Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

BOP valisinin Türkiye’ye biçtiği görev ve çizdiği harita!..

Başkan Trump önce Ankara Büyükelçisi, ardından Suriye Özel Temsilcisi olarak atadığı Tom Barrack’ı Ankara’ya gönderirken, “Bir şeyleri halletmemiz gerek. Türkiye ile daha iyi bir ilişki kurmak istiyorum. Ortadoğu zor bir dönemden geçiyor. Sen bu kökenden geliyorsun, iş geçmişin 50 yıldır bu bölgede. Git ve bir sonuç al.” demiş.

“Ankara Büyükelçisi” dememize bakmayın, adam İstanbul’da oturuyormuş ve her gün penceresinden Boğaz’a baktığında, “Dünya çapında yeni bir stratejinin şekillendiğini” düşünüyormuş!..

Barrack’ın “Türkiye’yi halletmeye” geldiği o kadar belli ki, her gün bir sinir ucumuza basıyor; Suriye’den Lübnan’a, İsrail’den İran’a, Azerbaycan’dan Ermenistan’a kadar her yerde at koşturuyor.

Ana hatlarıyla hatırlatalım: “Kürt sorununun” kaynağının Lozan olduğunu öne sürdü... Osmanlı millet sistemini övdü... Suriye PKK’sının başı Mazlum Kobani’yle kanka oldu... “SDG, YPG’dir. YPG de PKK’nın bir türevidir.”, ”SDG’ye devlet borcumuz yok.” gibi açıklamalarla Ankara’nın ağzına bir parmak bal çaldıktan sonra “SDG’nin PKK’nın bir türevi olduğunu hiç söylemedim. YPG, PKK’nın çeşitli türevlerinden ortaya çıktı. SDG ise YPG’nin çeşitli türevlerinden ortaya çıktı” diyerek aklımızla alay etti... Ulus devletlerin İsrail için tehlikeli olduğunu ve İsrail’in parçalanmış-bölünmüş bir Suriye görmeyi tercih edeceğini açıkladı... “Kriter” adı altında Suriye’ye, “İsrail’le anlaşması, İbrahim anlaşmalarına katılması, SDG’yi koruması” dayatmalarında bulundu...İsrail’in Müslüman dünyayla birleşmesi ve İran konularında “yeni bir yol açılmasının anahtarı Türkiye” dedi... İran’ın “ABD için kesinlikle bir düşman” olduğunu vurguladı... Azerbaycan’la Ermenistan arasında ihtilaf konusu olan Zenzegur koridorunun 100 yılığına bir Amerikan lojistik şirketine kiralanmasını teklif etti... Sözümona “ABD’nin, Suriye ve Türkiye arasında bir savunma anlaşması olasılığı konusunda bir pozisyonu olmadığını” öne sürdü. Ama “adamımız” Colani kod Ahmet El Şara nedense şu ana kadar Türkiye ile askeri üs veya deniz yetki anlaşması imzalamadığı gibi, Türk vatandaşlarına vize uygulaması başlattı...

Son olarak ülkemize şu görevleri biçti:

“Türkiye sadece NATO’da bir savunma ortağı değil, bölgesel ortağımız olmalı. Savunma alanında yaptıkları, üretimde yaptıklarıyla birlikte Amerika ile beraber sadece batıya doğru uzanan bölge için değil, doğuya doğru uzanan tüm bölge için bu güvenlik mekanizmasının merkezi olmamız gerekiyor... Benim patronum sonuç istiyor. Ve burada istediği şey şu: Türkiye’nin Amerika ile yan yana, daha yüksek bir öneme ulaşması. Ortadoğu’nun bir tür İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde barışa kavuşması. Herkes kendi bakış açısını koruyabilir ama bir uyum sağlanmalı. Ve bunu kendi görev süresi içinde yapmak istiyor.”

Ve de bölgemizle ilgili şöyle bir harita çizdi:

“Sadece düşünün, Abraham Anlaşmaları’nı, bölgenin güçlü oyuncularından Türkiye’yi; ki Türkiye her geçen gün bölgedeki önemini artırıyor, birleştirdiğinizi. Ama sadece Türkiye değil; Arap olmayan nüfusu Müslüman ağırlıklı bir ülke olarak Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan... Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar. Neden olmasın?”

BİZİMKİLERİN ''YILLARDIR BEKLEDİKLERİYMİŞ''

Diplomat değil, resmen BOP valisi!.. Böyle birisine verilecek tek cevap; “istenmeyen adam” ilân edilmesiyken, nasıl bir tavır sergilendi?

