Uyuşturucu kullanımı ilkokullara inmiş... Ülke mafya cennetine dönmüş... Yokluk ve yoksulluk aileleri çökertmeye başlamış... Kadın cinayetleri ve çocuk istismarları sıradanlaşmış... “Gücü gücüne yeten” sistemine geçilmiş... Yönetimsizlik ve denetimsizlik yüzünden ülke her gün yeni bir acıya uyanır olmuş...
Ama bu tabloda, “Cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu liste başı.
Ülkeyi yönetenlerin yegâne derdi de İmralı’daki teröristbaşından gelecek çağrı.
O suçlamaların son kurbanı Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Ümit Özdağ oldu. Özdağ Silivri Cezaevi’ne gönderilirken Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, “sayın Öcalan”dan mesaj getirmek üzere İmralı yollarındaydı.
Sonuç yine hüsran!.. “sayın Öcalan’ın sürece ilişkin çalışmaları devam ediyormuş. Bu konudaki hazırlıkları tamamlandıktan sonra kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılacakmış”.
Ümit Özdağ’a dönelim.
2022, 2023 yıllarına ait kimi paylaşımlarının yanı sıra 7 ay önce Kayseri’de meydana gelen olaylarda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmiş.
İktidar medyası bu suçlamaları, “Özdağ’ın sicili kabarık... Irkçı provokasyonlarda Özdağ imzası” başlıklarıyla verdi.
Hızını alamayanlar da; “Ümit Özdağ hakkında ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etme’ suçundan soruşturma açılması gecikmiş ama yerinde bir karar. Sadece Ümit Özdağ yetmez Zafer Partisi hakkında da ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek’ten kapsamlı bir dosya hazırlanmalı” diye buyurdu.
Aylar yıllar geçmiş; yetkililer Özdağ’ın “suçlarını” ancak fark etmiş!..
Bu durumda, evvel emirde “görevi ihmal” gibi bir suçun işlendiği itiraf edilmiş olunmuyor mu?
Asıl meselenin bu olmadığını bilen biliyor, gören görüyor. Özdağ son dönemde yeniden dikkat çekti, çünkü yeni İmralı açılımına en sert ifadelerle karşı çıkanlardan biriydi.
"SAYIN TERÖRİŞKO" MU DİYELİM?
Hani “demokrasi aşığı” DEM’lilerin, Ümit Özdağ’ın tutuklanması konusunda neden bir şey söylemediği merak ediliyor ya; ilgisi var yok bilinmez, ama Özdağ operasyonu öncesindeki “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” misali bazı açıklamalara dikkat çekelim.
Önce Kandil’deki teröristbaşlarından Murat Karayılan, Türk medyasının kullandığı dili eleştirip, “Önder Apo’ya yönelik yapılan ‘teröristbaşı’ gibi tanımlamalar, halkımıza karşı bir saygısızlık sergilemektedir” dedi.
Karayılan’dan iki gün sonra; Kandıra Cezaevi’ndeki HDP eski eş başkanı Figen Yüksekdağ’ı ziyaret eden İmralı heyetinden Sırrı Süreyya Önder de dil konusuna değinip şu “rica”da bulundu:
“Çok spekülatif tartışmalar oluyor. İnanın silah kadar zarar veren bir dil bu. Ülke bölünecek, çift bayrak, çift dil falan... Böyle bir şey yok... Tek ricamız bu toksik dilin bir kenara bırakılması... Biz dilimizi değiştirmeyeceğiz. Bu şekil saldırgan bir dil kullananlara karşı bile gelebileceğimiz maksimum nokta bu... Güvercin kasaplarına, iki gözden dört ölüm bakanlara cevaz vermemek lâzım.”
Önder, görüşmelerin ilk turunun tamamlanmasının ardından yaptığı konuşmada ise şunları vurguladı:
“Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşliğe odaklandığımız bu dönemde, yazılı ve görsel basında zaman zaman karşılaştığımız ayrıştırıcı ve önyargılı üslup ve bunun yarattığı spekülasyon alanı işimizi güçleştirmektedir... Kulaktan dolma dahi denilemeyecek uydurma söylemleri üreterek dolaşıma sokmak ve yer yer ahlâki sınırları dahi zorlayıcı gündemler oluşturmaya çalışmak, olsa olsa sonucu itibariyle savaş çığırtkanlığına bağlanmaktır.”
Anlaşılan, teröristbaşına “sayın terörişko” veya “Abdullah Öcalan beyefendi” dememiz bekleniyor!..
"GAYRI MEŞRU DEVLET" TANIMI
Daha geçtiğimiz günlerde yapılan anketlerde yargıya güvenin bir kez daha yerlerde olduğu ortaya çıkmışken, dün bilmem kaçıncı “Yargı Reformu Stratejisi”ni açıklayan Erdoğan, “Üstünlerin hukukunun egemen olduğu vesayetçi yapıdan hukukun üstünlüğünü referans alan adil bir yargı sistemine geçildiğini” anlatıp, “Kanunun verdiği yetkiyle hukuksuzlukların peşine düşen yargı mensuplarını kimse tehdit edemez, mahkemeler üzerinde baskı kuramaz, yargı camiamıza parmak sallayamaz” uyarısında bulundu.
Malûm, geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek ve ailesini tehdit ve terörle mücadelede görev alan kişileri hedef göstermek suçlarından” soruşturma açıldı. İmamoğlu’nun bu gelişmeyi “Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması Paneli”nde öğrendiği belirtilince, yine 27 yıl önce, 13 Aralık 1997’da düzenlenen “Demokrasi Sempozyumu”nu hatırladım.
Sempozyumun kapanış konuşmasını yapan, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan’dı.
