Futbol Federasyonu’nun başlattığı “bahis soruşturması”, ilk günden itibaren hakemleri, kulüp yöneticilerini, futbol insanlarını lekeleyerek, damgalayarak ilerliyor.
Nitekim federasyon başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, son basın toplantısında, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevkleri savunurken aynen şöyle dedi:
“Mağdur edildiği düşünülen insanlar var, çok konuşuyorlar. Kimseyi mağdur etme düşüncesinde değiliz. Kim suçsuzsa suçsuzluğunu ispat eder.”
Önce futbol yaşamını altüst edeceksiniz; sonra “Suçsuzluğunu ispat et” diyeceksiniz. Anlaşılan kimse Hacıosmanoğlu’na masumiyet ilkesinden, lekelenmeme hakkından söz etmiyor. Altı şirketten sadece ikisinden alınan verilere dayanan açıklamalarında adaletsizlik diz boyu. Cezalandırılanlar içerisinde tek kupon oynayan hakemler de var; ama tek kupon oynamış olan 47 futbolcu Disiplin Kurulu’na sevk edilmiyor, isimleri bile açıklanmıyor!
Anımsarsınız, ilk suçlanan, kamuoyuna “bahisçi hakem” olarak ilan edilen isimlerden biri Zorbay Küçük’tü. İsmi duyulduğunda sosyal medyada çok ağır hakaretlere, lince uğradı. Federasyon da idari tedbir kararı aldı, ama çok geçmeden Zorbay Küçük, kişisel bilgilerinin çalındığını ve kendisinin bahis oynamadığını kanıtlayınca aklandı; idari tedbir kaldırıldı. Bereket o “suçsuzluğunu ispat etti” ama geride aklanmaya çalışan yüzlerce futbol insanı var.
“Bahis skandalı”nın medyayı ilgilendiren bir tarafı da var; Hacıosmanoğlu, bahis oynayan bir de “futbol yorumcusu” olduğunu söyledi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek de “Bir spor yorumcusu eşi üzerinden oynuyor, bunu tespit ettik. İsim vermeyelim şimdi” dedi. Bu açıklamalar futbol medyasını da zan altında bırakıyor. Çünkü bazı yorumcular gazeteci.
Şu ana kadar isim ortaya çıkmasa da tutuklananlar arasında Fanatik gazetesinden Umut Eken de var. Ancak o da tam tersine bahis oynadığı için değil, bahis oynayan bazı hakemler ile bahis oynamalarının yönettikleri maçlara etkisi hakkında yazdığı için “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydığı” gerekçesiyle tutuklandı. Bir gazetecinin sırf yazdıkları nedeniyle bahisçiler ve şikecilerle aynı cezalandırmaya tabi tutulması haksızlık.
Gazetecilik meslek örgütleri, Umut Eken’e sahip çıkmalı; Futbol Federasyonu yetkilileri ile de görüşerek bahis oynayan futbol yazar ve gazeteciler varsa isimlerini tespit etmeli. Çünkü suç olmasa da bir futbol yazarının, futbol yorumcusunun bahis oynaması etik açıdan sorunlu bir davranıştır. Bir gazeteci, edindiği bilgiyi, maddi çıkar için kullanamaz ya da kişisel çıkarı doğrultusunda yayın yapamaz; yapmamalı...
ASIL GEREKÇE İTİRAFI

Gazetecilerin haber ve söylemlerine yöneltilen suçlamaların anlamsızlığını kanıtlamaya çalışmamız beyhude çaba. Zira yargılanan, mahkûm edilen, tek bir eylem değil.
Fatih Altaylı, o programdaki sözleriyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tehdit ettiği için mahkûm edilmedi. Mahkûm edenler de biliyorlar, böyle tehdit olmayacağını. Tehdit, Altaylı’yı daha önceki tüm eylemleri ve söylemleri nedeniyle cezalandırmak için uydurulan bir gerekçe sadece.
