Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Üniversitelerde BULGARLAŞMA Riski ve Uluslararasılaşma: YÖK’e Büyük Görev Düşüyor-2

Yoğun istek üzerine “Türk Yüksek Öğretimi, Üniversiteleri ve Yabancı Öğrenciler” üzerine ikinci yazıyı yazmak vacip oldu.

Arkadaşlar aradı ve hikâyelerini anlattı.

Türkçe ve İngilizce bilmeyen öğrenciler.

Kendi dilinde bile yazamayan öğrenciler.

Kağıda yatayda yazı yazamayan öğrenciler.

Kısaca okur-yazar olmayan bir kitle.

Aklı başında olan çoğunluğu tabi ki tenzih ediyorum.

Tüm Pazar günüm vatsap mesajlarına cevap vermekle geçti.

Bildiğiniz gibi yazımınızın kök kısmını yıllarca Rektörlük ve YÖK Başkan Danışmalığı yapmış olan Sayın Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu Hoca’mızın, Eğitim Radarı köşesinin sahibi Nuran Çakmakçı hanımefendiye verdiği mülakat oluşturuyor.

Bu mülakatın ve benim yazımın yayın aşamasında iki önemli olay oldu.

Karabük hadisesi ve Moskova saldırıları.

Ben yazımı yazdığımda iki olay da henüz olmamıştı, ama yazımın ana fikrini oluşturuyordu.

Karabük ve Osmanlı-Rus ilişkileri

Örtüşen konulara bakınca, 28 yılımızı boşuna tüketmemişiz akademide ve de saçları değirmende ağrıtmamışız demek ki.

Neyse, bu yazımızda yüksek eğitimdeki BULGARLAŞMA riski ile ilgili birkaç kelam edeyim.

Aslında bilmeyen yok.

Geçen sene oğlumun üniversite tercihlerini yaparken kulağıma gelmişti.

Balkanlar bölgesindeki üniversitelerde, parayı bastırıp tıp, eczacılık, hukuk veya mühendislik eğitimi almak mümkünmüş.

Türkiye’de ilk elli bine girmeden tıp, ilk yüz yirmi beş bine girmeden hukuk, ilk üç yüz bine girmeden de mühendislik diploması alınıyormuş, Balkan ve Bulgar üniversitelerinden.

Hem de “mavi tık” lı imiş bu diplomalar. 

Elbette alabilirler. 

Netice de liberal dünyada eğitim de sağlık da artık paralı.

Yakında adalette paralı olur ise şaşırmayalım.

“Geleneksel Sosyal Devleti” yerden yere vurup “Azgın Liberal” politikalar peşinde koşanlarımız kına yakabilir. 

Amerika ve İngiltere’de de para vermeden kampüsten içeri giremezsiniz.

Ama okula gitmeden de diploma alamazsın.

Özellikle Avrupa üniversitelerine giriş zor olmamakla birlikte çıkış hiç de o kadar kolay değildir.

Alman üniversitelerinden sepetlenme oranı öyle hiç de azımsanacak bir rakam değil.

Her on kişiden 3 ya da 4 ü atılıyormuş.

Eskiden biz de de öyleydi.

Her üniversiteye giren bitiremez, okulu uzatır, hatta atıldıktan sonra af ile de dönenenler olurdu.

Ben de finalinden 42 alsam geçeceğim çelik dersi finalinden 40 aldığım için okulumu bir dönem uzatmıştım.

Hiç gözümün yaşına bakmamıştı, Rahmetli Çelik Hocam Şenay Saydaş.

Artık öyle bir sistem yok.

Üniversitelerin birçoğuna giriş de, çıkış da oldukça kolaylaştı.

“Ya Duyulursa” sendromu sistemi zehirliyor.

(Üniversite sınavından bir milyonuncu bile olamayıp da kaymakam olan ve yediği kebabın parasını vermeyeni de gördük.)

Medeni ülkelerde ve Avrupa’da, parayı vermeniz, diploma almanız için kesinlikle yeterli değildir.

Ciddi şekilde emek harcamanız, uykusuz kalmanız, ders geçme kaygısı duymanız gerekir.

Hocalar öğrencilere gerekli temel detayları öğretmeden asla mezun etmezler.

Yani parayı veren düdüğü çalamaz.

Hocaların hala bir yetkisi, ağırlığı ve gücü vardır.

Bazılarının “Ya Bi Duyulursa”  kaygısıyla, kopyaya “biraz” göz yumun, “biraz” zor soru sorun, öğrencileri “biraz” fazla sıkıştırın temennileri ile karşılaşılmaz.

Okulun hakkını vermeniz gerekir.

Sınavlar, ödevler, projeler, sosyal sorumluluk projeleri, stajlar.

Uykusuz geceler.

Vitamin takviyeleri.

Hepsini hakkıyla yerine getirmelisiniz.

Tüm bunlara rağmen diploma almanız hala garanti değildir.

