Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Millet malıdır

İnebolu-Kastamonu-Ilgaz-Çankırı hattı, Milli Mücadelenin nefes borusudur. Ankara’nın ihtiyaç duyduğu insan kaynağı, cephenin ihtiyaç duyduğu silah, cephane ve her türlü lojistik malzeme, bu çetin ama güvenli hat üzerinden sağlanacaktır. Bu nedenledir ki Şerife Gelinlerin, Fatma Anaların Hatice Ninelerin ayak, kağnılarının tekerlek izlerini taşıyan bu hat tarihe, İstiklal Yolu olarak geçecektir! 

Yerli yabancı birçok yazar, politikacı, diplomat, bu hat üzerinden Ankara’ya ulaşırken, karınca katarı gibi uzayıp giden kağnı kollarından, öküzlerinin önünde yürüyen Türk kadınlarının sessiz asaletinden çok etkilenmişlerdir. Tarihin tanıklarının, kağnı kollarına, konak yerlerine, yöre insanına, cephe gerisine ilişkin anılarını okurken, kum saatini 100 yıl geriye almış gibi olursunuz  ! 

Sözün burasında, Gazi Meclisin (TBMM) İstiklal Madalyalı Milletvekili, Kastamonu İstiklal Mahkemesi Başkanı, Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in, İstiklal Yolu anılarından alıntı yapmanın zamanıdır. Bu anı, bir zamanlar İlkokul kitaplarında “ Millet Malıdır” başlığıyla yer alırdı:

“Kastamonu’ya giderken Ilgaz Dağları’nda kağnılarıyla savaş malzemelerini cepheye taşıyan Anadolu kadınlarının gerçekleştirdikleri fedakarlık ve kahramanlık tablolarına şahit oldum. Erkekler cepheye gitmiş, köylerde ihtiyarlar, çocuklar ve kadınlardan başka kimse kalmamıştı. Onlar da İnebolu’dan kağnılarına yükledikleri malzemelerle Küre, Seydiler, Kastamonu, Ilgaz güzergahında uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkmışlardı. Kesintisiz, sürekli bir akışla devam eden bu mübarek kafilelere her rast geldiğimde zayıf öküzlerin çektiği cephane yüklü arabalar ve bunların başlarındaki yanık yüzlü, çıplak ayaklı kadınlar, ihtiyarlar ve çocukları hayranlıkla seyreder, kağnı gıcırtılarının çıkardığı ilahi bir musikiyi dinler gibi olurdum.

Kafileye yaklaştıkça bazen bu uzun sessizliği yırtan bir kadın sesi yahut bir çocuk feryadı yükseliyordu. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken, tek yorganını da arabaya örten bir ninenin, çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce, içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştemalı, içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmeden, yorganını niçin arabaya serdiğini sormak fikrini duydum:

“Bak çocuk donacak, yorgan örtsene” diye arabanın üstünü işaret ettim.Bu sözü garip bir tarzda karşıladı. Sormaya değer bir şey addetmiyordu galiba. Benim cevap beklediğimi anlayınca mukaddes bir şeye teveccüh eder gibi kağnıya doğru koştu: “Kar serpiyor, millet malıdır, nem kapmasın evladım” dedi ve yorganın uçlarını iyice serdi. Kar sepelemeye başlamıştı. O zaman anladım ki cephaneleri ıslatmamak için bu fedakarlığı yapıyor. O vakit deminki merhametten utandım bile. Aman yarabbim. Fedakarlığını bildirmek bile istemiyor. Bu yüce gönüllülük  karşısında secde etmeyen ruh ve aşk olur mu?”

Milletin/kamunun malını, torununun yaşamından öncelikli görme nasıl bir ruh yüceliğidir? Milletin malını, cephedeki Mehmetlere ulaştırmak için kara kışta yalın ayak yollara düşmek nasıl bir soyluluktur?  Milli kimliği, derin bilinçaltında yaşatılan kolektif belleği, Ilgaz’ın doruklarında  tek cümle ile ifade edivermek nasıl bir  arifliktir?

Cephede vuruşan Mehmetlerin, karakışta kağnısıyla mermi taşıyan ninelerin, İstiklal yolunda, donarak şehit olan Şerife Gelinlerin mirası kamu varlıklarının, acımasızca yağmalanması, ganimet sayılıp bölüşülmesine gelirsek, bu nasıl bir ruh sefaletidir!