Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

'Mülkiyet hakkı' ve yargısız cezalandırma

Yeni Şafak’ın manşeti şaşırtıcıydı. Faizler konusundaki muhalefetini bu kez hukuksal alana taşıyordu: “Mülkiyet hakkını tehdit eden yetki."

AKP iktidarının TBMM’ye sunduğu “yeni torba yasa taslağı”nda muhalif medyanın bile fark etmediği bir hukuksuzluğu gündeme getiriyordu Yeni Şafak. “Savcılara, Hâkim kararı olmadan kişilerin malvarlıklarına el koyma yetkisi” verilmesinin sakıncasına dikkat çekiliyor “Savcılara tanınacak, ‘Önce el koy, sonra bakarız’ yetkisiyle hüküm kesinleşmeden verilecek tedbir, kişiyi fiilen cezalandırma sonucunu doğurur” deniyordu.

Yeni Şafak görmek istemiyor olabilir ama mevcut uygulama zaten böyle. Yeni düzenlemenin tek farkı hâkim kararına da gerek duyulmaması. Halen, bir savcı istiyor, Sulh Ceza Hâkimliği’nde tek hâkim karar veriyor; malvarlıklarına ve şirketlere el konuyor ve hemen TMSF’ye devrediliyor. Yargılama ve mahkeme kararı olmadan peşinen cezalandırılıyor insanlar.  

Onlarca, belki yüzlerce örnek vermek mümkün ama uzağa gitmeye gerek yok. İki gün önce gazeteci Merdan Yanardağ’ın gözaltına alınması ve ardından Tele 1’e el konulması “hüküm kesinleşmeden fiilen cezalandırma”nın, yani yargısız cezalandırmanın çarpıcı bir örneği.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği’nin, TMSF’nin Tele1’e kayyum atanmasına karar verdiğini” duyurduğunda bırakın Merdan Yanardağ hakkında mahkûmiyet kararı verilmesini, henüz Emniyet’te ifadesi bile alınmamıştı!

Başsavcılık, “Merdan Yanardağ’ın, casusluk ile suçlanan Hüseyin Gün adlı kişiden ‘menfaat temin ettiğini’ ve ‘seçim sürecinin basın ayağı olduğunu’ öne sürdü, birkaç saat sonra da cezası ilan edildi! Ne bir yargılama ne de bir mahkeme kararı! Hiçbirine gerek duyulmadı, Başsavcılığın “Anlaşılmıştır” hükmü ile Merdan Yanardağ “casus” yapıldı, cezası Tele1’e kesildi.

Atanan kayyum da dalga geçer gibi, kanala el koyup haberleri yarıda kestirdi, hemen “penguen belgeseli” yayını başlattı. YouTube’daki bazı videoları sildi, hesabı da kapattı. Bizatihi bu tavır bile amacın hukuksal bir işlem değil, muhalif bir kanalın susturulması olduğunu ortaya koyuyor.

Maalesef artık televizyonlar başta olmak üzere muhalif medya hukuk güvencesinden tümüyle yoksun ve her an kayyuma devredilme tehdidi altında. Ama bu yargısız cezalandırmalarla ne eleştirel gazetecilik susturulabilir ne de toplumun gerçekleri öğrenmesi engellenebilir.

KKTC, Türkiye için “82” olmuş bile

G-82, “milli güvenlik aleyhine faaliyet gösterenler” N-82 ise “ülkeye girişi 'ön izin' koşuluna bağlanan yabancılar”a verilen tahdit kodu.

Bu kodlar, Türkiye’de pek bilinmiyor, konuşulmuyor ama Kıbrıslı Türkler için büyük bir sorunun adı. 2021’den bu yana Kıbrıs’tan gelen aydınlar, gazeteciler ve kimi muhalif isimler, bu kodlarla havaalanından geri çevriliyor; Türkiye’ye alınmıyor.

Hiçbir hukuki gerekçesi, yasal dayanağı olmayan Türkiye’ye giriş yasağı uygulaması bir belgesele konu oldu. “Kod 82” adı verilen belgesel, “Kıbrıslı Türklerin yaşadığı kritik dönemin toplumsal belleğe kazınmasını amaçlayan çalışma” olarak tanımlanıyor.

“Kod 82”, seçimden bir hafta önce de Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nde gösterildi. Gösterim öncesinde konuşan Gazeteciler Birliği Başkanı Efdal Keser, Türkiye’ye girişi yasaklananlar konusunda yaptıkları girişimlerin sonuçsuz kalmasından üzüntü duyduğunu söyledi.

Malum, bir yandan seçimlerde AKP iktidarının desteklediği Ersin Tatar’ın kaybetmesinin nedenleri üzerine analizler yapılıp duruyor; öte yandan da MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, KKTC’nin Türkiye’nin 82. kenti olarak ilan edilmesi yolundaki sözleri gündemde.