“R. Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu” adlı kitapta, Erdoğan’ın buradaki konuşması anlatılmadan önce ülkedeki hava şöyle tarif edilir:
“Bir ülkenin mahkeme salonları kışlaya çevrilmiş, hakim ve savcılar 'vesayet' altına girmişse, toplumun adalet duygusu iflah olmaz bir şekilde yaralanır ve bir daha da kolay kolay toparlanamaz. İşte 28 Şubat ve sonrasında Türkiye’nin yaşadığı travma budur. Toplum tam bir sindirilmişlik ve umutsuzluk içindedir.”
Erdoğan’ın konuşmasına gelince; ana başlıklarıyla şunları söyler:
- “Devletin hukukun üstünlüğünü dikkate almayan ‘emredici’ vasfının ve herkesi bir potada ‘eritici’ ideolojisinin olmaması gerekir. Fakat ülkemizin siyasi tecrübesinde durum bunun tam zıddıdır.”
- “Devlet bir ideolojiye sahiptir ve sadece kendi ideolojisinden yana olanları güçlendirmektedir. İdeolojisine yandaş olmayanları dışlayarak etkisiz kılmaya çalışmaktadır. Bunun sonucunda da ‘siyasi istikrarsızlık’, devletle toplum arasında ‘yabancılaşma’ ve toplum kesimleri arasında derin bir ‘kopukluk’ olmaktadır.”
- “Bizim açımızdan ‘farklılık’ bir zaaf ya da giderilmesi gereken bir rahatsızlık değildir. Farklılıkları ancak insana ve millete hürmet etmeyen totaliter rejimler yok etmeye çalışır.”
- “İktidara gelen parti yüzde kaç oy alırsa alsın temel hak ve hürriyetlere dokunamaz. Çünkü temel hak ve hürriyetler hiçbir oylamaya tabi değildir, hukukun garantisi altındadır.”
- “Demokratik ideallerin ve mekanizmaların demokratik olmayan amaçlara ulaşmak için kullanılması hem ahlâki açıdan yanlıştır hem de sahicilik iddiasında olan bir siyasi tavır için imkansızdır. Biz ahlâki bir temele dayanan ve sahici olan bir siyaset takip ediyoruz.”
- “Demokrasinin olmadığı yerde cumhuriyet, hukuk devletinin olmadığı yerde kanunlar, insan haklarının olmadığı yerde kamu yararı olamaz. Bu durum millete hizmet eden meşru bir devletin değil, olsa olsa milleti ezen gayrı meşru bir devletin ifadesi olur.”
AYNI SUÇLAMA
Biliyorsunuz, Erdoğan da Belediye Başkanıyken “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Bugünden farklı olarak, o süreçte kendisi ne gözaltına alındı ne de tutuklandı.
Ancak 10 aylık hapis cezası onandıktan sonra ve dahi kendisinin belirlediği bir tarihte hapse girip 4 ay yattı.
Cezasının onanmasının ardından Erdoğan’ın gösterdiği tepkiyi de hatırlayalım. Dedi ki;
“Adalet gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lâzım olacaktır... Bu kararı ve düşünce özgürlüğü kapsamındaki diğer yanlış kararları kendi çocuklarınıza izah edemezsiniz... Beni neyle suçluyorlar? Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçluyorlar? Peki bu kin ve düşmanlığa tahrik olan halk nerede? Neden bir Allah’ın kulu çıkıp da sormuyor?.. Ülkemizdeki sıkıntıların sebebi okunan bir şiir değildir, özgürlük talepleri değildir, düşünen ve konuşan insanlar değildir. Bunun sebebi, baskıcı ve totaliter anlayışlardır. Bunun sebebi ülkenin maddi ve manevi değerlerini yağmalama isteğinden gözü dönmüş ve artık hiçbir hukuki ve insani sınır tanımayan mafyatik yapılanmalardır. Bu yol yol değildir. Bizim ülkemizi muz cumhuriyetlerinin bile gerisine sürüklemek istiyorlar... Bu can bu tende oldukça, haksızlık karşısında susmayacak ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde milletin hukukunu savunmaya devam edeceğim. Adaleti hepimiz için bütün Türkiye için arayacağım. İşte bu yüzden düşünce özgürlüğünü arıyorum. Doğruları söyleme özgürlüğünü arıyorum. Çeteleşmiş zihniyetlerin değil, onurlu insanların yönetim anlayışını arıyorum.”
Görüldüğü üzere, değişen sadece roller!..
Ez cümle; evvel emirde asıl “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” nedir biliyor musunuz?
40 bin kişinin katilinin muhatap alınmasını geçtik; insanlarımız cayır cayır yanarak ölmüşken sorumluların siyasi kavgaya tutuşması, tek bir Allah’ın kulunun bile, “Ayranım ekşi” dememesi, en azından soruşturmanın selameti için koltuğundan kalkamamasıdır!..
Müyesser YILDIZ
24 Ocak 2025
Çok Okunanlar
9 ton ağırlığında kokain bulunan gemi kime ait?
Altın vuruş öncesi mıntıka temizliği
Brest - Real Madrid maçı ne zaman? Saat kaçta ve hangi kanalda yayınlanacak?
Fenerbahçe derken Galatasaray'a geliyor
Türkiye'nin en itibarlı markaları açıklandı!
BEDAŞ 28 Ocak'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Gassal hayranları büyük bir merakla 2'nci sezonu bekliyor
Ayşe Barım'ın evinde ve iş yerinde dikkat çeken belge iddiası
Ünlü İtalyan şefin oğlunu bıçaklayan saldırganın ifadesi ortaya çıktı!
78 kişiye mezar olan Bolu'daki otel yangınında ikinci itiraf geldi