İngiltere’de yaşamını yitiren Evre Başak Clarke’ın ölümünün ardından vicdanı sızlaması gerekenlerin başında ona “dolandırıcı” damgası vuran gazeteciler geliyor.
Biliyorum, Clarke’ın “tedavi masrafları ve küçük oğlu Oscar’ın geleceği” için başlattığı yardım kampanyası hakkındaki dolandırıcılık iddialarını ilk önce sosyal medyada “Jahrein” adını kullanan Ahmet Sonuç adlı kişi ortaya attı. Sonra başkaları da Clarke’ın eski paylaşımlarını da katarak suçlamaların dozunu artırdı, hem de hakaretler yağdırdı.
Medyada da kimi mecralar, Ahmet Sonuç’un, doktorların kanser nedeniyle “2-3 hafta ömrü kaldığını söylediği” bir insanla alay eden ve suçlayan sözlerini haber yaptı. Hem de hiç kontrol etmeden, sadece bu kişiye güvenerek.
Halktv.com.tr, “Evre B. Clarke bilmecesi: Kanser olduğunu söyleyerek yardım toplayan Evre B. Clarke ile ilgili dolandırıcılık iddiası. Parayı topladıktan sonra doktor raporlarını, her şeyi siliyor. Hesabını kilitliyor, defolup gidiyor” diye yazdı. NTV’nin haber sitesi, “Sosyal medya Evre Başak Clarke hakkındaki iddiaları konuşuyor” haberi yayımladı. Sputnik, Onedio, Bundle, İşçi Haber gibi siteler de benzer haberlere yer verdiler.
Halk TV tepkiler üzerine haberini sildi, ama Clarke’ın ölüm haberi geldiğinde çoğu sitedeki haber hâlâ yerinde duruyordu. Tepkilerle başa çıkamayan Jahrein de hesabını kilitledi, ama yarın öbür gün yine açar devam eder.
Asıl mesele onun hiçbir somut belgeye, bilgiye dayanmayan farazi sözlerini, hiç kontrol etmeden, araştırmadan alıntılayıp haber yapan medya kuruluşlarında. Kimi gazeteciler, bir süredir, sosyal medyadaki paylaşımları “bilgi” sanıyor; alıp aynen haber diye yayımlıyor.
Oysa oradaki paylaşımlar sadece ipuçlarıdır, iddialardır. Ancak araştırıp doğrulandıktan, unsurları tamamlandıktan sonra habere dönüşebilir. Evre B. Clarke da dolandırıcılık ile suçlanmadan önce de araştırılmalı, en azından karşı görüşe haberlerde yer verilmeliydi. Maalesef Evre B. Clarke o haberlerin yanlışlığını, haksızlığını ölümüyle kanıtladı. O haberleri yayımlayan gazeteciler, şimdi Clarke’a özür ve düzeltme borçlu.
ÜLKÜCÜ FAALİYET SUÇ MUYDU?
Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, Cumhuriyet’te haftanın konuğuydu. Yaklaşık tam sayfa yer ayrılan söyleşide, Remzi Çayır’ın biyografisine ilişkin bir cümle dikkatimi çekti:
“Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisiyken ülkücü faaliyetleri nedeniyle 1979’da tutuklandı.”
Bu çok belirsiz, içeriğini anlatmayan bir ifade. Ne 1970’lerde, ne de sonrasında “ülkücü faaliyetler” diye suç yoktu.12 Eylül’de “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası”nda ülkücüler başka suçlamalarla yargılandı. Remzi Çayır’a da başka suçlamalar yöneltilmiş olsa gerek.
Remzi Çayır, Kahramanmaraşlı. O nedenle önce 1978’deki K. Maraş katliamı davasına baktım, sanıklar arasında adı geçmiyor. Ancak katliama ilişkin bazı web sayfalarında, dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın hazırlattığı raporda “Remzi Çayır’ın, aralarında Haluk Kırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Ercüment Gedikli gibi ülkücülerin de olduğu bir grupla birlikte olaylardan önce Ankara’dan K. Maraş’a gittikleri” bilgisinin yer aldığı belirtiliyor.
Bugün artık hayatta olmayan gazeteci Erbil Tuşalp de 2006’daki bir yazısında Remzi Çayır’ın adını “Kahramanmaraş kırımından hemen sonra kentten ayrılan” ülkücüler arasında sayıyor.
Ayrıca geçen şubat ayında MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, Remzi Çayır’ın, Ankara Bahçelievler'deki bir bakkal soygunu ve kömür tevzi bürosu soygunu nedeniyle hapse girdiğini söylemişti. Remzi Çayır bu iddiaya “İftira” yanıtını verdi, dava açacağını söyledi.
Fakat ben de baktım, “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası” iddianamesinin 613. sayfasında, MHP binasında bulunan bir belgede “Hapisteki ülküdaşlarımız” arasında adı geçen Remzi Çayır’ın “muhtelif gasp” sanığı olarak yargılamasının devam ettiği yazılmış.
17 Mart 1979 tarihli Milliyet’te de polisin, “Remzi Çayır ve Ercüment Dağıstanlı’nın Bahçelievler’deki Petrol Ofisi’ni, Akbank Şubesini ve Cebeci’deki kömür tevzi bürosunu soydukları ve 129 bin lira aldıkları” açıklamasına yer verilmiş.
Bu bilgiler, Cumhuriyet’teki “ülkücü faaliyetleri nedeniyle 1979’da tutuklandı” ifadesinin ne kadar şüpheli, yetersiz ve yanlış olduğunu kanıtlıyor. Aslında söyleşi sırasında ya da editoryal süreçte bu ifadeden kuşkulanmak, o ifadeyi açmak gerekirdi.
ALEVİLER'İN KUTSALINA SALDIRI
Tunceli Valiliği’nin, Aleviler’in kutsal kabul ettiği “Munzur gözeleri”nde mescit açması, Alevi sivil toplum örgütlerinin tepkilerine neden oldu. Akşam gazetesi yazarı Murat Özer de Alevi kuruluşlarının protesto metnini alıp sosyal medyada paylaştı; altına da şöyle yazdı:
“Tunceli Valiliği, Munzur gözelerini ziyarete gelenler namaz kılabilsin diye mesire alanına mescit açmış. Alevi dernekleri "inançlarına saldırı" diye açıklama yapmışlar. 1-Hangi inanca mensupsunuz ki, namaz size saldırı oluyor? 2-Allah'ın suyu, deresiyle Aleviliğin ne ilgisi var?”
Aleviler’in mescit talebi yokken, valilik neden orada mescit yapmış? Ya da neden cemevi yapmamış? Özer, bunları sorgulamak yerine “Allah’ın deresiyle Aleviliğin ne ilgisi var?” diyerek Aleviler’in kutsalına saldırıyor. İnsanların inançlarıyla alay ediyor, ayrımcılık yapıyor.
İnsanların inançlarını, kutsallarını sorgulamak gazeteciye düşmez; dinlerin kutsal kabul ettiğine saygı göstermek gerekir. Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi de bunu öğütler:
“Gazeteci; bireylerin, toplulukların ve ulusların kültürel değerlerini, inançlarını veya inançsızlığını saldırı konusu haline getiremez, küçümseyemez, alay edemez.”
Murat Özer de Aleviler'in orayı neden kutsal saydığını sorgulamaya kalkmak yerine onlarla empati geliştirebilmeliydi.
İZLEDİĞİ TAKIMIN TİŞÖRTÜNÜ GİYEN YAZAR
Spor gazetecisi Hüseyin Özkök, meslektaşı Sercan Hamzaoğlu’nun, sosyal medyada paylaştığı Fenerbahçeli futbolcu Sofyan Amrabat ile birlikte çekilmiş fotoğrafını eleştirdi:
“Bu iki kişiden hangisi Fenerbahçe futbolcusu? Fenerbahçe tişörtü giyendir herhalde değil mi? Türk spor medyasının fotoğrafı bundan daha iyi çekilemezdi.”
Hamzaoğlu da bu eleştiriye “Ben Fenerbahçeli olduğumu hiçbir zaman gizlemedim asla da gizlemem” yanıtını verdi; şunları söyledi:
“Hayatımdaki en büyük onurlardandır Fenerbahçeli olmak. Spor gazetecisi olup üstündeki formayı çıkartabilen tek kişi daha bu sektöre gelmedi.”
Yararlı bir tartışma olabilirdi ama anladığım kadarıyla konu, sosyal medyada yazılanlar ve telefon konuşmalarıyla mesleki sınırların epey dışına çıkmış. Özkök de bunun üzerine Türkiye Spor Yazarları Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve beni etiketleyerek, görüşümü sordu.
Sercan Hamzaoğlu bir gazeteci değil de YouTuber olsaydı mesele yoktu. Ama gazeteci olunca durum değişir. Gazetecinin görev yaptığı alandaki haber kaynaklarıyla özdeşleşmemesi gerekir. Bir gazetecinin bir kulübün taraftarı olması, bunu açıkça ilan etmesi kulüple özdeşleşmesine yol açar; tribünde maç izleyen taraftardan da farkı kalmaz. Taraftarlık, gazetecinin o takım ile yönetimine eleştirel ve nesnel bakabilmesini önler.
Sercan Hamzaoğlu’nun, futbolcu Amrabat ile verdiği poz da bir gazeteci değil bir taraftarın çektirebileceği bir fotoğraf. Tabii burada konu Fenerbahçe değil, hangi takım olursa olsun bir gazetecinin haber kaynağı olan kulübün taraftarı olmasının sakıncalarına dikkat çekmeye çalışıyorum. Maalesef bu yanlış Hamzaoğlu’na özgü de değil, futbol medyamızda epey yaygın.
Tek cümleyle:
MSB’nin haftalık olağan basın toplantısına katılan gazeteciler, İskenderun’da iki askerin ölümüyle ilgili raporun bir ay geçmesine rağmen neden hâlâ açıklanmadığını sormadı.
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük,” İhlas Vakfı yurtları, devlet destekli imkanlarıyla ön plana çıkıyor” paylaşımıyla çalıştığı medya grubu şirketinin reklamını yaptı.
Sözcü’nün web sayfasındaki “Milyonlarca memurun maaşı yeniden hesaplandı” haberinde 2026 artışı yanlışlıkla yüzde 11 değil yüzde 7 üzerinden hesaplanmıştı; üstelik basılı gazetedeki yeni maaş tablosuyla da çelişiyordu.
Sabah, mahkemenin gerekçeli kararına dayanan “Tacizci müdüre 10 yıl hapis” haberinde mahkemenin mahkûm ettiği kişinin adını Bülent S. olarak vererek kimliğini gizledi.
Akşam, AKP’li Sincan ve Başakşehir belediyelerinin tanıtım metinlerini reklam uyarısı koymadan haber görünümü altında yayımladı.
Yeni Akit, “Örtü düşmanı Emin kiliseden uğurlandı” haberiyle ölen Prof.Dr. Emin Alıcı’nın ardından nefret saçtı.
Sözcü Tv, “Yapay zeka işçi sınıfının hizmetinde” diyerek videolar üreten Güm Kanal ‘ın İngilizce “Zincirleri Kıra Kıra” videosunu logosunu kesip, kanalın adını da vermeden yayınladı.
Futbol medyası Mourinho’nun, Hamdi Akın’a yönelik sözleri yayımlanırken o ifadeyi görmezden gelip Akın ile söyleşi yayımlayan Hürriyet, bir gün sonra bu sözleri Mourinho’nun kovulma nedenleri arasında yazdı.
Akşam, kadının Rus olması cinayetin önemli unsuru ve nedeniymiş gibi, habere “Rus eşi öldürdü” başlığı koyarak ayrımcılık yaptı.
“Yenidoğan çetesi” davasında 10 bebeğin ölümüyle ilgili olarak Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı ikinci raporda “uygunsuz tedavi ve ihmal” tespitine yer verildi; ilk raporu yayımlamayan mecralar da bu raporu haberleştirdi.
Sabah’ın “Kaçak alkole geçit yok” haberinde “sahte şarap”, “sahte viski” yazması yanlıştı; onlar için de sahte değil kaçaktı.
Milliyet, “Başsavcıyı hedef gösterdiler” haberinde bir gün önce Cumhuriyet’te yayımlanan Murat Ağırel’in “Berlin Büyükeçliçilği dolandırıcılığı” yazısını kaynak göstermedi.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Çok Okunanlar

Aziz Yıldırım adaylık ile ilgili kararını verdi iddiası

Harp okulları mezuniyet töreninde dizi müziği çalındı

PKK açılımında son söz-2: 2007’de 'Birçok Ulus Devlet Kaybedecek' diyen kimdi?

Ünlü yorumculardan Kerem Aktürkoğlu'na olay sözler!

İşte Sarayı kara kara düşündüren o anket

Erdoğan’ın 1994 tarihli mal varlığı belgesini ortaya çıkardı

Fatih Altaylı’dan Mansur Yavaş’a adaylık uyarısı

İktidar baskın seçim hazırlığında!

Katil Ayberk Kurtuluş’un içeri nasıl girdiği ortaya çıktı

Talha Bin Ubeydullah ve bir tarih