Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

'Darbeci olsam Hulusi Akar yazılı mesajı gönderirdim'

15 Temmuz’da darbe bildirisi ve görevlendirme listesini kaleme alıp birliklere gönderdiği iddia edilen, dönemin Genelkurmay Başkanlığı General-Amiral Şube Müdürü eski kurmay Albay Cemil Turhan, “Bu mesajları görseydim, öncelikle Hulusi Akar’ın ismi yazılı mesajı çekerdim. Eğer bu mesajı hazırlayan kişi olsaydım da, darbenin emir-komuta zinciri içerisinde yapıldığı algısını vermek için imza hanesine mutlaka Yaşar Güler ve Hulusi Akar ismini, hatta bütün kuvvet komutanlarının ismini yazardım.” dedi. Akar ve Güler’in gerek Uludere olayı gerekse 15 Temmuz nedeniyle eninde sonunda yargılanacağını da öne süren Turhan, bu sürecin en büyük kaybedeninin Hulusi Akar olduğunu söyledi.

Yargıtay’ın bozma kararından sonra Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Cezaevi yerleşkesindeki duruşma salonunda yeniden görülen Genelkurmay Çatı Davası’nda bu hafta yaklaşık üç gün savunma yapan Cemil Turhan, öncelikle 15 Temmuz şehitleri ve gazileri hakkında neredeyse isim isim bilgi verip bunların büyük bölümünün polis atışları, pompalı tüfek veya av tüfeğiyle vurulduğunu, ancak tamamından askerlerin sorumlu tutulduğunu vurguladı.

Turhan’ın bu konudaki oldukça dikkat çekici tespitlerini bir başka yazıda ele almak üzere; darbe bildirisi hakkında anlattıklarını aktaralım.

137 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilave olarak 108 şehit ve binlerce yaralı için verilecek 108 ağırlaştırılmış müebbet, 3 müebbet ve binlerce yıllık hapis cezasının yegâne gerekçesinin “darbe teşebbüsüne başlama talimatı olarak adlandırılan sıkıyönetim bildirisini kaleme alma” iddiası olduğunu, bu yüzden terör örgütü yöneticiliği ile suçlandığını belirten Turhan şunları kaydetti:

“Bir belgeyi kaleme almak, yani katiplik yapmak tek başına örgüt yöneticiliği için yeterli midir? Burada mahkemenin her türlü yazışmasında ve duruşma tutanaklarında mahkeme katibinin ismi ve imzası var. ‘Katip mahkemenin yöneticisidir’ diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Bir an için sıkıyönetim direktifini benim kaleme aldığımı kabul etseniz bile bu beni örgüt yöneticisi yapar mı? Sözde yurtta sulh konseyine aynı birimde çalıştığım Personel Başkanım İlhan Talu, Daire Başkanım Partigöç’le birlikte ben ve diğer şube müdürü Mustafa Barış Avıalan dahil edilmiştir. İlhan Paşa sonradan çıkarılmıştır. Amirim yönetici ise aynı anda ben nasıl yönetici olabilirim? Burada bir anormallik yok mu? Öte yandan Karargâh İmza Yetkileri Yönergesine göre; evrakın kaleme alan kısmında şube müdürünün değil, proje subayının adı olması gerekmektedir. Benim ismim buraya son anda eklenmiştir. İsmimin yazı puntosu ile evrakın geri kalan yazılarının puntosu farklıdır. Bu durum ismimin kasıtlı bir şekilde buraya yazıldığını göstermektedir.”

“Fuat Uğur’un Yazdığı Gibi Sahte”

Turhan, söz konusu mesajların askeri bir formatta yazılıp yazılmadığının, bunların plan veya direktif olup olmayacağının ve atama biriminde çalışan birisi tarafından hazırlanıp hazırlanmayacağının bilirkişilere incelettirilmesi taleplerinin reddedildiğini bildirirken de şunları söyledi:

“Eğer bu yapılmış olsa; imza hanelerinin sadece kaleme alan, müsaade eden ve Yurtta Sulh Konseyi Başkanı hanelerinden ibaret olmayacağı, bunun yanı sıra parafe ve koordine hanelerinin de olması, Yönergeye göre, böyle bir evrakın Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar tarafından imzalanması, müsaade eden kısmında ikinci başkan Yaşar Güler’in isminin, kaleme alan kısmında ise şube müdürünün değil, proje subayının adının olması, koordine bölümü açılarak evrakın tüm J başkanlarının koordinesine açılması gerektiği, dosya numarasının ‘YSK: 1920’ ile başlamasının yönergeye uygun olmadığı, TSK’da elektronik imza kullanılmadığından da belgenin hukuken geçerli olması için ıslak imzalı olması gerektiği görülecekti. Bu dokümanlar askeri bir niteliğe haiz değildir. Karargâh tecrübesi olmayan kişilerce, tamamen sivil bir mantıkla hazırlanmıştır. Bu doküman karargâh tecrübesi olan bir asker, hele hele bir kurmay subay tarafından hazırlanmış olamaz.”

