CHP kurultayını iptal davası, muhalif medyadaki saflaşmaların belirginleşmesine yol açtı. İmamoğlu, Özel ya da Kılıçdaroğlu’nun sözcüsü gibi konuşan mı ararsınız, hakaretler yağdıran mı? Hepsi mevcut. Haberler ile kanaatler, yargılar, beklentiler birbirine karışıyor.
Böyle yanlışlıklarla dolu ortamda baştan beri Ekrem İmamoğlu yanlısı çizgi izleyen Nefes gazetesinin birdenbire “Ekrem başkan önemli ama partinin tek gündem maddesi bu olmamalı” manşetiyle çıkması okurları olduğu kadar saflaşmış gazetecileri de şaşırttı, tepkiler yükseldi.
Aslında Nefes’in manşeti, Kılıçdaroğlu yanlısı gözükse de hemen altındaki “CHP’de gerilim var: Cumhur ellerini ovuşturuyor” haberi Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor; onun tavrının “AKP’nin ekmeğine yağ sürebileceği” belirtiliyordu. Yine manşetin altında yer alan Nefes’in Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz’ın yazısı da doğrudan Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiri içeriyordu.
Nefes, bu haliyle Genel Başkan Özgür Özel ve CHP Genel Merkezi’nin yanında yer alıyor ama İmamoğlu’ndan uzaklaşıyordu. Fakat gazete bu manevrayı yaparken yayımladığı manşet, bir haber değil, kanaat aktarılan bir köşe yazısıydı. “CHP’nin içinden ve tabanından parti yönetimine çağrı var” üst başlığının öznesi yoktu. Kimin bu çağrıyı yaptığı belli değildi.
Nitekim gazetenin yazarı Nevşin Mengü de YouTube yayınında manşete bu gerekçeyle karşı çıktı. “Hangi seçmen hangi taban belli değil. Ben bunu söyleyen bir seçmen tabanı görmedim” dedi ve gazetenin okuruna ve CHP seçmenine açıklama borçlu olduğunu söyledi. Deniz Zeyrek de Mengü’nün bu eleştirisine “Ben de bu başlığı tasvip etmiyorum. Ankara temsilcisi olarak söylüyorum. Gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Zira ben Özgür Özel'in elinden geleni yaptığını düşünüyorum” sözleriyle katıldı.
Yazarları bile açıklama beklerken Nefes, ertesi gün yeni bir manevrayla Deniz Zeyrek’in Özgür Özel ile yaptığı söyleşiyi manşete çıkardı. Hem de Özel, “Mücadelemiz sadece hapistekiler için değil, aynı zamanda bir ekmek mücadelesidir” diyerek Nefes’in bir gün önceki manşetini yanıtladı. Üstü örtülü bir “düzeltme” yapılmış oldu böylece.
Nefes’in Yazı İşleri, daha önce “Zeytinlikleri söktüler yerine beton diktiler” manşeti konusunda da şeffaf davranmamıştı. Hatay Dikmece’ye muhabir ve foto muhabiri gönderip yaptırdıkları haberi 28 Nisan’da taşra baskısında manşete çıkarmışlar, sonra şehir baskılarında tamamen silip atmışlardı. “Bir manşetin uçurulma öyküsü” yazımda ancak haberden çıkarı zedelenen birilerinin müdahalesiyle olabilecek bu olay hakkında Nefes’in açıklama yapması gerektiğini vurgulamıştım. Nefes, açıklama çağrılarıma yanıt bile vermemişti…
Nefes, şimdi de kanaat içeren ve öznesi belirsiz “Ekrem başkan önemli ama partinin tek gündem maddesi bu olmamalı” manşeti hakkında da okurlarına açıklama yapmayarak şeffaf davranmıyor. Siyasi manevraları bilemem ama böyle “manşet” yayımlamak ve sonra da başını kuma gömüp yokmuş gibi yapmak okurlarıyla güven ilişkisini zedeler.
Gazetecilikte şeffaflık keyfiyete bağlı değildir, yükümlülüktür.
ELEŞTİREL GAZETECİLİĞE SALDIRILAR
Bir gazetecinin tutuklanmasına sevinen, alkış tutan hatta tutuklanan meslektaşının suçluluğunu kanıtlamak için çaba harcayan gazeteciler devrinde yaşıyoruz. Cem Küçük, Hilal Kaplan ve A. İhsan Karahasanoğlu’nun yazdıkları tam da böyle örneklerdi. Altaylı’nın sözlerinin suç olduğunu savunuyor, tutuklanmasını haklı göstermeye çalışıyorlardı.
Bu çizginin kenarında duran Ahmet Hakan, “Tamam tutuklama olmasın ama ağızlarından çıkanı da kulaklar duysun” diyordu. Fatih Selek de Altaylı’nın geçmişteki davranışlarından söz ediyor, tutuklamaya “İktidar da yanlış yapıyor. Altaylı gibi kimseler soruşturmalarla kahramanlaştırılıyor” gerekçesiyle itiraz ediyordu.
