Devlet Bahçeli'nin kafasındaki Türkiye'de iktidarın meşruiyet dayanağı demokrasi ya da hukuk değil. Güvenlikçilik ve ahlakçılık. Güvenlik ve ahlak yerine güvenlikçilik ve ahlakçılık kelimelerini bilerek tercih ediyorum. Bunun nedeni, bu kavramların kamusal ahlak ya da Türkiye'nin güvenliğiyle aynı anlamı ifade etmemesinden kaynaklı.
Nitekim Bahçeli, "ülkenin çıkarlarını düşünen yegane aktör" zırhını üzerine geçirip kendisini ve partisini dokunulmaz kılmaya çalışıyor. Adeta kendisi ve partisi her ne yaparsa yapsın onu ve partisini eleştirmekle devletin güvenliğini tehdit etmeyi eşanlamlı kılıyor.
Buna örnek olarak yerel seçimlerden sonra söylediği "Herkes aklını başına alsın, Türkiye sandıkta kurulmamıştır" sözü, "gerekirse sandık bile devrilir" demektir. Bu, Ak Parti ve MHP arasındaki ikiliğin de oluştuğu nokta aslında. Ak Parti, hem iktidar yetkisini kullanıyor hem de sorumluluk alıyor; MHP ise yetkiyi kullanırken sorumluluktan muaf. Dolayısıyla sistem içindeki gücünü oy oranından ziyade Türkiye’nin “beka” sorunlarını belirleyen milli güvenlik siyasetinin, yani milliyetçilik ve korku üzerinden yaratılan kutuplaşmanın gücünden alıyor. Çünkü bu güç, 2018 ve 2023’te Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığını getirdi. Ancak artık AKP’yi zorluyor.
Bu konjonktürde Erdoğan bir çıkış ararken, Bahçeli ise adeta “Biz beraber gerekirse sandığı bile devirir yine iktidarımızı koruruz. Yeter ki beraber olalım” diyor. Nitekim MHP’nin benim de içinde bulunduğum 154 kamusal figürü hedef göstermesi, tam da bu cürete işaret ediyor. Dün grup toplantısında gazeteci dostlarımızı hedef alması da… Bu cüret, "Bana dokunan yanar" demektir. İşte bu da bir siyasi partinin daha önce Milli Güvenlik Kurulu’nun üstlendiği rolü üstlenmesi anlamına gelir. Yani, Türkiye’ye dönük “güvenlik” tehditlerini belirleme yetkisini elinde bulundurması anlamına…
Bir partinin bu yetkiyi elinde bulundurması, artık o ülkede partiler arasında simetrik bir ilişkinin olmadığına işaret eder. Çünkü böyle bir düzende bir parti, rakiplerinin hangi konuda konuşup konuşmayacağına karar verme ya da hangi konuların siyaseten konuşulabilir olup olmadığını belirleme yetkisine sahiptir. MHP de bu yetkiyi kendisini tartışılmaz kılmak ve kendisi lehine asimetrik bir ilişki yaratmak için kullanıyor.
Bunun sonucunda ortaya çıkan MHP’nin her gün herkesi hedef gösterip en ağır sözlerle saldırdığı, ancak kendisine karşı en ufak bir eleştiriye ya da sorgulamaya tahammül edemeyip tehditler savurduğu bu düzenin adı zorbalıktır. Demokrasilerde ise zorbalığa ve zorbalıkla tehdide yer yoktur. Devlet zırhıyla mafyacılık oynanmaz. Oynanacaksa da o rejimin adı artık demokrasi değildir. Türkiye, işte tam da bu yol ayrımındadır. Zorbalık mı, yoksa demokrasi mi?
Çok Okunanlar
Fatih'teki vahşette yeni ayrıntı ortaya çıktı
Katil Semih Çelik'in babasının ifadesi ortaya çıktı
Narin Güran cinayetinin şifresi Arif Güran'dan mı geçiyor?
Semih Çelik'le gündeme gelmişti
Narin Güran cinayetinde rapordan DNA çıktı
İkbal Uzuner ile Semih Çelik’in son görüntüleri ortaya çıktı
'Altı kurbanın vücudundan farklı parçaları kesen bir seri katil...'
Dünya Sağlık Örgütü'nden Türkiye için korkutan rapor
Herkes onun güzelliğini konuşuyor
Planı görmek için 'kâhin' olmaya gerek yok da BOP’a tamam mı devam mı?!