Türkiye’nin bağımsızlığına ve haklarına sahip çıkması gereken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Tom Barrack’ı şöyle övdü:

“Sayın Trump’ın bölgeye gönderdiği Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi yapıldı. Gerçekten bölgedeki dengeleri anlayan, bilen, belli bir tarafsızlığı yansıtma gayretinde olan, Amerikan menfaatlerinin bölgede herkesin kalbini kazanmakta olduğunu düşünen yeni bir yaklaşımın temsilcisi. Biz de bunu gerçekten takdir ediyoruz, bu önemli. Yıllardır beklediğimiz bir özgün vizyon, inşallah bu vizyon hep bu şekilde devam eder... Sayın Barrack’ın gerek İsrail’le gerek Suriye’yle yaptığı görüşmeler gerek Ürdün’le gerek bizimle... Çok yoğun, yani inanılmaz yoğun. Böyle bir dörtlü trafiğin içerisinde çok yoğun da bir mesai harcadı kendisi. Belli bir sakinliği şu anda yaşıyoruz, umarım bu şekilde devam eder.”

Tabii bu memnuniyet tek taraflı değil, Barrack da “Osmanlı millet” sistemini savunurken şu övgülerde bulunmuştu:

“Tarihin çok ama çok önemli bir döneminde, iki başkan ve dışişleri bakanları, dört kişi arasında karşılıklı güvene dayalı kişisel bir ilişki, yakınlık ve anlayışla başladı... Hepimiz, birbirine güvenen iki lidere sahip olduğumuz için muazzam bir fırsatın var olduğu görüşündeyiz. Bu vizyonu nasıl uygulayacaklarını çok iyi bilen Bakan Rubio ve Bakan Fidan var.”

Barrack Habertürk Tv’ye yaptığı son açıklamada ise övgülerin kapsamını genişletip şunları söyledi:

“Dünyadaki en iyi dışişleri bakanlarından birine sahipsiniz. Hakan Fidan her gün çevresindeki en karmaşık konularla uğraşıyor ve bunu zarafet, incelik ve derin düşünceyle yapıyor. Aynı şekilde İbrahim Kalın, istihbarat kurumunuz da öyle... Gördüğünüz gibi istihbarat servislerimiz birbirine düşman değil. Amerika örneğin tam aksine, Hakan Fidan ile bir işbirliği içinde. Altı gün önce gerçekleşen en başarılı terörle mücadele operasyonlarından birinde Türkiye büyük rol oynadı; biz, Türkiye ve Suriye birlikte önemli bir IŞİD bileşenini etkisiz hale getirdik.”

Bu Barrack geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’le de bir araya geldi. İki tarafın açıklamalarına göre, “Bölgesel ve uluslararası güvenlik konularında görüş alışverişinde bulunup savunma sanayii işbirliğinin derinleştirilmesi imkânlarını ele almışlar.”

Anlaşılan yetkililerimizin en ufak bir rahatsızlığı yok. O halde kendilerine sadece şunu soralım: Barrack’ın en çok hangi “vizyonunu” beğendiniz; Lozan karşıtlığını mı, Osmanlı millet sistemini mi, bölgede ABD’nin koç başlığını daha büyük ölçekte sürdürmemiz niyetini mi?!

BİR GECE ANSIZIN MÜMKÜN MÜ?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan SDG kisveli PKK-YPG’nin Suriye yönetimine katılmaması halinde yine operasyon sinyali verdi, ama Abdülkadir Selvi hiç de öyle düşünmüyor.

Yaşar Güler-Tom Barrack görüşmesinde “askeri operasyonun konuşulduğu iddialarının spekülasyon olduğunu”, “Türkiye’nin askeri operasyona gerek kalmadan bu sürecin tamamlanmasına çalıştığını, ama askeri operasyon seçeneğinin masada tutulduğunu” belirten Selvi, “Eğer Mazlum Abdi direnmeye devam ederse o zaman Amerikan desteğini de kaybedecek. Geriye sadece geniş kapsamlı askeri operasyon seçeneği kalacak. O zaman bakalım İsrail, Mazlum Abdi’yi kurtarabilecek mi?” iddiasında bulundu.

Onlarca yıldır bölge ülkelerini büyük İsrail projesi için bölüp parçalayan ABD, bunca yatırım yaptığı SDG-PKK-YPG’den vazgeçecek, dahası Türkiye’nin operasyon yapmasına izin verecek, öyle mi?

Abdülkadir Selvi, Trump’ın ilk başkanlık döneminde operasyonları “ekonominizi mahvederim” tehdidiyle durdurduğunu, Erdoğan’a, “akıllı ol” mektubu gönderip, Mazlum Kobani’yle anlaşmasını istediğini de unutmuş olmalı.

Bugün için yine Tom Barrack’a kulak verelim; SDG/YPG’nin entegre olmasının zaman alacağını, Mazlum Kobani’nin tutumundan gurur duyduğunu anlatırken, “Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturmuyor. Ani gelişen olayların, özellikle burada, kimsenin askeri müdahalesine yol açtığını sanmıyorum, çünkü suçlunun kim olduğunu asla tam bilemezsiniz.” deyiverdi!..

