcı bir artış olarak tanımlarken, Kakwani ise yoksul olan kesimin, yoksul olmayan kesime göre oransal olarak daha fazla faydalandığı durumda, gelir dağılımını iyileştiren büyümenin YOB olduğunu ileri sürmektedir.
Toplumun büyük kesiminin ekonomik büyüme ve kalkınmadan yeteri derecede faydalanamaması ve yoksul kesimlerin ekonomik büyüme ile ters orantılı olarak gelir düzeylerinin düşmesi (daha da yoksullaşması), ya da ortalama artışın altında yükselmesi, ekonomik büyümenin ve kalkınmanın sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. YOB; sadece ekonomik büyümeyi yeterli bulmayıp, büyümenin gelir dağılımına etkisi üzerinde odaklanan ve yoksulluğu azaltan büyümedir.
Başka bir deyişle bir ülkedeki ekonomik büyümenin yoksul kesimin geliri üzerindeki artırıcı etkisi, yoksul olmayanların gelirleri üzerindeki artırıcı etkisinden daha fazla ise bu ülkede yoksul odaklı büyümeden söz edilmektedir. Ülkeler, büyüme hedefinden sapmadan, ancak büyümenin gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmasını da dikkate alarak, vergiler ve transferler yoluyla yeniden dağıtım politikalarıyla düşük gelir gruplarının büyümeden daha fazla faydalanmasını hedeflemelidir.
Devam Edecek…
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi
Ağır hasarlı araçlar trafikten çekilecek
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
Kayserispor - Fenerbahçe maçı ne zaman, saat kaçta? Hangi kanalda?