Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Aşkı “Plastik Davranış” mı, “Elastoplastik Davranış” mi öldürür?

Mühendislikte iki tip hareket vardır.

“Elastik Davranış” ve “Elastoplastik Davranış”

Endişeye mahal yok.

Mühendislik dersi verecek değilim.

Kısa ve öz yazacağım.

Zaten öğrenciliğimde de en çok zorlandığım derslerdi, bu elastikçi-plastikçi-gerilmeci dersler.

Bir lastiği çekip, bıraktığınızı düşünün, 

Eski haline geri gelir ise, “Elastik Davranış” olur.

Tam geri gelmez ise “Elastoplastik Davranış” olur.

Konumuz elbette bu tanımlar değil.

Konumuz Mühendislik Ekonomisi.

Yıllarca yatırım yaptık, 

Binlerce konut, köprü, tünel, havalimanı, tren yolu, karayolu, baraj, kanalizasyon ve içme suyu hatları, 

Daha niceleri

Yaptık da yaptık.

Milyarlarca dolar harcadık.

Özellikle kentsel projelerde TEKNİĞİ geri plana itip HIZA önem verdik. 

“Denetleme-Kontrol” sistemlerini ikinci plana attık. 

Uyaranlara ise ağız dolusu hakaret ettik.

Bizim acelemiz var dedik.

Dedik de dedik.

Ta ki, 6 Şubat “Deprem Afeti” ile binlerce insanımız trajik şekilde hayattan koparılana, 400 bin konutumuz kullanılamaz hale gelene kadar.

Yollarımız patlayana kadar.

Su şebekelerimiz çatlayana kadar.

“Konutlarımız ve Altyapımız” etkisine girdiği “Dinamik Deprem Stresinin” ardından dağıldı, geri gelemedi.

Depremin Gücü yıkıp geçti, gerek üst, gerekse altyapımızı. 

Binalarımızdan beklenen “Elastik Davranış” hayal oldu.

Aksine, hareket “Full Elastoplastik Davranış” oldu. 

Depremin Dinamik Etkisi ile dans edecek ama yıkılmayacaktı binalarımız oysa.

Hesap ve uygulamadaki disiplinsizliğimizin, 

Aç gözlülüğümüzün,

Bizi uyaranları dikkate almayışımızın cezasını, hem canımız hem de malımız ile ödedik.

Geri gelmeyecek can kaybımız ile birlikte, 100 milyar dolardan da fazla maddi kaybımız oldu, 

Bu biiiiiiir!!!!! 

Aktif 59 havalimanımız varmış.

Prof. Dr. Ergun Türkcan Hoca'nın Türkiye’nin ilk planlamacılarından Atila Sönmez için yazdığı “Türkiye’de Planlamanın Yükselişi ve Çöküşü” kitabında bu havalimanlarının çoğunun ekonomik değer yaratmayacağı, bölgesel havalimanlarını demiryolu ile bağlamanın daha ekonomik olacağı yıllar önceden belirtilmiş.

Buna rağmen demiryolu yerine, havalimanı inşa etmeye devam etmişiz.

Daha da edecekmişiz diyorlar.

İyi ederler diyelim de bizi dinlemeyip tersini yaparlar belki.

Anadolu coğrafyası, ülke içinde “Bölgesel Havayolu Entegreli Demiryolu” ile ulaşıma daha uygundur diyor, işten anlayanlar. 

RO-RO türü deniz taşımacılığı gibi.

Havayolu ile bin-binbeşyüz kilometrelik mesafe, evden eve ulaşım süresi hem en az 6-7 saat sürüyor, hem pahalı, hem de hava şartlarına direk bağımlı.

Hızlı tren ile de bu süre aşağı yukarı aynı olur. 

Dış hatları tabi ki ayrı tutuyoruz bu algoritmadan.

Çevre şehirlere Hızlı Tren ile bağlanmış Bölgesel Havalimanları, ekonomik olarak daha fazla değer yaratır. 

Hem bölgenin yerleşik ahalinin ve tüccarının, hem de yolcularının kullandığı “Hızlı Tren Entegreli Bölgesel Havalimanı” kalkınmayı hızlandırır.

“Fast Train Integrated Regional Airports” diye gavurca da yazalım da “Ayak Takımı Köşe Yazarı” olmadığımızı anlasın Bakanlıktaki Çok Yüksek Makamdaki arkadaşlar.