İnanmayan, Cem Küçük’ün TGRT Haber’deki “Her gün yalan söylüyordu” dediği programa ve Türkiye gazetesindeki “Siz ne zaman özeleştiri yapacaksınız?" yazısına bakabilir. Küçük, bu yazısında Altaylı’nın daha önceki söz ve eylemlerinden örnekler vererek, “Bu adamın hiç mi suçu yok” diyerek Altaylı’nın 4 yıl 2 ay hapse mahkûm edilmesine haklılık kazandırmaya çalıştı.
Tıpkı Cem Küçük gibi Yeni Akit gazetesi de “Küfürbaz Fatih de ettiğini buldu” haberlerinde Altaylı’nın daha önceki sözlerinden örnekler verdi. Hatırlanırsa, Altaylı’nın tutuklanmasını sağlayan da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral’ın, “Suyun ısındı” paylaşımıydı.
Altaylı’nın suça konu edilen o sözlerini tartışmayan bu yayınlar hukuksuzluğun itirafı aslında. Altaylı’nın geçmişteki söz ve eylemleri nedeniyle cezalandırıldığının itirafı.
Aynı hukuksuzluk öbür gazeteci arkadaşlarımıza da uygulanıyor. Ne Zafer Arapkirli tek bir paylaşımı nedeniyle yargılanıyor, ne de Merdan Yanardağ ve Furkan Karabay tek bir söz ya da eylemleri için cezaevine atıldı. Asıl neden, eleştirel gazetecilik faaliyetleri…
GİZLİLİK PLANINI KÜRT MEDYASI BOZDU

Üç milletvekilinden oluşan milletvekili heyetinin o gün İmralı adasına gideceği 24 Kasım Pazartesi sabahı duyulmuştu. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ile ilk teması kuran Sözcü TV’den İpek Özbey’di. Saat 11.02’de Yayman’a bir mesaj gönderdi, aldığı yanıt, “Salı veya çarşamba” oldu. Yani o gün gidilmeyecekti!
Fakat öğleden sonra heyetin İmralı’ya gidip döndüğü söylentisi yayıldı. Deniz Zeyrek de o gün Hüseyin Yayman’a telefon eden gazetecilerden biriydi. “Gittiniz mi?” sorusunu “Hayır ben hastanedeyim” diye yanıtladı. “Yarın ya da çarşamba” günü gideceklerini söyledi.
İlke TV’den gazeteciler de Yayman’a ulaştığında vakit biraz daha geçmişti. Yayman, onlara da “Bu bilgi yanlış. Ben adaya gitmedim, kimin gittiğini de bilmiyorum” dedi. Ama İlke TV’nin ulaştığı başka kaynaklar komisyon üyelerinin İmralı Adası’na gittiklerini doğruluyordu.
Nitekim kısa süre sonra JİNHA ve Mezopotamya Ajansı (MA), heyetin o gün İmralı’ya giderek Öcalan'la görüştüğünü ve adadan döndüğü haberi yayımladı. T24'e konuşan DEM Parti kaynakları da adadan dönüldüğünü doğruladı. TBMM Başkanlığı, haberlerin yayılmasından sonra açıklama yaparak görüşmeyi doğrulamak zorunda kaldı.
Haberin, JİNHA ve Mezopotamya Ajansı’ndan çıkması, DEM’lilerin hemen doğrulaması, Yayman’ın gazetecileri yanıltması, MHP’li Feti Yıldız’ın suskunluğu, AKP-MHP tarafının Öcalan ile görüşmeyi gizli tutmak istediğine, ama haberlerin planı bozduğuna işaret ediyor.
Yayman gibi, iktidar medyası da görüşmeyi gizli tutmak, duyulduktan sonra da büyütmemek için çırpındı. İktidar yanlısı medya kuruluşları, Öcalan’ı ziyaret haberlerini de ya hiç vermediler, tartışmadılar ya da küçük, kısa haberler olarak geçiştirdiler, geçiştiriyorlar... Belki DEM’li Gülistan Koçyiğit, MA’ya konuşmasa Öcalan ile görüşmenin içeriği de gizli tutulacaktı.