''AÇILIMLARIN'' PRENSİNDEN AL HABERİ 

Dışişleri Bakanı Fidan’ın açıklamalarından hareketle Suriye PKK’sı konusunda nereden nereye gelindi ve nereye gidilebilir; bunu da anlatalım.

Fidan 8 ay önce 13 Aralık 2024’te; “Türkiye’nin YPG stratejisi” konusunda şunları söyledi:

“YPG’nin ortadan kaldırılması bizim stratejik hedefimiz. Ya bunlar kendi kendilerini feshederler ya da feshedilirler, yani yok olurlar... Birinci aşamada... Türkiye’den, İran’dan, Irak’tan ve Avrupa’dan gelen PKK kadrolarının bugün itibariyle ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. İkinci aşamada, YPG’nin bütün komuta kademesinin, Suriyeli olanların da ülkeyi terk etmesi gerekiyor. Daha sonraki PKK’lı olmayan kadroların yeni yönetimle bir anlayış birliği içerisinde silahlarını bırakarak, normal hayatlarına dönerek, bütünleşerek artık milli, eşitlikçi, bütüncül Suriye içerisinde hayatlarına devam etmeleri gerekiyor.”

7 Ocak’ta; “Eğer askeri harekât olmasını istemiyorsanız” diyerek aynı şartları tekrarlarken, “Şam’ın onlarla konuştuğunu, bir defa söylediğini, bir daha, bir daha söyleyeceğini, yani nush ile...” halledileceğini kaydetti.

27 Ocak’ta; “SDG sorununu çözerken ABD’yi kızdırmayacak bir çözüm bulunabilecek mi?” sorusunu şöyle cevaplandırdı:

“YPG’nin silahlarından vazgeçmiyorum demesi kabul edilebilir bir durum değil. Bu şu anda Suriye'nin kendisi için bir problem. Türkiye’yle ilgili problemli kısma gelince; biliyorsunuz YPG, PKK'nın bir uzantısı. Türkiye'den, Irak'tan, İran'dan ve Avrupa'dan 2.000'den fazla PKK'lı mensup, uluslararası terörist, yabancı savaşçı PKK'nın saflarında, YPG saflarında SDF dediğimiz yapıyı yönetiyor... Bu adam (Mazlum Kobani) aslında PKK'nın bir alt organının yöneticisi. Bunun üstünde Suriye'de PKK yöneticileri var. Sabri Ok var, Fehman Hüseyin var... Dolayısıyla Suriye'de yeni dönemde bir terör örgütünün bu şekilde faaliyet gösteriyor olması kabul edilemez... Şimdi YPG'nin terör faaliyetinden vazgeçmesini sağlayacak ve Kürtlerin de hakkını koruyacak bir denkleme ihtiyacımız var. Nedir bu denklem? Birincisi YPG silahlarını bırakacak, Şam'daki yeni yönetim hemen hapishaneleri ve kampların yönetimini devralacak... Onun dışında da silahlı grupların artık silahlarını tasfiye etmesi ama oradaki diğer etnik grupların da kültürel haklarını kullanması gerekiyor. Bunun formülü çok basit.”

Mazlum Kobani ve Colani’nin 10 Mart anlaşmasını imzaladıktan sonra PKK-YPG “SDG” olarak tanındı mı, tanındı... 2000’den fazla PKK’lının Suriye’yi terk etmesini konuşan var mı, yok... Ankara’nın şimdiki yegâne beklentisi ve umudu; SDG-PKK-YPG’nin Suriye yönetimine entegrasyonu!..

“Sırada ne var?” derseniz;

AKP’li Mehmet Metiner, “SDG’nin Türkiye’nin dostu ve müttefiki yapılmasını” istedi...

Ondan önemlisi, Özal zamanından beri tüm açılımların başrol oyuncusu, Cumhur İttifakı’nın yeni ortağı DEM’in milletvekili Cengiz Çandar, birkaç gün önce Mazlum Kobani’ye ve SDG’ye hasmane tutumun Türkiye’deki “sürecin selametini tehlikeye sokacağı” uyarısında bulundu... “Silahlarınızı Şam’daki yönetime teslim edin ve sahip olduğunuz bütün yapıları dağıtın.” demenin, koyunun kasap bıçağına boynunu uzatmasını istemek anlamına geldiğini, bunun gerçekçi ve ahlâki olmadığını savundu... Ve de Mazlum Kobani’nin Ankara’ya davet edilmesini buyurdu...

İddiaya göre, yeni açılım süreci konusunda siyasi partileri ziyaret eden MİT Başkanı İbrahim Kalın, “Suriye’de federal yapılanmayı, özerkliği kabul etmeyeceklerini” söylemiş.

Barzanistan için de böyle demişlerdi!..

Gidişat az buçuk netleştiğine göre; Nisan’daki sorumuzu tekrarlayalım: bakalım, “Mazlum Kobani’nin koluna ilk kim girecek?”

Müyesser YILDIZ

1 Ağustos 2025