Erdoğan, İsrail’in İran’a saldırmasına açıktan karşı çıkıp şiddetle kınadı. İsrail’in en büyük destekçisi Trump’ı eleştirmeye ise bir türlü dili varmadı, ancak “kimden gelirse gelsin”diyebildi.
O Trump ki, Gazzeliler için sürgün, Gazze için kumarhane planları yaptı...
İsrail’in yetmediği yerde İran’ın nükleer tesislerini vurup hepsini yok ettiğini açıklarken, tehdidi elden bırakmadı ve “güzel bir başarıya ulaşmakla” övündü...
Netanyahu’ya teşekkürlerini sundu, Netanyahu da ona şapka çıkardı...
Evvela İran’da rejim değişikliğinden söz etti, birkaç gün sonra “Gerek yok, kaos olur” dedi...
Son olarak Ankara’nın gitmesi için gün saydığı Netanyahu’yu kurtarmaya soyundu, hakkındaki yolsuzluk davasının iptal edilmesini istedi...
İran saldırısı öncesinde; “Katil Netanyahu’ya ‘Makul ol Bibi’ demesinin”, “Erdoğan’ı övmesinin”, “Suriye konusundaki yaklaşımının ve bunun PKK’nın silah bırakmasına katkısının” dahi Trump’ı desteklemesine yettiğini açıklayıp, “PKK’nın silah bırakma aşamasında Trump bize lâzım.” diyen Abdülkadir Selvi bile saldırıdan sonra, “Ya Netanyahu’ya yakayı kaptırırsan böyle olur... Amerikan Başkanı bile Netanyahu’nun oyuncağı oldu... Bu savaşta Trump’ın güvenilirliği sarsıldı... Ateşkes her zaman savaştan iyidir. Ama bu konuda Netanyahu ve Trump’a güvenmiyorum.” noktasına geldi.
Lâkin Erdoğan, Lahey görüşmesinin ardından “Dostum Trump” dedi de başka bir şey demedi... Aradığında en geç 24 saatte dönüş yapmasıyla övündü... Türk-Amerikan ilişkilerinde “yeni bir dönemin kapısını araladıklarını” müjdeledi... İran’da Trump’ın gayretleriyle sağlanan ateşkesi memnuniyetle karşıladı...
Gazze konusundaki önerilerini aktardığını, Trump’ın da bu önerilere olumlu yaklaştığını anlattı, ama 1-1.5 saatlik görüşmede Gazze’de kumarhane planının gündeme gelmediğini açıkladı. Sebebini de şöyle izah etti:
“Böyle bir şey zaten gündeme gelse herhalde benim vereceğim cevap bellidir. Bu konuda duruşum bellidir. Duruşum belli olduğuna göre, Sayın Trump öyle akıllı bir insandır ki, kime hangi soruyu soracağını da iyi bilir ve böyle bir şey de zaten aramızda geçmedi.”
Trump, “akıllı bir insan” olduğu için gündeme getirmese de “Gazze davası”nı bayrak yapanların, evvel emirde “Bu ne iş?” diye sorması gerekmez miydi?
Trump’la “yeni dönemimiz” cümleten hayırlı, uğurlu olsun!..
SURİYE: NEREDEN NEREYE?
Konumuz Suriye PKK’sı.
Oradaki sözde general Mazlum Kobani, İmralı’daki teröristbaşının “silah bırakma” çağrısının kendilerini bağlamadığını duyurdu ve ABD helikopteri ile Şam’a gidip Colani ile anlaşma imzaladı...
ABD-Fransa gözetiminde Kamışlı’da yapılan “Kürt birliği” toplantısında; Suriye’de “adem-i merkeziyetçi” bir yönetim kararı alındı...
Sözde “Rojava özerk yönetimi”, Şam’la eğitim ve enerji anlaşmaları imzalamaya koyuldu... Bölgedeki buğday fiyatlarını belirledi...
Buna, “Ayrı bir devlet veya yönetim gibi” denmez de ne denir?!
Ayrıca; ABD’nin boşalttığı üslere “Suriye Demokratik Güçleri” görünümlü PKK/YPG’liler yerleştirildi... ABD merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) himayesi ve yönlendirmesi aynen sürüyor...
Ankara’nın yere göğe sığdıramadığı HTŞ’nin lideri, yeni Suriye Cumhurbaşkanı Colani’nin, İran saldırısında İsrail’e hava sahasını kullandırdığı gibi, saldırılara karşı hiçbir açıklama yapmaması ve İsrail’in Suriye’yi işgâl faaliyetlerini artırması da cabası...
Başka?
Suriye PKK’sının başı Mazlum Kobani daha geçen hafta; “yeni askeri düzenin adem-i merkeziyetçi temelli” olmasını savunurken, “Savaşçılarımızın hakları, statüleri ve komuta yapısı yok sayılamaz; bu bizim kırmızı çizgimizdir.” açıklamasını yaptı...
Tablo bu iken; geçtiğimiz yıllarda “ABD’nin, YPG terör örgütünün adını SDG olarak değiştirdiğini belirterek, “Kimse bize SDG’yi demokratik bir kuruluş olarak yutturmasın. Adı demokratik, ama kendisi bir terör örgütüdür” diyen Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinden sonra Lahey dönüşünde de ikinci kez “Suriye Demokratik Güçleri” ifadesini kullanırken, Suriye’nin geleceği ve SDG’nin Şam’a entegrasyonu konusunda şunları söyledi:
“Suriye’nin yeniden bir ve bütün hale gelmesi, istikrar ve huzurun inşa edilmesi için yeni yönetimi destekliyoruz. Yeniden bir ve bütün Suriye oluşturmanın olmazsa olmazı da toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Bütün bunları sağlamak için Suriye yönetimi bütün silahlı grupların Suriye ordusu çatısı altında bir araya gelmesi ve Suriye'nin birlik, bütünlüğü için çalışmalarını hedefleyen adımlar attı. Suriye Demokratik Güçleri'nin de bu fırsatı değerlendirmesi kendileri açısından doğru olandır. Nitekim bugün Sayın Macron'la yaptığımız görüşmede de bu konuları etraflıca ele aldık ve Sayın Macron da özellikle Suriye ile olan bu ilişkilerde daha aktif rol alacağını özellikle vurguladı. Bu konularda beraberce neler yaparız, bunları da kendisiyle konuştuk. Hatta hatta Kıbrıs'ı konuştuk. Kendisi Gazze konusunda İsrail ile görüşeceğini ayrıca söyledi.”
Sebebini az çok tahmin ediyoruz da bugünlük “Kıbrıs ne alâka?” demekle yetinip şunu kaydedelim:
On yıllardır teröristlere silah yağdırıp eğiten, tüneller kazan ve “Kürt birliği”nin sağlanması için canla başla çalışan ABD-Fransa’dan medet ummak, kediye ciğer emanet etmekten başka ne olabilir?!
ZARF VE MAZRUF
Ankara, SDG’yi kabullendiğine göre, sırada ne var; bunu tahmin etmek üzere evvela 2019 yılına gidelim.
Türkiye, Suriye’de Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattığında Başkan Trump’tı ve Erdoğan’a, “Sert adamı oynama. Aptallık etme. Ekonominizi mahvederim.” diye yazdığı o meşhur mektubu gönderdi. Bizimkiler, mektubun “yok hükmünde olduğunu, iade edildiğini ve konunun kapandığını” söylese de, malûm, halen Trump’ın Manhattan’daki otelinin barında sergileniyor.
Trump’ın mektubunun bir de eki vardı; bu SDG’nin sözde komutanı Mazlum Kobani’nin, “Türkiye ile müzakere etmek istediğine” dair mektubuydu.
Onun dışında Trump, Kobani’yle görüşüp teşekkür etti... Buna karşılık Erdoğan, “Amerika bu adamı bize teslim etmeli.” dedi... İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kobani’nin kırmızı bültenle aranan bir terörist olduğunu vurguladı... Dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de kırmızı bültenin bir kez daha ABD’ye hatırlatıldığını açıkladı.
Günümüzdeki gelişmeleri aktaralım.
Mayıs’ın sonuna doğru Mazlum Kobani, Türkiye ile doğrudan iletişim kanalları olduğunu, ayrıca arabulucular vasıtasıyla da iletişim kurduklarını öne sürdü.
Bir hafta sonra DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Türkiye, kuzey ve doğu Suriye’yi ziyaret etsin. Oradan da heyet gelsin.” diye buyurdu.
Mazlum Kobani geçen hafta da, “önder Apo ile görüşmekten onur duyacağını” ve “bu görüşmenin dört parçada Kürt sorununun çözümü konusunda büyük katkı sunacağını” belirtirken, bir kez daha “Türkiye ile iletişimimiz var. Bu sürecin kalıcı barışa dönüşmesini istiyoruz.” açıklamasını yaptı.
Ve ne tesadüf Yeni Şafak’ın AKP’li Yazarı Mehmet Metiner, Mazlum Kobani’yi düşman bilen bir bakış açısının “kaybettireceğini” yazıp gizli de olsa Öcalan’la görüşüldüğü gibi Kobani’yle görüşülmesini istedi!..
Sadede gelirsek;
Erdoğan-Trump görüşmesinde en çok Erdoğan’ın dizindeki zarf konuşuldu, akıllarda Obama’nın beyzbol sopalı fotoğrafından sonra bu fotoğraf çakıldı.
Sağolsun Hande Fırat “kaynaklarına” sorup bizleri aydınlattı.
Zarfın içinde Erdoğan’ın görüşme notları varmış.
Erdoğan gibi tecrübeli bir liderin, özellikle ABD Başkanı ile neler konuşması gerektiğini ezberlemiş olması gerekir; nota ne hacet?!
Ama inşallah öyledir de Trump’tan yeni bir Mazlum Kobani mektubu değildir!..
Müyesser YILDIZ
27 Haziran 2025
Çok Okunanlar

Erdoğan-Trump görüşmesinde 'zarf' detayı

Kılıçdaroğlu’nun o röportajına tepki büyük!

Terör örgütü 'SDG' oldu... Sırada 'General Mazlum' mu var?

Yüreğin sesi zeytin ülkesi

İmamoğlu cezaevinden konuştu: Kılıçdaroğlu’na sert tepki!

Emekli maaşına zam var, ama herkese değil!

Sadece Kurultay değil, CHP topyekün hedefte

Erdoğan’ın masasındaki anketler sızdı

Mansur Yavaş iddialarını bir kez daha gündeme getirdi

Galatasaray'a Osimhen müjdesi: Uğurcan Çakır'da sıcak saatler!