Anayasamızın ikinci maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.” diye yazar.
Ama evvela dış güçler, ülkemizin “şahsım hukuku devleti” olduğunu keşfetti.
Bu sayededir ki Trump, Rahip Brunson işini Erdoğan’la halletti... Aynı şekilde Merkel, Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’i cezaevinden uçurdu...
Macron, ülkemizde tutuklu Fransız gazeteciler için “10 günde bir Erdoğan’la konuşmak zorunda kaldı”...
Erdoğan’ın konutunu görüntüleyerek “casusluk” yaptıkları iddiasıyla tutuklanan İsrailli çift kısa süre sonra bırakılınca İsrail Başbakanı ve Dışişleri Bakanı, “Erdoğan ile hükümetine” teşekkür etti...
Yunanistan’daki tren kazasında hayatını kaybeden makinistin babası uyuşturucu suçundan ülkemizde hükümlüydü, oğlunun cenaze törenine katılmak istiyordu; Erdoğan ise bunu sağlamakla kalmadı, o hükümlüyü tümden Yunanistan’a transfer etti!..
Biz vatandaşlar dış ilişkilerdeki bu “hukuka” epey alıştık; ama söz konusu alışkanlık, ülkeyi yönetmeye talip olup hukuk devletini yeniden inşa edeceğini düşündüğümüz siyasilere de yansıdı.
Galiba ilk örneği, 103 emekli amiralin 2021’de Montrö Antlaşması’na sahip çıkılması için açıklama yapması olayında yaşandı.
İktidar ve medyası bu açıklamayı “darbe/muhtıra” diye nitelendirince amirallerden bazıları gözaltına alındı.
Tutuklanmalarına kesin gözüyle bakılıyordu. Emekli Albay Zeki Üçok’un Gazeteci-Yazar Barış Terkoğlu’na anlattıkları sayesinde öğrendik ki; meğer İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener iki kere Erdoğan’ı arayıp amirallerin tutuklanmaması için ikna etmiş.
Bu tecrübenin sonucu mudur, bilinmez; Akşener geçen yıl da Ankara’nın ortasında öldürülen Ülkü Ocakları Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş dosyası için bu defa telefonla değil, kamuoyunun önünde Erdoğan’a şöyle seslendi:
“Her kurumun amiri de memuru da denetçisi de sensin. Sayın Erdoğan, yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Kimden, kimlerden korkuyorsun?”
Erdoğan ise birkaç saat sonra Akşener’e şu karşılığı verdi:
“Bugün yavru muhalefet çıkmış yargıyı bizim yönlendirdiğimizi, yargıya bizim adeta yön verdiğimizi... Ya ayıptır, Türkiye’de Erdoğan’ın bu konuda nasıl davrandığını Rabbim bilir, sen anlamazsın. Sen önce kendini düzelt.”
Öyle Bir Normalleştik (!) ki...
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Erdoğan’ı ziyaretiyle başlayan “normalleşme/yumuşama” sürecinde yaşananlara bakalım.
Özel, 2 Mayıs’taki ziyaretinde cezaevindeki 28 Şubat komutanların affedilmesini isteyip, Gezi Parkı hükümlülerinin durumunu gündeme getirdi. Erdoğan da 15 gün sonra 1 yıldır önünde bekleyen adli tıp raporlardan hareketle komutanların cezalarını kaldırdı.
11 Haziran’daki iade-i ziyaretinde Özel, Erdoğan’a bunun için teşekkür edip bir kez daha Gezi Davası'nı gündeme getirirken Osman Kavala’nın dosyasının kanun yararına bozma talebiyle Adalet Bakanlığı’na intikalinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Özel’in, Erdoğan’dan diğer taleplerine geçmeden önce şunu kaydedelim:
Tam iki lider görüşürken, teleferik kazasından tutuklanan Antalya Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz serbest bırakıldı. İki yazar, “Öyle anlaşılıyor ki, Kocagöz’ün serbest bırakılacağı haberi görüşmenin başında CHP Genel Merkezi’ne ulaştırıldı. Belki hâkimin daha sonra haberi oldu!”, “Teleferik kazasından içeri atılan Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz serbest bıraktırıldı. Beğenmediniz mi? Jest jesttir!” diye yazdı da yalanlayan olmadı.
Özel, Erdoğan’dan başka ne istedi?
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş ile 2018’de Suruç’ta iki oğlu ve eşi öldürülen Emine Şenyaşar’la görüşüp onları dinlemesini.
Erdoğan henüz Emine Şenyaşar’la görüşmedi; ama aynı gün Ayşe Ateş’i ve kızlarını kabul etti.
Daha önce de Erdoğan’la görüşmek isteyen, ancak o güne kadar kabul görmeyen Ayşe Ateş’in anlattıklarına gelelim.