Halbuki mesele Altaylı’nın önceden yaptıklarına destek vermek, onunla aynı görüşleri paylaşmak değil. Mesele daha önceki eleştirilerimizi, fikir ayrılıklarımızı bir yana bırakıp haksızlığa, bir gazetecinin sırf sözlerinden dolayı tutuklanmasına karşı çıkmak; mesleki dayanışma içinde olmak.
Altaylı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İletişim Başkanlığı’nın hedef gösterdiği, yargıdan önce hüküm bildirdiği hukuksuzluğa muhatap oldu. Yargı da Altaylı’nın sözlerini “Cumhurbaşkanına fiili saldırı” kabul ederek suç icat etti. Bağımsız ve eleştirel gazetecilik, böyle bir “yargısız infaz” düzeni içerisinde nefes alamaz.
Altaylı’nın tutuklanması, son günlerde medya ve ifade özgürlüğüne yönelik tek operasyon da değil. Bir yandan RTÜK’ün Halk TV, Tele1 ve Sözcü TV’ye ölçüsüz, hukuksuz cezalarla saldırısı söz konusu öbür yandan da davalar, tutuklamalar devam ediyor.
Daha bir hafta önce Artvin merkezli bir soruşturmayla Ozan Cırık, Yavuz Akengin, Eylem Yılmaz, Dicle Baştürk ve son olarak da Metin Yoksu gazetecilik faaliyetleri suç olarak gösterilerek tutuklandılar.
Ömrü cezaevlerinde geçen gazeteci Hüseyin Aykol, hakkındaki 63 soruşturmadan davaya dönüşen ve sonra da 1 yıl 10 ay hapis cezası verilen dosyalardan biri Yargıtay’da onaylanınca üç günlüğüne cezaevine girip çıktı.
Genç gazeteci Furkan Karabay da video ve paylaşımları ile “Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerini hedef gösterdiği ve cumhurbaşkanına hakaret ettiği” gerekçesiyle 15 Mayıs’tan bu yana tutuklu. Gazeteci Ercüment Akdeniz’in tutukluluğu da 130 günü geçti.
Ama insanlar, Altaylı’nın tutuklanmasına, onun boş koltuğunu bile milyonlarca kez izleyerek tepki veriyorsa eleştirel gazeteciliğin yaşam pınarı her şeye rağmen canlı demektir.
''DİJİTAL TEKELLER KARŞISINDA GAZETECİLİK'' DEKLARASYONU
“Medya Dayanışma Grubu” olarak geçen yıl Ankara’da “Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar” başlıklı iki çalıştay ve konferans düzenlemiştik. Dile getirilen görüşleri, “Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu”nda toplamıştık. Meslektaşlarımızın ve Dayanışma Grubu’nu oluşturan 12 meslek örgütü yönetiminin değerlendirmelerinden sonra da deklarasyona son şeklini vermiştik. Deklarasyon, hak ve özgürlük mücadelemizde rotamızı kaybetmemizi önleyen, taleplerimizi belirginleştiren bir yol haritasıydı; aynı zamanda bir mücadele çağrısıydı.
Bu yıl da Dayanışma Grubu olarak mesleki alandaki büyük bir soruna, dijital mecralardaki sorunlarımıza el attık; 15-16 Mayıs’ta yine Ankara’da bu kez “Dijital tekeller, tehditler ve arayışlar” konulu konferans ve çalıştay düzenledik. Burada ortaya çıkan görüş ve önerileri de ikinci deklarasyon olarak “Dijital Tekeller Karşısında Gazetecilik” başlığı altında düzenledik.
Gazetecilerin ürettiklerinin okur ve izleyiciye ulaştırılmasında gizli algoritmalarıyla belirleyici hale gelen ulusaşırı dijital tekeller hem telif ödemeleri yapmıyorlar hem de medyanın gelirlerine de el koyuyorlar. Algoritmaları gizli ve denetime kapalı olan bu tekeller, dijital medyayı boğuyorlar. Şimdi bir de yapay zeka uygulamalarıyla daha da baskılıyorlar gazeteciliği.
Deklarasyonda, dijital tekellerin tahakkümü ve yapay zeka uygulamalarının giderek büyüyen tehlikesine ilişkin bu saptamaların yanı sıra alınması gereken önlemlere de yer verildi. Gazetecilik örgütleri ve medyaya, dijital tekeller ile yapay zeka uygulamalarının getirdiği baskı, yönlendirme, sorun ve tehlikelere karşı ortak mücadele çağrısında bulunuldu.
“Habercilik kooperatifleri” gibi yeni kurumsal modeller oluşturulması, dijital telif yasasının bir an önce çıkarılması, gazetecilik ürünlerinin eser kabul edilmesi, dijital hizmet vergisi getirilmesi, devletin Google, Meta, Apple ve Microsoft gibi dijital tekellerle yapacağı telif ve gelir paylaşımı görüşmelerine gazetecilik meslek örgütlerinin de katılması istendi.
“Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu II: Dijital Tekeller Karşısında Gazetecilik” adlı deklarasyon, sansürün kaldırılışının yıldönümü olan 24 Temmuz’da, Ankara’da, Dayanışma Grubu’na öncülük eden Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenecek basın toplantısıyla açıklanacak.
''SEYİRLİK ÖLÜME'' MEDYA KATKISI
Sosyal medya fenomeni Nihal Candan’ın ölümünün ardından “anoreksiya nevroza” haberleri yayımlanmaya başladı medyada. “Yeme bozukluğunda sosyal medya tehdidi” gibi haberlerde bu hastalık, daha çok zayıflama tutkusuna, ideal bedene kavuşmak için yapılan diyetlere bağlanıyor.
Hemen söyleyeyim, bu haberlerde ciddi bir hafıza kaybı mevcut. Nihal Candan zayıflamak isterken yakalanmadı bu hastalığa. Kasım 2023’te kardeşi Bahar Candan ile birlikte girdiği cezaevinde tutuklanmasını protesto etmek için yemek yememeye başlamasının ardından hastalandı; cezaevinde 37 kiloya kadar düştü.
Fakat Candan kardeşleri magazin malzemesi olarak kullanan medya ne onun protestosunu algılamaya çalıştı; haksızlığa uğramış olma olasılığının üzerinde durdu ne de hastalığının ardından magazin programlarının öznesi yapmaktan vazgeçti. “Mahremiyet” hakları alabildiğine çiğnenirken tabii şöhretin büyülediği Candan kardeşler de geri adım atmadılar. Sonuçta Yasemin
İnceoğlu’nun deyimiyle “seyirlik ölüme” dönüştürüldü Nihal Candan’ın günden güne eriyişi, ölüme adım adım yaklaşması.
Şimdi geriye dönüp, medyanın (ve tabii sosyal medyanın) Candan kardeşlerle ilgili haberleri gözden geçirip dersler çıkarma yerine Bahar Candan’ın ablası için Dilan Polat ile birlikte helva kavurma videosuna karşı sosyal medyada yükselen tepkilerin haber yapılması da büyük bir çelişki. Bahar Candan ve Dilan Polat daha çok izlenme, daha çok ilgi peşinde, onları bu yüzden eleştiren medya da onları daha çok okunma, daha çok izlenme için kullanma telaşında.
Üstelik “anoreksiya nevroza” gibi ruhsal bir hastalığı, zayıflama ve ideal beden tutkusu ile özdeşleştirerek tehlikeyi yaymayı göze alabiliyorlar…
Tek cümleyle:
-Cumhuriyet’in, uzmanlar İlber Ortaylı, Gürol Sözen, Nezih Başgelen ve bir rehber ile konuşarak hazırladığı “Ayasofya çökebilir” haberini Sözcü ertesi gün kaynak göstermeden tekrar yayımladı.
-Sabah ve Korkusuz, Mozambikli fenomenin estetik operasyon sonrasında öldüğü hastanenin adını gizledi; Akşam ise Özel Tusa Hastanesi adını vererek haberin öznesini eksik bırakmadı.
-Bir GSM şirketinin “Paketinizden artanlar ziyan olmuyor” başlıklı tanıtım metnini Akşam, Yeni Akit Yeni Şafak, “Bu bir ilandır” uyarısı koymadan Hürriyet, Milliyet ve Posta ise altına minik bir ilan uyarısı ekleyerek yayımladı.
-Yeni Akit, CHP Genel Başkanı Özel’in fotoğrafının yanına “İt ürür” yazarak hakaret etti.
-Sözcü, “Volkanın içine düştü can verdi” başlığını attı ama Brezilyalı turist kadın, Endonezya’da yanardağın içine değil kraterin yanındaki uçuruma düşmüştü.
-Sabah, “Kaliforniyumlar, Atom Kurumu’na gönderildi” haberi yayımladı ama Kütahya Valisi, polisin bir araçta bulduğu maddenin “kaliforniyum” olmadığını açıklamıştı.
-Yeni Şafak’ın düzenlediği “Ticarette Türkiye Yüzyılı Zirvesi”ne, Ticaret Bakanlığı, Halkbank, Vakıfbank, Ziraat Bankası, Turkcell, THY ve Limak sponsor oldu.
-Cumhuriyet ve Haberler.com, Ahmet Minguzzi cinayeti sanığı B.B.’nin cezaevinde telefonla konuşurken çekilen fotoğrafını 18 yaşından küçük olmasına rağmen yüzü açık kullandı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Çok Okunanlar

15 Temmuz’un kritik ismi Zekai Paşa’nın dönüşü

Erdoğan eşyalarını topluyordu! O isim engel oldu

Kurultay davasını nereden takip ettiği belli oldu!

Fatih Altaylı cezaevinde iktidarın oy oranını açıkladı

Memur ve emekliyi üzecek karar!

Flash Haber TV’nin yeni sahibi belli oldu!

Ünal Aysal’dan Boğaz’daki yalı ihalesine tepki

Cemşit

Son anket sonuçlarını açıkladılar

TGRT ve Kemal Kılıçdaroğlu