İmralı’daki teröristbaşının 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya ne kadar çok sevinmiş ve ne sonuçlar çıkarmışlardı.
PKK’nın kendisini feshedip silahların bırakılmasını istemiş... Ayrı devlet-federasyon-özerklik hayalinden vazgeçmiş... Devlet ve toplumla bütünleşme iradesi sergilemiş falan.
Oysa teröristbaşının 2009’da avukatları aracılığıyla, “ezberleri bozacak” diye açıkladığı sözde “yol haritası” da; bugün biraz daha allayıp pullayarak söylediklerinden pek farklı değildi.
Örneğin “ortak vatan” derken, tek ulusa ait bir vatan anlayışını değil, herkesi kapsayan “çoğulcu, demokratik, bütünleştirici” vatanı kast ettiğini belirtti...
Yol haritasında liberalizmin, Marksizmin-sosyalizmin klasik yaklaşımlarının olmadığını ve “demokratik toplumun inşa edilmesini” savunduğunu bildirdi...
Ve dahi, “Kürtlerin başına Barzani’yle Talabani’nin oturtulmak istendiğini” gördüğünden olsa gerek; ayrı devlet, federal veya konfederal bir sistem değil, toplumsal uzlaşma istediğini vurgulayıp Kürtlere “Ortadoğu’nun modernizasyonunu üstlenip demokratik bir çıkışın anahtarı olma” gibi bir misyon biçti...
Teröristbaşının son açıklamasında; PKK’nın ortaya çıkışına ilişkin gerçekdışı ifadeler ve Cumhuriyete yönelik iftiraları dışında ne vardı? Şunlar:
“Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümlerin, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamadığı... Demokratik toplum ihtiyacı... Demokratik uzlaşma... Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri... Cumhuriyetin ikinci yüzyılının demokrasiyle taçlandırılması.”
Bir de; “Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” çağrısı.
“PKK’yı feshediyorum. Silahları bırakın” dedi mi? Hayır, kongrenin toplanmasını ve o kararların alınmasını istedi.
Bunu da kendisinin videoya okuduğu, ama İmralı heyetinin açıklamasında Sırrı Süreyya Önder’e son dakikada söylettirilen şöyle bir şarta bağladı:
“Silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”
İşte bunun ne anlama geldiğini, okuma yazması olan bir çocuk bile anladığı halde DEM’lilerin, “şart değil, gereklilik” diye kamufle ettiği şartlar sökün etti.
Teröristbaşına sekretarya kurulması... PKK’nın kongresine katılımının sağlanması... Eşzamanlı kimi demokratik ve hukuki düzenlemeler yapılması gibi.
Sadece Sırrı Süreyya Önder, Selahattin Demirtaş gibi DEM’liler ve Kandil’deki teröristbaşlarından Mustafa Karasu değil, iktidar yazarları da bu “gereklilikleri” böyle anladı.
Kimi, “Örgütün, Öcalan kongreyi yönetsin talebi gerçekçi bulunmadığı gibi, hukuki açıdan da mümkün değil” bilgisini verirken, “Ancak Öcalan’ın fikirlerinin kongreye yansıması için farklı yolların mevcut olduğuna işaret ediliyor.” diye ekledi.
Kimi de; PKK’nın kendini feshi ve silahların bırakılmasından sonrası için şu öngörülerde bulundu:
“Siyasetçisinden güvenlik ve yargı bürokrasisine, medyasından akademik çevrelerine kadar toplumun en geniş yelpazesinde yazılım güncellemesi kaçınılmaz olacak... Hukuki manada ne olacaksa TBMM zemininde ve şeffaf olacak. Etkin pişmanlık ve eve dönüş için günün şartlarına ve milletin hazmetme kapasitesine göre kontrollü adımlar atılacak... Selahattin Demirtaş başta olmak üzere siyasi ve adli sicili sorunlu isimlerin cezaevindeki durumları ise günü geldiğinde yeniden ele alınacak.”
Bilindiği gibi PKK, kendini feshedip silah bırakma yerine 1 Mart tarihi itibarıyla sözde ateşkes kararı aldı. Bu kimine göre 7’nci, kimine göre 9’uncu sözde ateşkes kararıydı.
Erdoğan’ın sık sık, “Müslüman aynı delikten iki kez sokulmaz” dediğini hatırlatmakla yetinip son açılımın mimarı MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye gelelim.
BİR HAFTA ÖNCE ÖVGÜ
Teröristbaşının o çağrısından bir gün sonra Ramazan ayı münasebetiyle yayımladığı mesajdaki, “Ne mutlu bizlere ki, sahte ayrımcılıkların, yapay anlaşmazlıkların, cepheleşme ve yanlış anlamaların milli hayatımızdan tamamıyla sökülüp atılacağı kutlu bir dönemin eşiğindeyiz.” ifadesi dikkat çeken Bahçeli, PKK’nın sözde ateşkes ilân ettiği 1 Mart’ta yaptığı açıklamada da teröristbaşı ve Kandil’i şöyle övdü:
“Marksist-Leninist çerçevede büyük Kürdistan’ın kurulmasını hedefleyen PKK terör örgütü, 47 yıl sonra kurucu lideri tarafından örgütsel yapısını lağvetmeye çağrılmıştır. Kandil’den yapılan açıklamalar bu çağrıyı destekleyici ve tamamlayıcı özelliktedir, nitekim memnuniyet vericidir. PKK terör örgütünün Kandil’deki elebaşları İmralı’nın etrafında kenetlenerek 27 Şubat çağrısına sahip çıkmaları geldiğimiz bu aşamada örgütsel tutarlılık olup herkesin yararınadır... MHP, terörsüz Türkiye amacına samimi katkı sağlayan, demokratikleşme sürecine ön şartsız omuz veren kim olursa aziz Türk milleti namına müteşekkirdir.”
Bahçeli aynı açıklamasında, teröristbaşının çağrısını eleştiren ve “Ne verildi? Ne alındı?” diye soranları ise şu ifadelerle suçladı:
“Huzur adımlarını baltalamaya çalışanlar... Bölücülüğün değirmenine su taşıyanlar... Terörün kanlı saldırılarının devamından çıkar ikmali yapan taşeronlaşmış gayri milli zihniyetler... Devletin pazarlık yapmayacağını bilmeyecek kadar fikren, kalben, aklen ve vicdanen kurumuş ve kokuşmuş çevreler...”
İMRALI CANİSİ-TERÖRİSTBAŞIYDI ''KURUCU ÖNDERLİK'' OLDU
O açıklamadan tam bir hafta sonra, dün ne oldu?
Aynı Bahçeli, 27 Şubat İmralı çağrısının PKK’yla birlikte diğer bütün uzantı ve gruplarını açıkça bağladığını savunup YPG ve benzeri terörist oluşumların bu çağrıdan muaf olduğu iddiasına, “Bu mesnetsiz görüş, örgütsel ve kurucu önderliği doğasıyla tamamen çelişkilidir. Terör örgütünü kuran, feshini istemiştir.” sözleriyle tepki gösterdi.
Devamında, “zamana oynamak, ortamı bulandırmak, top çevirmek” isteyenlere dikkat çekip teröristbaşının çağırısında yer alan “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasına” ilişkin taleplerin yoğunlaştırılmasını “aymazlık” olarak nitelendirirken, Türk vatandaşlığı tanımını tartışmaya açanlara “tatlı su kurnazları” dedi.
Nihayetinde de PKK’nın ateşkes açıklamasının, “doğru, dengeli ve isabetli olmadığını” bildirip şunları vurguladı:
“PKK terör örgütü ve iltisaklı gruplar derhal ve ön şartsız silah bırakmalı, hatta kanlı silahlarını Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmelidir... Bölücü terör örgütü, kurucu önderliğin 27 Şubat çağrısına müzahir hareket edip hiçbir şart ileri sürmeksizin silahla yollarını ayırmalı ve örgütsel varlığını sona erdirmelidir... Bu nedenle İmralı tarafından 27 Şubat’ta yapılan tarihi çağrıya PKK’yla birlikte diğer uzantı ve iltisak halindeki örgütlerin riayet ve bağlılığı mecburidir. Terörsüz Türkiye amacı derhal gerçekleşmeli, terör hayatımızdan sökülüp atılmalıdır. Aksi halde elinde kanunsuz silah taşıyan kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyecektir.”
Sürecin mimarı olan Bahçeli böylece gerek teröristbaşının “şartına” gerekse DEM’liler, PKK ve diğer açılımcıların dillendirdiği “gerekliliklere” son noktayı koyduğuna göre; DEM heyetinin bir daha İmralı’ya gitmesine gerek kalmıyor, değil mi?
Öte yandan İmralı heyetinin bugün CHP’yi, 17 Mart’ta da MHP ve AKP’yi ziyareti gündemde. Bu durumda söz konusu ziyaretlerde “siyasi ve hukuki düzenlemeler” görüşülmeyeceğine göre, afedersiniz ama, tavla mı oynayacaklar yoksa “halay” mı çekecekler?!
Müyesser YILDIZ
10 Mart 2025
Çok Okunanlar

Ece Gürel'in hocası Hale Nur Özen'den tuhaf açıklamalar

Elazığspor zirve mücadelesinde!

ORC Araştırma anket sonuçlarını paylaştı

İstanbul’un görülmesi gereken 50 harika noktası

Bursaspor maçı başlıyor!

Son ankette Erdoğan ve İmamoğlu soruldu

PayFix'in sahibi ve yöneticilerine soruşturma açıldı

LGBTİ+ aktivisti İris Mozalar'a tutuklama talebi

Alanyaspor- Galatasaray maçında ortalık karıştı

CHP'li Başarır Özgür Özel'i hedef alan yandaş yazara sert sözlerle yüklendi