Öcalan’ın “muhatap” kabul edilmesi anlamına gelen bu görüşmeyi, adını koyarak “Öcalan’ı ziyaret” değil, “İmralı ziyareti” olarak adlandırmaları da bir tür üzerini örtme çabası. Üstelik de özensizler. Uyarmıştım, ama İmralı yerine Yassıada’nın fotoğrafını kullananlar var hâlâ…
ÖZEL- DEMİRTAŞ GÖRÜŞMESİ HABERLERİ
Nefes gazetesi, “Meclis komisyonunun Öcalan’ı dinlemek üzere İmralı’ya gittiği gün Özel, henüz tahliye edilmemişse Demirtaş’la Edirne Cezaevi’nde görüşecek” haberini verdi.
İki gün sonra de Mezopotamya Ajansı (MA), “DEM Partili kaynakların, Özgür Özel’in, Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceği iddiasını doğruladığı” haberini yayımladı. Bunun üzerine ilk haberden sonra sessiz kalan CHP’den, böyle bir ziyaret planlanmadığı açıklaması yapıldı.
Nitekim AKP, MHP ve DEM’den üç milletvekili İmralı adasına giderek Abdullah Öcalan ile görüştü. Ancak Özel’den Demirtaş ile görüşme gibi bir girişim olmadı.
Bu durumda Nefes’in okurlarına doğru bilgi vermek ve haberlerinin yanlış çıktığını duyurma yükümlülüğü var. MA da CHP’nin açıklamasını verdi, ama yanlış haber ayrı bir linkte duruyor. Onun da ya silinmesi ya da açıklama haberinin linkinin o habere eklenmesi gerek.
Aslolan okuru doğru bilgilendirmek ve yanlışlığı anlaşılan haberi ortadan kaldırmaktır.
HABERLERE İTİRAZDA YANLIŞ YÖNTEMLER
CHP Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır, Meclis’te komisyon toplantısında ortaya çıkıp bağırdı, çağırdı, “İftira”, “Protesto ediyorum”, “Bana bu iftirayı atan kanalın sahibi, öncelikle Türkiye'ye gelip adalete hesap vermelidir” dedi.
Ne oldu? O kadar sinirlenmesine neden olan, “Tutuklu belediye başkanları için 'Aklanmalılar' çağrısı yapmıştı: CHP’li Çakır’ın eski adli arşiv kayıtları ortaya çıktı” başlıklı haber halktv.com.tr’de duruyor. Çakır, haberi daha çok insanın duymasını sağlamış oldu, o kadar.
Bir siyasetçinin kendisi hakkında çıkan olumsuz haberi düzeltmesinin yolu Meclis’te bağırıp çağırmak olamaz. Habere cevap vermenin yolu, önce o medya kuruluşunu arayıp haklılığınızı belgelerle kanıtlamaktır. O yetmiyorsa da cevap ve düzeltme hakkı için yargıya başvurursunuz.
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na “Çağrı heyeti başkanı” olarak atanan Gürsel Tekin de Halk TV, Sözcü TV ve NOW TV ekranlarına çıkamadığından yakındı. Tekin, “yargı kararıyla bu kanallara çıkarak cevap hakkını kullanacağını” söyledi.
Mahkeme kararıyla TV’ye çıkmaya çalışmak da yanlış ve medya özgürlüğüne müdahale niteliğinde bir girişim. Halk TV, Sözcü TV, NOW TV, “kayyım” olarak niteledikleri Gürsel Tekin’i ekrana çıkarmak zorunda değil. TV’ye kimin çıkacağına mahkemeler karar veremez.