Kızı Zeynep’in, “Tayyip Dede, babamın katillerini yakalayabilir misin?” dediğini, Erdoğan’ın da, “Tamam kızım” karşılığını verdiğini söyledi...
“Aziz milletimizin vicdan sahibi fertleriyle birlikte devletimizin de yanımızda olduğunu görmek, sürekli ölüm korkusuyla yaşayan kızlarımın gönlünü bir nebze olsun ferahlatırken, bana da yürüttüğüm adalet mücadelesinde güç verdi. Kızlarım dün gece rahat uyudular. Ben rahat uyudum. Öyle ki, küçük kızım Banuçiçek uzun zaman sonra ilk defa odasında tek başına uyumak istedi.” açıklamasını yaptı...
Erdoğan’dan, “yargılamanın en hızlı şekilde yapılması ve suçu delillerle sabit olan faillerin hızlı bir şekilde yargılanması için bir irade koymasını” istediğini, Erdoğan’ın da “ne gerekiyorsa yapılacağı sözünü verdiğini” kaydetti...
Ayrıca maruz kaldığı tehditler, iftiralar ve hakaretler hakkında bilgi verdiğini, bunun üzerine Erdoğan’ın kendisinden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’a iletilmek üzere bir dosya hazırlamasını istediğini belirtip, “Cumhurbaşkanı, gereğinin en kısa sürede yapılacağı yönünde söz verdi. Adalet Bakanı da gerekli bilgileri tamamladı ve Cumhurbaşkanı'nın talimatlarını yerine getireceğini söyledi.” dedi. Erdoğan’ın, ailenin daha sıkı korunması için talimatlar verdiğini de vurguladı...
O görüşmenin ardından Ayşe Ateş’e iki yakın silahlı koruma verilse de 8 gün sonra şu oldu:
Ölüm tehditlerinin sürdüğünü duyuran Ayşe Ateş bu defa Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya, “Geleni görmüyor musunuz? Bunlar ne güvenlik güçlerinden ne de adaletten korkuyor... Her an öldürülme tedirginliğiyle yaşamaktan bıktık! Artık bunlara 'Dur!' deyin. Size yalvarıyorum: Bu ülkede ikinci bir 'Kırmızı Pazartesi' yaşanmasına izin vermeyin. Çocuklarımı yetim bırakmayın" diye seslendi.
Ayşe Ateş’in Erdoğan’la görüşmesinden sadece iki gün sonra gerçekleşen bir başka icraatın altını çizelim.
Sinan Ateş suikastını soruştururken görevden alınmış olan iki savcı, HSK kararnamesiyle bu defa tenzili rütbeye maruz kaldı. Ankara Başsavcı Vekili Durdu Özer Ankara Bölge Adliye Mahkemesi savcılığına, Cumhuriyet Savcısı Durmuş Ali Kaya ise Diyarbakır Çınar Savcılığı'na atandı.
HSK Kararnamesi’nin yayımlandığı gün Erdoğan İspanya’daydı. Bir İspanyol muhabirin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili AİHM kararlarının gözardı edilmesine ilişkin sorusuna sinirlenen Erdoğan şöyle konuştu:
“Türkiye bir hukuk devletidir. Bu hukuk devletinin içerisinde kararları yargı verir; bu verdiğiniz isimlerle ilgili olarak da hukuk devletindeki yargımız kararını vermiştir... Her zaman için - bu Osman Kavala olur, Selahattin Demirtaş olur, kim olursa olsun - yasalar ne diyorsa yasaların dediğini biz yerine getiririz. Hukuk neyi emrediyorsa hukukun emrettiğini bizler yerine getiririz. Ve yapılan iş budur. Siz tabii Türkiye'de yaşamıyorsunuz herhalde. Biz Türkiye'de yaşıyoruz. Bu ciddi manada bölgedeki huzurun temini için attığımız adımlardır ve bundan sonra da böyle yürüyecektir.”
Adaletin, hukukun, can güvenliğinin Saray’da aranması, kız çocuklarının ancak Erdoğan’la görüştükten sonra rahat uyuyabilmeleri normal ve gerçek bir hukuk devletinde olacak işler midir?!
Ama, işte, bizim ülkemizde oluyor ve -ne yazık ki- artık gayet de normal karşılanıyor.
Çok Okunanlar
Jose Mourinho'dan Ronaldo ve Talisca açıklaması!
BEDAŞ 24 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Galatasaray Bodrum FK’yi yenerken, Muslera ve Kerem arasında gerginlik
Teğmenlerin Komutanlarının 'Suçu'!...
Öğretmenler Gününde, Eğitim Devrimi için bir manifesto
Cübbeli Ahmet'ten Mauro Icardi'ye
Arka Sokaklar'daki tarikat sahneleri İslamcı kesimi rahatsız etmişti
Narin cinayetinde sır perdesi aralanıyor
Yandaş yazardan yeni seçim anketi
Narin’in ölümünde şüpheler artıyor! Teker teker inceledi