Turhan, şöyle devam etti:

“Birliklerde bu mesaj ile ilgili olarak yaşanan en büyük tereddüdün, mesajın bir tuğgeneral ismi ile yayınlanmasından kaynaklandığını birçok kişi ifade etmiştir. Eğer bu mesajı hazırlayan kişi ben olsaydım, imza hanesine mutlaka Yaşar Güler ve Hulusi Akar ismini, hatta bütün kuvvet komutanlarının ismini yazardım. Zira bu mesajdan maksadın, TSK personeline, darbenin emir komuta zinciri içerisinde yapıldığı algısını vermek ve azamî sayıda personelin darbeyi desteklemesini sağlamak olduğu değerlendirilmektedir. Bu mesajda Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının isminin yer alması, mesajla ilgili tüm tereddüdü ortadan kaldıracaktır. Ben bu gerçeği bilebilecek ve yorumlayabilecek kapasiteye sahibim. Ha, bir de Hulusi Akar yazılı mesaj var. Bu mesajları görseydim, öncelikle Hulusi Akar’ın ismi yazılı bu mesajı çekerdim. Bu mesajlar, olaylardan bihaber kendi kışlasında görev yapan personelin, bunların sahte olup olmadığını o an için anlaması mümkün olmadığı bir esnada, aldatmaya ve darbenin içine çekmeye yönelik hazırlanmış kurmaca belgelerdir. Tıpkı Fuat Uğur’un darbeden 3-4 ay önce yazmış olduğu yazıda olduğu gibi.”

Bilgisayarlara Uzaktan Erişimle Gönderildi İddiası

Cemil Turhan, darbe mesajlarıyla ilgili yapılan incelemede, bunların kendi şubesindeki 25 bilgisayardan hiçbirisinde hazırlanmadığının ortaya çıktığını ve Genelkurmay’da elektronik imza kullanılmadığını vurgularken de Dursun Çiçek’in yargılandığı İnternet Andıcı davasında Jandarma ve Emniyet Kriminal’in, “Bu imza şube müdürüne aittir” şeklinde rapor verdiğini, ama avukatının bu imzanın elektronik bir cihazla oluşturabileceğini ispatlaması üzerine Çiçek’in tahliye edildiğini hatırlatıp, “Benim ne ıslak imzam var ne de bilgisayarımda buna yönelik bir iz, emare var. Buna rağmen mahkeme, bu belgeleri benim hazırladığımı nasıl iddia edebilir? Neden aynı hukuk benim için işletilmiyor?” dedi.

Turhan, mesajların birliklere çekilmesi konusunda ise şu iddiada bulundu:

“Bunların nasıl ve kimler tarafından çekildiği teknik olarak ortaya konmamıştır. Darbe mesajlarının çekildiği öne sürülen MEDAS bilgisayarının mail kutusunda bu mesajlar tespit edilememiştir. Bir an için mesajların bu bilgisayardan çekildiği kabul edilse dahi, o bilgisayarın CD veya flash bellek okuma yetkisi yoktur. Öyleyse bu mesajlar MEDAS bilgisayarına nasıl yüklenmiştir? Bu konuya hiç değinilmemiş, bir yorum dahi yapılmamıştır. MEDAS bilgisayarına CD veya flash bellek ile bir şey yüklenemeyeceğine göre, mesajlar bu bilgisayara iki şekilde gelmiş olabilir. Birincisi; TSK ağına bağlı bir bilgisayar üzerinden mail olarak gönderilmiş olabilir. Bu husus incelenmiş ve mesajların mail olarak gönderilmediği görülmüştür. O halde ortada tek ihtimal kalıyor; o da bu mesajların yine TSK ağına bağlı bir bilgisayardan, uzaktan erişim sağlanarak konulmuş olmasıdır. Ancak bu husus incelenmemiştir.”

O.K.’nın Darbe İhbarında Erdoğan da mı Vardı?

Cemil Turhan, darbe girişiminin Erdoğan, Hakan Fidan, Hulusi Akar, Yaşar Güler tarafından önceden bilindiği, ancak bunu önlemeye yönelik bilerek ve isteyerek müdahale edilmediği iddiasının mutlaka ortaya çıkarılması gerektiğini, bu amaçla ilk dinlenmesi gereken kişinin de darbe ihbarını yapan O.K. olduğunu belirttikten sonra şu ilginç iddiayı dillendirdi:

“Yaşar Güler ile ilgili iki konuda şüphelerim var. Birincisi, 15 Temmuz günü Jandarma İstihbaratın kendisine yaptığı arzdan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi haberdar mıdır? Böyle bir arzın yapıldığından dahi haberleri yoktur diye düşünüyorum. Özellikle Galip Mendi’den habersiz bir şekilde, hiyerarşi dışı böyle bir arzın yapılması TSK’nın teamüllerine aykırıdır. İkinci iddiam ise şudur: 15 Temmuz günü öğleden sonra O.K.’nın MİT'e yaptığı ihbarın tam olarak içeriğini Hakan Fidan, Hulusi Akar ve Yaşar Güler bilmektedir. Ben bu ihbarın, hem MİT Müsteşarını almak için Ankara Güvercinlik’ten kalkacak helikopter hakkında, hem Cumhurbaşkanını almak için İzmir'den kalkacak helikopter hakkında, hem de FETÖ'cülerin içinde yer aldığı bir darbe girişimi hakkında olduğuna inanıyorum. Şöyle ki; 15 Temmuz günü Genelkurmay Başkanı, yanında MİT Müsteşarı varken iki kişinin Personel Bilgi Kartını istemiştir. Bunlardan biri Binbaşı Deniz Aldemir, diğeri Albay Murat Dağlı’dır. Deniz Aldemir, Güvercinlik’ten kalkıp MİT Müsteşarını almaya gidecek helikopterin pilotudur. Bu kişinin personel kartının istenmesinin, MİT Müsteşarına yönelik alınan ihbar kapsamında olduğunu değerlendiriyorum. İkinci şahıs Murat Dağlı, İzmir'de bulunan Kara Havacılık Alayının Komutanıdır. Ankara ile ilgisi yoktur. MİT Müsteşarının alınması ile de ilgisi yoktur. İzmir'de bulunan Alaya bir hafta veya on gün önce katılış yapan Alay Komutanıdır. 15 Temmuz günü İzmir'den Marmaris'e Cumhurbaşkanını almaya giden helikopterin de pilotudur. O akşam Genelkurmay Başkanının saat 20.00 civarında Murat Dağlı’nın personel kartını istemesi, gelen ihbarın içeriğinin Cumhurbaşkanını almak için İzmir'den kalkacak helikopter hakkında olduğunu da göstermektedir. Yine MİT Müsteşarının, Cumhurbaşkanının koruma müdürünü arayarak, ‘Muhsin yeterli koruman var mı?’ diye sorması Cumhurbaşkanı ile alâkalı bir ihbarın alındığını göstermektedir. Normal şartlarda Genelkurmay Başkanına böyle bir haber gelse, amiyane tabirle Karargâh duman atar, herkes bir şeylere koşturur, herkes birilerini arar, hayat durur. Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan, değil evrak okuma, koltuğuna dahi oturamaz. Bu durum Akar, Fidan ve Güler’in darbeyi önceden bildiklerinin, bu nedenle haberin anormal olmadığının ve her şeyin kontrol altında olduğunun göstergesidir. Akar, hava sahasını kapatmak ve uçuşları durdurmak suretiyle aldığı tedbir sayesinde, darbenin öne çekildiğini ve başarısız olduğunu iddia etmektedir. İddiası doğrudur, değildir - bilmiyorum; ama onun görevi darbenin plânlanan zamandan öne alınmasını sağlamak değil, darbeyi önlemek ve sorumlularını tespit etmektir. Buradaki astsubay çavuşa, üsteğmene, yüzbaşıya, ‘Özel Kuvvetleri görünce neden darbeyi anlamadınız?’ diye soranlar, maalesef Hulusi Paşa’ya, ‘MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı alınacak; siz darbeyi nasıl anlamadınız?’ diye soramamışlardır. Daha doğrusu sormamışlardır, çünkü Akar’ın darbeyi önceden bildiğini ve sadece oynaması gereken rolü oynadığını çok iyi biliyorlar.”

“Herkes Akar İçin FETÖ’cü Dedi Ama 1 Numara Akın Öztürk Oldu”

Cemil Turhan’ın Akar, Fidan ve Güler hakkındaki son iddiaları ise şunlar oldu:

“2014’te Akşam Gazetesi’nde yayımlanan, ‘Karargâhta 40 paralel paşa’ başlıklı haberde kastedilenlerden birisi Hulusi Akar’dı. 15 Temmuz’dan önce hakkında en çok FETÖ söylentisi olan kişi Akar’dı. Balyoz ve Ergenekon’da yargılananlar yıllarca Akar için FETÖ’cü dedi. Zeki Üçok bile Akın Öztürk için FETÖ’cüdür demedi, ama şimdi darbenin 1 numarası Akın Paşa oldu. Gizli tanık kod Abdullah, Akar hakkında Erdoğan’a bilgi verildiğini söyledi. Peki Akar ikaz edildi mi veya tedbir alındı mı? Eğer Genelkurmay Başkanı ile farklı bir ajandanız varsa, TSK içinde size muhalif olan, size biat etmeyecek subay ve generallere karşı bir kumpas hazırlığındaysanız, o Genelkurmay Başkanına yönelik bir tedbir almaz, hatta ödüllendirir Savunma Bakanı yaparsınız. Keza darbe haberini eniştenizden almış bir Cumhurbaşkanı olarak MİT Müsteşarını MİT Başkanı, sonra da Dışişleri Bakanı yaparsınız. Hulusi Akar ve Yaşar Güler iki konudan dolayı; Uludere davası ve 15 Temmuz’dan sonra kurdukları işkence merkezi nedeniyle eninde sonunda yargılanacaklardır. Bu sürecin en büyük kaybedeni Hulusi Akar’dır.”

Müyesser YILDIZ

10 Ekim 2025