Tekin, cevap metnini gönderir; yayımlanmazsa yargıya başvurabilir. Ancak RTÜK yasasında “ekrana çıkarak cevap hakkı kullanmak” diye bir yöntem yok, gazetecilik etik ilkelerinde de…
Bir haber tepkisi de Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan geldi. Yavaş, Elips Haber sitesinin “CHP’de bir araya gelen ve ülkücü geçmişiyle bilinen milletvekillerinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine hazırlandığı” haberinden hoşlanmadı. Tepkisini, habere ilişkin açıklama yapmak yerine bu sitenin X hesabını engelleyerek gösterdi.
Bir siyasetçi için bu da yanlış bir yöntem, engelleyerek iletişim kurulmaz.
HASTALARA ERKEN MÜJDE
Akşam gazetesi, “Yerli SMA ilacı tamam” manşetinde “SMA hastaları için üzerinde 7 yıl çalışılan yerli ilacın üretim süreci tamamlandı” bilgisini veriyor; “klinik ve ruhsatlandırma çalışmalarına başlanan ilacın hastalara ücretsiz verileceğini” müjdeliyordu.
Oysa Hürriyet, “Sağlık Enstitüleri Başkanlığı ile Polifarma İlaç arasında SMA tedavisine yönelik etken madde ve ilacın üretilmesi için protokol imzalanması” ile ilgili bu gelişmeyi “Türkiye, SMA ilacı üretecek” başlığıyla haberleştirdi.
Çünkü “klinik ve ruhsatlandırma çalışmalarına başlanması” bir ilacın tamamlandığı anlamına gelmiyor. Sadece deneme sürecinin devam ettiğini gösterir. Pandemi döneminde aşı üretilmesiyle ilgili tartışmalardan, klinik çalışmaların aşamalara ayrıldığını öğrenmiştik.
Bir ilaç, dört ayrı “FAZ” aşamasını geçtikten sonra ruhsat alabiliyor. Ancak o zaman bütün hastaların kullanılabileceği ilaç halini alıyor yani “Tamam” oluyor. Klinik çalışma ve ruhsat süreci, şirketin yönetim kurulu başkanı Süleyman Kumrulu’ya göre, “1.5 - 2 yıl alabilecek” bir ilacı, hemen hastaların derdine derman olabilecekmiş gibi sunmak, insanları gereksiz yere umutlandırmak yanlış…
Tek cümleyle:
Bir akaryakıt şirketi, yeni ürettiği sentetik yakıtı tanıtmak için Dünya, Ekonomi, Hürriyet, Habertürk, Milliyet, Posta ve Yeni Şafak’tan gazetecileri Amsterdam’a davetli götürüp gezdirdi; onlar da tanıtım haberleri yayımladı.
Sabah ve Türkiye, “Üniversitede 5 saatlik rehine krizi” haberinde saldırganın adını kodlamalarına karşın fotoğrafını yüzü açık şekilde yayımladı.
Sözcü’nün, “Anadolu Lisesi’nin yıkım kararına tepkiler sürüyor” başlığı yanlıştı; haberde MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin atanamayan öğretmenlere ilişkin sözleri yer alıyordu.
Haber Global TV, “Bıçaklı saldırganı meyve kasasıyla durdurdu” haberinde kadının bıçaklanma anının görüntüsünü defalarca tekrarlayarak “şiddet pornosu” sergiledi.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Çok Okunanlar
Kasım ayının son anketinde iktidar yine üzülecek
Hani silah bırakmışlardı! Bölücü terör örgütünden geri adım geldi
Erdoğan’ın '86 Milyon + 10 Milyonlar' hesabı!..
Dilovası’ndaki fabrika patlaması davasında tutuklanmıştı
'İkinci Habur' görüntülerine ilk tepki geldi
Özgür Özel'in anahtar listesi belli oldu!
Son tahmini tutmuştu: Ünlü ekonomistten asgari ücret tahmini
Şamil Tayyar'dan Mehmet Metiner'e sert sözler
KAIROS gemisindeki yangın tamamen söndürüldü
AKP'li eski milletvekili hayatını kaybetti