Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6648
Dolar
Arrow
33,9136
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6300
Altın
Arrow
2790,0000
BIST
Arrow
9.685

Fransa’da aşırı sağın anlaşılmayan zaferi

Fransa’da hafta sonu yapılan seçimlerin ikinci turunun ardından aşırı sağın büyük bir hezimete uğradığı ifade edilmeye başlandı. Bu kakafoni bana Gibi dizisinde Yılmaz’ın İlkkan’a söylediği “Seni hiç dinlemedim ama bence kesin haksızsındır yani” cümlesini hatırlattı.

Ben ve benim gibi ekonomi politikaları ve demokrasi arasında bağlantı kuran akademisyenlerin hep vurguladığı bir şey var: Refah ve mülkiyet yeniden dağıtılmazsa yeni bir aşırılıklar çağı kaçınılmaz. Ama bugün, ama yarın…

Çünkü sistemi ve statükoyu tutma gayretinin geçici bir çözüm olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. “Aşırı”nın yükselmesini tartışırken meselenin köküne, yani kökleşen iktisadi eşitsizliklere ve bunu perçinleyen dışlanmışlıklara inmezsek “aşırı”yı sadece nadasa bırakırız.

Meselenin bu boyutuna hiç kulak asmayıp, köy kahvesi diyaloglarından hallice Avrupa siyaseti bilgisiyle seçim sonuçlarını yorumlayanları hiç dinlemedim ama bence kesin haksızlardır yani…

Gelelim Fransa seçimlerine…

İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki Fransa’da aşırı sağ büyük bir yenilgi filan almadı. Fransa’da aşırı sağın ezici bir zafer ihtimalinin belirmesiyle beraber birleşen aktörler, seçim sisteminin de yardımıyla, bu zafere engel oldular. Peki, nasıl?

Fransız seçim sistemine göre bir seçim bölgesinde hiçbir adayın %50’yi bulamadığı durumlarda %12,5’u aşan her aday ikinci turda yarışabiliyor. Dolayısıyla seçim bölgelerinde 3-4 adaylı seçimler izleyebiliyoruz. İşte bu seçim sistemi sayesinde aşırı sağın karşısında yer alan merkez partiler ile sol ittifaktan hangisi o bölgede daha güçsüzse adayını çekerek Ulusal Birlik’in, yani aşırı sağın karşısındaki en güçlü adayı destekleme kararı aldılar.

Bunun sonucundaysa hiçbirinin parlamentodaki salt çoğunluğu sağlayamadığı Sol İttifak, Macron’un ittifakı ve aşırı sağ arasında üçe bölünmüş bir görüntü ortaya çıktı. Bu öyle bir bölünmüşlük ki, salt çoğunluk için 289 sayısına ulaşmak gerekirken en fazla sandalyeyi kazanan Sol İttifak yalnızca 180 sandalye kazanabildi.

Bunun anlamı şu: Üç blok da hükümet kurabilecek güce sahip değil. Üstelik Fransa’da Almanya’da olduğu gibi sosyal demokratlar ve merkez sağ arasında bir büyük koalisyon (grand coalition) kurma geleneği de yok…

Bu durumda Macron’un önünde görünen 2 yol var: Kendisi de büyük fikir ayrılıkları içinde olan (Yeşiller, sosyal demokratlar, radikal sol, komünistlerden oluşuyor) Sol İttifakın içinde olan ve kendisinin merkez ittifakının AB, Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin, sosyal ve iktisadi politikalarda çok da ayrışmadığı sosyal demokratlar ve yeşillerle koalisyon kurma. Bunun için Macron’un Sol İttifakı bölmesi gerekecektir. ii) Hükümet krizinin uzun sürmesi durumunda anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak üst düzey bürokratlardan ya da sivil toplumdan gelen bir kişiye teknokratik bir hükümet kurma görevi vermesi.

İlk durum, böyle bir geleneğin olmadığı bir ülkede aşırı sağ korkusuyla kurulsa bile ne kadar sürdürülebilir göreceğiz… İkinci durumda ise Temmuz 2025’e kadar beklenmesi gereken ikinci bir parlamento feshine kadar yakıcı sorunlarla boğuşan ülkenin hükümeti yalnızca rutin işlerle uğraşacak, icraat yapamayacak ve hiçbir kritik yasayı geçiremeyecek…

AB ülkeleri içinde 3 trilyon Euro’dan fazla kamu borcuyla en kötü kamu maliyesine sahip olan bir ülke için böylesi bir hükümet krizinin bizzat kendisinin dahi seçmeni yapılacak ilk seçimlerde merkez siyasi aktörlerden uzaklaşıp aşırılığa yöneltebileceğini tahmin etmek güç olmasa gerek… Nitekim Ulusal Birlik’in bu seçimde en çok taşradan, işsizlerden ve lise ve altı eğitimlilerden oy aldığını düşündüğümüzde ekonomi ve oy davranışı ilişkisi de böyle bir hükümet krizinin neye sebep olabileceği de daha berraklaşıyor.

Üstelik, seçim gününden beri anlatılan muhayyel “aşırı sağın hezimeti”nin aslında çok da hezimet olmadığını anlayınca bu riskin boyutları iyice çarpıcı bir hâl alıyor. Hezimet yaşadığı iddia edilen aşırı sağ, Fransa’da 10 milyon oy aldı ve karşısında soldan 4, merkezden 3 parti olmasına rağmen geçen dönem 89 olan milletvekili sayısını neredeyse 150’ye yükseltti.

Bu bence başlı başına tablonun hiç de anlatıldığı gibi umutvar olmadığını gösterse de başka bir risk de bundan sonra aşırı sağ Ulusal Birlik’in hazineden alacağı destek. Fransa’da devlet, alınan her oy başına 1,60 Euro destekte bulunurken, yine kazanılan her sandalye için de yıllık 37 bin Euro ödeme yapıyor. Bunun anlamı şu: Önümüzdeki 5 yıl boyunca bu partinin yalnızca devletin kasasından gelen 110 milyon Euro civarında bir bütçesi olacak. Bu, partinin ulaşamadığı kitlelere de ulaşabilmesi, daha etkili bir kampanya yürütebilmesi için çok önemli bir meblağ.

“Aşırı sağın hezimeti” diye bize kakalanmaya çalışılan süreç işte bu. Bu sürecin en çok da Ulusal Birlik farkında. Bu farkındalıkla önlerinde iki hedef var: i) 2026 yerel seçimlerinde orta ve büyük ölçekli kentlerin birkaçını ele geçirmek, ii) 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak…