Akşam gazetesinden Emin Pazarcı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik soruşturmada iki ayrı iddianame hazırlandığını, ilkinin 2 bin sayfayı aşacağını, Ekrem İmamoğlu ve 300 sanıkla ilgili iddianamenin ise daha hacimli olacağını ve ay sonunda açıklanacağını yazdı.
Emin Pazarcı’nın, bu paylaşımına CHP sözcülerinden “Soruşturma gizli değil miydi?” tepkileri geldi. O da sosyal medyada kendisini eleştirenlere, tepki gösterenlere “İt sürüsü”, “Çöpsün”, “Koy müsait yerine”, “Anan öyle demiyordu”, “Müsilaj”, “Anana...”, “S..git” gibi hakaret ve küfür dolu yanıtlar verdi. Kabul edilemeyecek ve gazeteciye yakışmayacak ifadelerdi bunlar.
Ancak yazdıklarında soruşturmanın gizliliğini ihlal edecek bilgi olmadığını da kabul etmek gerek. Gazetecilik faaliyetidir yazdıkları. Tabii bunu iktidar medyasında CHP’ye yönelik soruşturmalarla ilgili yazılanların büyük bölümü için söyleyebilmek mümkün değil. Zira soruşturmalarla ilgili bilgiler iktidar medyasına topluca sızdırılıyor, ortak haberler yayımlanıyor.
Bir örnek vereyim; 11 Eylül’de, Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturmada gözaltına alınan müteahhit Sezgin Köysüren’in, “belediyenin beş dükkânına el koyduğu, üçünün Kent Lokantası yapıldığı” yolundaki ifadesi, Akşam’da “Rüşvet dükkânında Kent Lokantası”, Sabah’ta, “Katmerli yolsuzluk”, Yeni Şafak’ta ise “Dükkânlara çöküp Kent Lokantası yaptılar” başlıklarıyla yayımlandı. Sabah’ın haberinde Haber Müdürü Halit Turan’ın, Yeni Şafak’ın haberinde Burak Doğan’ın imzası yer alıyordu; ikisi de İstanbul’da görev yapıyor!
12 Eylül’de de “Belediye Başkanı Kara’nın yeğeninin itirafları ile bir zirai depoda rüşvet paralarının ele geçirildiği” haberi hem de görüntüleriyle birlikte Anadolu Ajansı, İhlas Haber Ajansı, TRT Haber’de yayımlandı. Güya soruşturma gizliydi ama bilgi ve görüntü sızmıştı!
CHP’ye yönelik soruşturmalarla ilgili bilgilerin iktidar medyasına savcılıktan sızdırıldığı neredeyse alenileşti de. İktidar yanlısı Cem Küçük, TGRT Haber’de “Başsavcılıklar her operasyon sonrası mutlaka gazetecilere bilgi geçerler” diyerek sızdırmayı doğruladı.
Gazeteci Alican Uludağ da 23 Eylül’de “yargı teşkilatının CHP’li belediyelere yönelik dosyaları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na sızdırdığını” yazdı. Uludağ, yazdıklarının kanıtı olarak da CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik konser soruşturması hakkında iktidara yakın gazete ve TV yöneticilerine gönderilen “haber şeklindeki bilgi notu”nu paylaştı.
Geçmişte de FETÖCÜ polisler, savcılar, kendilerine yakın isimlere bilgi notu, hatta bazen hazır haber gönderir, onlar da aynen yayımlardı. CHP’ye yönelik soruşturmalarda yapılan da geçmişteki o sızdırmalardan çok farklı değil. Bu tür kasıtlı sızdırmaları aktararak propaganda faaliyeti yürütmek “gazetecilik faaliyeti” olarak görülemez.
AA'DA PARALI ŞİRKET HABERLERİ
Anadolu Ajansı”nın “İş Dünyası Haberleri”, Anıl Taşdelen adlı okuru şaşırtmış. “AA’nın alenen reklam yapması garibime gitti” diye yazdı bana. Linkini gönderdiği “haber”e baktım, bir giyim markasının kışlık koleksiyonunu tanıttığı yazılmıştı; gerçekten de haber değil, reklamdı.
Maalesef Anadolu Ajansı’nın “İş Dünyası Haberleri” bölümünde yayımlanan metinler doğrudan şirket bülteni, şirket tanıtımı, reklamı. AA’nın bu bölümü daha önce de dikkatimi çekmişti ama bir türlü yazma fırsatı bulamamıştım.
“Kuruyemiş firması 30. kuruluş yılında 30 müşterisine "TOGG" hediye ettiği kampanyasını tamamladı” başlıklı metni ben de şaşkınlıkla okumuştum. Firmadan gönderildiği açıkça anlaşılan çekiliş açıklamasına muhabir imzası da eklenip “özel haber” gibi sunulmuştu.
Bu bölümü tarayınca en çok karşıma çıkan da Karmod adlı bir şirketin metinleriydi. AA’da bu şirketin faaliyetleriyle ilgili her ay en az 6-7 “haber” metni yayımlanıyor. Üstelik “Karmod'un ürettiği kabin, İngiltere'de kantin olarak kullanılacak” gibi “haber”ler, AA’nın İngilizce web sitesinin “Ekonomi” bölümünde de aynen yayımlanıyor.