Maalesef Bahçeli’nin isteğinin Türkiye Cumhuriyeti’nde bir karşılığı da var ki, Kıbrıslı Türkler için uygulanan yasaklara “82” kodu veriliyor! Bu yasaklama kodu da adadaki insanların Türkiye’ye yönelik tepkisine yol açan nedenlerden biri…

Beş çocuğu ölen kadını karalama hafifliği

"Yeterince üzüntü duyduğu için anneye ceza verilmedi”, “O faciada anneye hapis yok” haberlerini görünce geçen yılki yayınları anımsadım. Beş çocuğu yangında ölen anne Melisa Sinem Akcan’ı acımasızca karalayan, empatiden yoksun haberler, yorumlar yayımlanmıştı.

İzmir’in Selçuk ilçesindeki yangınla ilgili olarak Habertürk TV’deki “Para Gündem” programında olay yerinden konuşan muhabir “Anneyle ilgili farklı iddialar var. Madde kullandığı da iddia ediliyor” demişti. Bu programdan sonra bazı haber siteleri, köşe yazıları ve TV’lerde de anneyle ilgili benzer suçlamalarda bulunulmuştu.

Ben de 18 Kasım 2024’te yayımlanan “Beş çocuğu ölen kadını karalama hafifliği” başlıklı yazımda böyle bir olayda “somut bilgi ve belgeye dayanmadan haber yapmanın yanlışlığını vurgulamış, “Daha da özenli olmak gerekirken uyuşturucu kullandığı ‘iddiası’nı tedavüle çıkarmanın vicdanları kanatacak bir davranış olduğu” uyarısında bulunmuştum.

Bereket, mahkeme anneyle empati kurmuş, “çocuklarının ölümünden duyduğu üzüntüyü” dikkate alarak karar vermiş. Hâkimlerin verdiği beraat kararı, anne Akcan’ı çocuklarının ölümünün yanı sıra “kötü ve sorumsuz kadın” olarak gösteren o haber ve yorumlardan da aklamış oldu. Umarım o yayınların sorumlusu gazeteciler, bu olaydan ders çıkarır; mağdur insanlarla empati kurmanın ve adalet duygusunun önemini içselleştirir.

DHA, “Aldatılan koca” haberini çok sevmiş

Onlarca gazetede, haber sitesinde görünce okumadan duramadım. Hürriyet, “Bir aile iki kere dağıldı”, Korkusuz, “Aldatılan kocaya DNA testi şoku”, Nefes, “Komşu ‘DNA yaptır’ dedi, 2 çocuğunun babası kuzeni çıktı”, Posta “Çocuklarının babası kuzeni çıktı”, Takvim “Kan bağı ihaneti” başlıklarına bakılırsa yeni bir olaydı.

Fakat DHA kaynaklı bu haberlerde, komşusunun uyarısı üzerine yaptırdığı DNA testinde üç çocuğundan ikisinin kendisinden olmadığını öğrenen Hüseyin A. adlı adamın, evliliğini önceki yıl sonlandırdığı belirtiliyordu. Demek olay yeni değildi.

Nitekim internetten tarayınca aynı haberlerin daha önce iki kez yayımlandığını gördüm. DHA, 14 Mart 2024’te “Komşuları 'DNA testi yaptır' dedi... Boşandıktan sonra öğrendiği gerçekle dünyası başına yıkıldı” başlığıyla geçmişti haberi. DHA, 19 Haziran 2024’te haberi bu kez “3 çocuğundan 2'sinin kendisinden olmadığını öğrendi! Bir istekte bulundu” başlığıyla servise koydu. O kadarla da kalmadı, DHA, bu yıl 19 Ekim’de “Komşusunun ihbarıyla DNA testi yaptırdı, 2 çocuğunun babası kuzeni çıktı” başlığıyla üçüncü kez tekrarladı bu haberi.

İlk iki haberin Konya’dan, bu yılkinin ise Antalya’dan geçilmesi dışında son haberdeki tek yenilik, babaları farklı çıkan iki çocuğun zor durumda olmaları ve adamın söyledikleriydi.

Ne yazık ki, muhabir ve editörler, ilgi çekeceğini düşündükleri bir olayla karşılaşınca her yeni gelişmeyle birlikte sanki o olay ilk kez olmuş gibi haberleştiriyorlar. Hele bir de yargıya yansımışsa dava açılmadan önce, dava açıldıktan sonra, karar çıkınca hep aynı başlıklarla yeni gibi yazılıyor. Bazen bilgisizlikten bazen de kötü niyetli olarak yapılıyor bu kötü habercilik.

Sendikası yazılmayan grev haberi

Sözcü gazetesinin 22 Ekim’deki “İşçiye sefalet, AKP’liye saltanat” manşetinde Kocaeli’deki Gübretaş fabrikasında 3,5 aydır süren grevden söz ediliyordu. İşçilerin ücret artışı isteklerini kabul etmeyen, işveren konumundaki eski AKP'li milletvekili ve parti yöneticilerinin kendi ödeneklerine ise yüzde 60 zam yaptıkları belirtiliyordu.