Ha bunlar zor geliyorsa, yallah balkanlara.

Ne sınav var, ne ödev var, ne de proje.

Hatta her gün okula gitmek zorunda bile değilsiniz.

Yılda sadece 2-3 kere gidip hem okula uğrayıp, hem de tatil yaptıktan sonra, soruları sınav salonuna girişte verilen dümenden sınavlar ile diploma, kargo ile adrese geliyor.

4 yıllık fakülte bitirilmiş ama Bulgar’da 40 gün kalınmamış.

Hatta 4 yıllık eğitim gerektiren diplomayı, hülle kayıt tarihi ile hızlandırılmış şekilde bir yılda bile alırsınız.

Kalındığı günlerde de, kampüsten çok Varna kumarhanelerinde uykusuz kalınmış. 

BULGAR’DA okuduğunu söyleyen arkadaşlar, YÖK’ten denklik için sırada bekliyor. Birçoğu almış, kalanları da yakında alır.

Derken Kıbrıs’ta olay patladı.

Kıbrıs’ta başlayıp, ucu Ankara’ya kadar uzanan gözaltılar oldu.

Tıpkı Ankara’da ki bir vakıf üniversitesinin, epey süre godeste kalan rektörünün dağıttığı çakma diplomalar gibi.

Makama hayırlı olsun ziyaretine gelenler, yanlarında getirdikleri hayırlı olsun lokumu ile içtikleri çay bitmeden de diplomalar gelmiş.

Ahali bakanlıklarda, sen hangi diplomayı aldın, neden pilotluk diploması almadın diye birbiri ile kafa bile buluyormuş.

Bu rektörümüz tabi ki çakma diploma sahtekarlığından godese girmedi.

Artık “Bir Telefon Bir Tripod Üniversitesi“ gibi sanal üniversiteler de çıkmaya başladı.

Gökdelenin bir odasında Amerika’dan onaylı üniversite diye reklamlar bile gördüm.

Bir emekli hoca bulup, tüm dersleri o hocaya verdirip, diploma dağıtmışlar.

YÖK bunları sıkı takip ediyor ve denklik vermiyor.

Neyse bu yazdıklarımı bilmeyen yoktur.

Gelelim konunun özüne.

Yüksek Öğretim Kurulu'na çok büyük görev düşüyor.

Yüzbinlerce yabancı öğrencinin büyük umutlarla geldiği ülkemizde, üniversiteler ince eleyip sık dokumak zorundalar.

Hiçbir orta-lise eğitimi olmayan, açlık sınırında olan, kimlik kartı bile sorunlu olan çocukları alıp ülkemize getirmesinler.

Önünden bir gelecek olan çocukları iyice eğitip, gerekli donanımla mezun etsinler.

“Hangi üniversiteden mezun oldun”, “seni mezun eden hocayı seveyim “ gibi cümlelerle karşılaşılmamalıdır.

Afrika ülkelerindeki eğitim fuarını, amele pazarına çevirmesinler.

Basitte olsa bir eleme sınavına tabi tutsunlar.

Öğrencilere kelle muamelesi yapıp, onları riski bir göç rotasına sokmasınlar.

Türkiye’yi istasyon ülke, üniversitelerimizi de Bulgar Üniversitesi konumuna koymasınlar. 

Frankafon etkisinde kıvranan, ocakları dağıtılmış gariban Afrikalı mazlum çocukları, Fransız istihbarat servisi DGSE’ye meze yapmasınlar.

Hattı zatında, Karabük’te yaşanan gayrimeşru olayları yapanlar, kesinlikle hedefleri Türk Üniversiteleri’nden bir şeyler öğrenmek isteyen sıradan Afrikalı öğrenciler değildir. Bunlar, Türkiye’yi karalamak ve Türk Yüksek Öğretimini lekelemek için, bu gariban çocukların arasında üniversitelerimize sızdırılan DGSE elemanlarıdır.

Frankofonlar, Afrikalı çocukları ve Afrika kaynaklarını daha fazla sömürmek için, Türk Yüksek Öğretimini ve Üniversitelerini hedef tahtasına koymuşlar gibi gözüküyor.

Türk Üniversitelerini gayri meşru gösterip, ülkemize gelen Afrikalıların rotasını başka yöne çevirmeye çalışıyorlar gibi bir hava var.

Tabi Rektörlerimiz, sürekli yabancı öğrenci sayısını gündeme getirip gururlanmak yerine, işin eğitim kalitesi yönüyle de ilgilenmelidirler.

Aksi taktirde, Türk Üniversiteleri eğitim alınan kurumlar değil, vakit geçirilen kurumlar halini alır ve 5-10 sene sonra da Bangladeş’ten getirdikleri öğrenci sayısı ile gurur duymak zorunda kalabilir.

Benim bildiklerimi elbette ki, ilgililer de biliyordur ve üniversitelerimizin BULGARLAŞMA riskine karşı önlem alıyordur.