Böyle bir reklam ve tanıtım faaliyetinin “habercilik” adı altında yapılması karşılıksız olamaz. Zaten AA, bu metinleri paralı yayımlayacağını 13 yıl önce ilan etmişti. Hürriyet’te, 5 Ocak 2012’de, AA’nın PR şirketlerine gönderdiği bilgilendirme yazısına dayanan “AA’da artık şirket bülteni paralı” haberi çıkmıştı. Haberde “Artık şirketleri ile ilgili haberleri ilgili bültende yayınlatmak isteyen şirketler bunun parasını ödemek zorunda olacak” deniyordu.
O zaman Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de eleştirdiği bu yöntem için Prof. Dr. Süleyman İrvan da 2019’da “Nasıl meşrulaştırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, gazetecilik pratiğine akçeli ilişkiler asla bulaşmamalı” diye yazmıştı.
Şirket bültenlerini AA gibi bir haber ajansının “İş dünyası haberleri” başlığı altında yayımlaması, gazetecilik ilkelerine açıkça aykırı. AA, böylece reklam ve halkla ilişkiler faaliyetini haber gibi sunuyor; okur ve abonelerini kandırıyor. Haber bilgi demektir, ama AA’nın bu “haberler”i, bilgi vermiyor, gerçeği aktarmıyor.
Oysa AA’nın “Habercilik İlkeleri”nden biri, “Haberin yayınlanmasında kamu yararı bulunur. Kamu yararı bulunmayan nitelikteki olaylar haber yapılmaz.” Örnek verdiğim şirket haberlerinde ise bir kamu yararı olmadığı açık, sadece AA’nın maddi çıkarı gözetilmiş oluyor.
AA, ücretli yayınlardan vazgeçmeli ya da bu metinleri “haber” gibi sunmamalı. Ya da en azından “Sponsorlu”, “Ücretli yayın”, “Bu bir ilandır” gibi ibareler koymalı.
PARTİ YÖNETİCİSİ VE GAZETECİ OLMAZ
Mustafa Yılmaz, uzun yıllar Saadet Partisi’nin (SP) yayın organı Milli Gazete’de yazarlık ve yöneticilik yapmış bir gazeteci. Bir yıl kadar önce yeni bir kulvara geçti; SP’nin Genel İdare Kurulu’na seçildi. Sonra da Tanıtım, Medya ve İletişim’den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu. Kısacası, o artık bir siyasetçi.
Fakat 6 Ekim akşamı Halk TV’de Kürşad Oğuz’un yönettiği “Rota” programında ekranda Mustafa Yılmaz’ın olduğu pencerenin altında “Gazeteci” yazıyordu! Bu yanlış bir sunumdu. Gazeteciliğe ve izleyiciye olduğu kadar Mustafa Yılmaz’ın temsil ettiği partiye de haksızlık.
Belki de bu yüzden Mustafa Yılmaz, programda konuşurken bir ara politik kimliğini de anımsatma gereği duydu. “Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim” dedi. Ancak orada mesleğinin “gazetecilik” olduğunu anımsatması da yersizdi. Zira o cümlenin ardından bir gazeteci olarak fikirlerini aktarmadı; “Türkiye’de AK Parti’ye muhalefeti ilk başlatan parti Saadet Partisi’dir” diyerek partisini savundu.
Mustafa Yılmaz, yeni örnek ama hepimiz de biliyoruz ki, ilk değil son da olmayacak. Çünkü haber kanalları, gazeteci iken politika saflarına kayanlarla ilgili ilkeli tavır alamıyor; “yeni politikacı ama eski gazeteci” olan isimleri gazeteci olarak sunuyor izleyicisine. Yanıltıcı bir tutum bu. Anlamadığım, gazeteciliğin itibarını neden böyle harcıalem biçimde zedeledikleri…
''MAFYA LİDERİ'' ÇATLI DEDİLER AMA
Gazeteci Birsen Altuntaş’ın, “Çatlı filmi sete çıktı” haberi, Hürriyet’le birlikte birçok mecrada yayımlandı ama hiçbirinde Abdullah Çatlı ve öldüğü Susurluk kazasıyla ilgili bilgi yoktu.
Haber3, Haberler.com, NTV, Türkiye, Türkgün, Odatv, Yeni Şafak gibi sitelerde “1996’da meydana gelen Susurluk kazasında hayatını kaybeden” demekle yetinilmişti.
Sadece TGRT Haber’de Susurluk kazasında “derin devlet ilişkilerinin gün yüzüne çıktığı” bilgisi eklenmişti. Hürriyet ise farklı olarak “Mafya liderinin hayatı film oluyor” başlığı altında Abdullah Çatlı’yı “mafya lideri” olarak tanımlamıştı.
Halbuki Susurluk kazası dün olmadı, günümüz gençlerinin çoğu bu kazayı da bilmiyor, Abdullah Çatlı’yı da. Sadece “1996’daki Susurluk kazasında hayatını kaybeden” yazmak okuyanı bilgilendirmeye yetmez. Eksik, üstünkörü, emek harcanmamış haberler bunlar.