Medyanın, sendikal yaşam ve greve ilişkin haberlerin çoraklaştığı düşünülürse değerli bir haberdi. Ancak çalışma yaşamı konusunda uzman gazeteci Atilla Özsever, haberi eleştirdi:

“Haberde bu grevi sürdüren işçilerin sendikasının ismi yok, yani belirtilmemiş. Bu bir haber için çok ciddi bir hata. Ayrıca grevdeki işçi sayısı ve aldıkları ortalama ücret de yazılmamış. AKP’li yöneticilerin aldığı 40 bin lira aylık hakkı huzur ile işçi ücretleri karşılaştırılmamış.

O bilgileri ben vereyim; grev yapan sendika, Türk-İş'e bağlı Petrol-İş Sendikası. 240 işçi grevi sürdürüyor. Ortalama işçi ücreti 34 bin lira. İşverenin ücret artış teklifi yüzde 38 değil, grev öncesi yüzde 30, grevin 79. gününde yüzde 33'e çıkmış. Sendikanın artış talebi ise yüzde 95.”

Özsever’in eleştirisi çok haklı. Sendikanın adı, işçilerin ücretleri ve artış taleplerindeki değişimler haberde olmalıydı. Bu unsurlar eksik olunca Sözcü’nün haberi Gübretaş’ta olup biteni tam olarak yansıtmıyor okura. Yeterince çalışılmamış, olgunlaştırılmamış bir haber...

“İddia ediliyor” ama kim?

Yeni Şafak’ın, "Yargıtay’da FETÖ gölgesi: Daire başkanı Yaman'dan dosya manipülasyonu ve 'tek numara' oyunu” haberinde özne yoktu.

“Belirtiliyor”, “öne sürüldü” ile sona eren cümlelerle yazılmıştı haber. Ama kimin öne sürdüğü, kimin belirttiği yazılmamıştı. Hatta öznesiz bir cümle “…sorusunun yanıtı merak ediliyor” diye bitiyordu.

Aynı şekilde “CHP savunma yapmayacak iddiası” başlıklı haberinde de özne yoktu. CHP’li belediyelere yönelik davalarda sanıkların savunma yapmayacağını kimin ya da kimlerin iddia ettiği bulunduğu hakkında tek bir sözcük bile yoktu haberde. Cümleler “iddia ediliyor”, “belirtiliyor”, “öne sürüldü” sözcükleriyle sona eriyordu.

En ufak bir gazetecilik bilgisi ve birkaç yıllık deneyimi olan bir kişi bile böyle haberler yayımlamaktan utanır aslında. Çünkü bu metinler haber değil çöp. Haberde özne olur, kim iddia ediyor, haberin kaynağı nedir, hepsi yazılır.

Tek cümleyle:

Sabah muhabirinin Başsavcı Akın Gürlek’i ziyaretini haber yaptıkları gerekçesiyle BirGün’den İbrahim Aydın, Uğur Koç ve Yaşar Gökdemir; T24’ten Asuman Aranca da ülkücü Sinan Ateş cinayeti davasında bilirkişi raporunu haberleştirdiği için mahkûm edildi.

CHP’den AKP’ye geçen Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun şikâyetiyle yazar Ergün Poyraz’dan sonra gazeteci Emin Aydın da tutuklandı.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın toplantısına katılan medyanın Ankara Temsilcisi gazeteciler, gazeteci Hakan Tosun’un öldürülmesiyle ilgili neden açıklama yapmadığını sormadılar.

Hürriyet’te, habere “Kedi nafakası” başlığı atılmıştı ama nafaka değil “bakım giderleri” denmeliydi; tarafların boşanma sözleşmesinde de “bakım gideri” yazıyordu. (İzzet Doğan)

Sabah, “mason” olmak suçmuş gibi, “Mason Sanver ve Tekdağ tutuklandı” diye yazdı.

Yeni Akit, seçim sonuçlarını “KKTC’de Rum aşıkları sevindi” manşetiyle seçmen iradesini tanımayan, demokrasi karşıtı ve ayrımcı habercilik yaptı.

Sözcü’nün “İddianamenin yüzde 25’i yapay zeka ile yazılmış” haberi, belediyelerle ilgili iddianamenin ChatGPT’ye yaptırılan ama teyit edilmemiş, güvenilirliği bir editör tarafından kontrol edilmemiş “intihal analizi”ne dayanıyordu. (M. Şafak Sarı)

Akşam’ın, Minguzzi davasında beraat eden ve yaşları 18’den küçük olan iki sanığın isimlerini kodlayıp fotoğraflarını yüzleri açık yayımlaması yasalara ve etik ilkelere aykırıydı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]