Oysa eski Ülkü Ocakları Başkanı olan Abdullah Çatlı, TİP’li yedi genç ile Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in öldürülmeleri suçundan aranan, gazeteci Abdi İpekçi’nin katili M. Ali Ağca’nın kaçışına yardım etmek ve Papa’ya suikast girişimini planlamakla suçlanan, “Kumarhaneler Kralı” Ömer Lütfü Topal cinayetinde kullanılan silahın üzerindeki bantta parmak izi çıkan karanlık bir isim. MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün kaleme aldığı “İkinci MİT Raporu”nda “PKK ve sol örgütlerle mücadele kisvesi altında örgüt oluşturduğu” yazılmıştı. “Susurluk kazası” da devlet-mafya-siyaset arasındaki kirli ilişkinin ortaya saçıldığı skandaldı.
Basılı Hürriyet’te yayımlanan “Mafya liderinin hayatı film oluyor” haberinin web sitesinde yayımlanmaması da dikkat çekiciydi. Neden acaba?
''HİÇBİRİNİZİN Mİ ANNESİ ÖLMEDİ?''
Yine bir ölümün ardından aynı yanlışlar tekrarlandı. Gazeteci milleti, sanatçı Güllü’nün pencereden düşerek ölmesinden sonra da ilgi çekecek hikaye yaratma heyecanıyla kuşkularla dolu o kadar çok yalan yanlış haber, yorum yayımladı ki, insanlar acılarını yaşayamadı.
Üstelik kendi yarattıkları havaya kapılan medya, sanatçı Güllü’nün oğlu Tuğberk Yağız Gülter ile kız kardeşi Tuyan Ülkem Gülter’in çığlığını bile duymadı, anlamadı.
Tuğberk Yağız Gülter, kız kardeşiyle birlikte kameralar karşısına geçtiğinde sözlerine “Tüm Türkiye’ye sesleniyorum, bize acımızı yaşatmadınız” diye başladı. “Bize iftiralar atıldı. Siz annemin şarkılarıyla ağladınız, bizi ağlatmadınız. Bizi süründürdünüz” diye sürdürdü sözlerini. Buraya kadar genel olarak herkesi suçluyor gibiydi, ama sonra sözü medyaya getirdi:
“Hiç kimsenin mi, kamera tutan, mikrofon uzatan, yorum yapan hiçbirinin mi annesi ölmedi? Çığlıkları nasıl duymuyorsunuz? Hani Türkiye’nin vicdanı nerede?”
Aslında doğrudan medyaya sesleniyor, biz gazetecileri eleştiriyordu. Haberleri taradım; kimse üzerine almamıştı. Medyada empati duygusu ne kadar da zayıflamış…
Tek cümleyle:
Gurme Vedat Milor, bir öğrenci velisinin özel okul ücretlerini tiye aldığı görseli paylaşınca Dünya, Gerçek Gündem, Halktv.com, GZT, Nefes, Tele1, Sputnik ve Süper Haber siteleri, “Vedat Milor oğlunu özel okula yazdırdı” haberi yaptı, ama Milor’un oğlu yok.
MHP’nin yayın organı Türkgün gazetesi, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti davası sanıklarından olan MHP’li avukat Serdar Öktem’in öldürülmesini haber yapmadı.
İktidar medyası, İzmit’te bir kadının, bir üniversite öğrencisi genci, kaçtığı mağazanın içine kadar kovalayarak mini etek giydiği için dövmesinde haber değeri görmedi.
Erzincan İliç’te dokuz kişinin ölümüne yol açan kazadan sonra kapatılan altın madeninin yeniden açılması için Milliyet’te başlayan kampanya bu hafta Habertürk ve Akşam’da sürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Washington gezisi dönüşünde uçakta sorulamayan ABD’deki Halkbank davası, Bakü dönüşünde sorulabildi.
Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören’in eşi Revna Demirören’in Gazze’ye yardım etkinliğine katılması, Hürriyet, Milliyet, Posta ve CNN Türk’te haber oldu.
Akşam, AKP’li Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin tam sayfa tanıtımını, ilan olduğu uyarısı koymadan yayımladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Çok Okunanlar

Güllü ‘O ne lan’ demişti: Kızı sessizliğini bozdu

AKP ve CHP arasında kaç puan fark var?

Yandaş gazeteciden resepsiyondaki fotoğraf sonrası bomba iddia!

ORC anketi: Kadın seçmenin partisi belli oldu

Teröristbaşı ne istiyor; ikinci 'Ergenekon-Balyoz' kumpasının kurulmasını mı?!.

Nar

İddia: Mehmet Şimşek'ten yakın çevresine 19 Mart itirafı!

Adli Tıp Kurumu'ndan Rojin Kabaiş açıklaması

Huysuz Virjin'in 15 milyon TL'lik miras davasında karar

Ünlü ayakkabı markası konkordato başvurusunda bulundu