Örneğin Trabzon’un doğusuna ve batısına yapılan havalimanları yerine, Trabzon Bölgesel Havalimanı bağlantılı Samsun-Sarp Hızlı Tren Yolu yapılmış olsaydı, bölgenin ekonomik kalkınması logaritmik bir artış göstermiş olacaktı.

Son dönemde bahsettiğimiz projeler ile ilgili epeyce bir çalışma var. 

Antalya ve İzmir demiryolu ile Ankara’ya bağlanmaya çalışılıyor.

Ama tasarruf ekonomisine katkı verecek, paylaşım ekonomisine hız verecek ve refahı arttırarak yaygın hale getirecek olan bu projeler krize denk geldi.

Maliyetler 5-10 kat arttı. 

Kriz öncesi yapılan tercihler iktisaden bizi kurtaracak olan projeleri geciktirdi.

Kullanılmayan ya da günde 3-5 iniş-kalkışın olduğu, zarar eden havalimanları yerine, 

Ülkeyi Demirağlarla örüp, 

“Örümcek Ağı Modeli” ile

Ankara’yı, Antalya, Van, İzmir, Diyarbakır, Trabzon, Adana ve İstanbul’a hızlı tren ile çoktan bağlasaydık, bu krizde Ekonomimiz “Elastopalstik” değil, “Elastik Davranış” gösterirdi.

Ülkemiz bu “Elastik Hareketle” ekonomik kriz ile dans eder, başı da biraz dönerdi,

Ancak züğürtlükle sınav vermezdi.

Demiryolları yerine pahalı ve kompleks olmasına rağmen yoğunluk verdiğimiz Havayolları yatırımları “Elastoplastik Harekete” neden yol açtı?

Uçak dışardan, 

Yedek parça dışardan,

Yakıt dışardan,

Bir de Pilot yetişme süresini ve maliyetini ve riskini düşünün.

Vücut Biyolojisinin Aritmetiği de ayrı bir detay.

Demiryolu öyle mi?

Tüm sistem neredeyse yerli.

Yüksek eğitim ve konsantrasyon gerektirmeyen Kondüktör Eğitiminin süresi çok daha kısa ve ucuz, 

Pilotlar gibi “Atmaca Gözlü” Artis Tom Cruise olmaya da gerek yok.

Tamamen dışa bağımlı, son derece ağır uluslararası uçuş kurallarının hakim olduğu havayolu taşımacılığı yerine, 

Çok daha az riskli, yüzlerce kişiyi daha konforlu, düşük maliyetli, hızlı, güvenli taşıyan hızlı trenler, hava şartlarından dolayı rötar da yapmıyor.

30 bin Fit’e çıkıp, inmek gerekmiyor.

Kar yağdı, sis var, fırtına çıktı, uçak iptal oldu otele geri dönelim endişesi yaşamak gerekmiyor.

Güvenlik gerekçesiyle, saati çıkar, ayakkabıyı çıkar, çorabı çıkar, kemeri çıkar, bilgisayarı aç, yüzüğü çıkar, tokayı çıkarları duymak gerekmiyor. 

Radyasyona maruz kalmak gerekmiyor.

Şehrin tam göbeğinde olan Tren Garına “ya yolda trafik olur” diye 2-3 saat önceden gitmek gerekmiyor.

Simit-Çay’a servet ödemek gerekmiyor.

“Çocuğun canı havalimanında acaba bir şey çeker mi” diye endişelenmek gerekmiyor.

Bavulum kaç kilo, limiti geçmiş midir, ek ücret isterler mi diye ürkmek gerekmiyor.

Memleket hasretini gidermesi için alınan turşuyu, uçağa alırlar mı diye düşünmek gerekmiyor.

1-2 saatlik uçuş için 6-7 saatlik seremoni gerekmiyor.

Güvenlikçilerin “itaat et rahat et” dercesine, tacizkar bakışlarına maruz kalmak gerekmiyor.

İlk güvenlikte çantamızdaki suyu çöpe atmamız ve içerden bir şişe suya servet ödememiz gerekmiyor.

Türbülans korkusu ile “kelime-i şahadet” veya “kamet” getirmek ya da süpaneke okumak gerekmiyor.

Pistten kayıp çıkan uçaktan kurtulmak için 109,99 lira ödemek gerekmiyor.

Bu da ikiiiiiii!!!!!!!!

Ama Demiryolu “gominis” işiydi dimi, pardon!!!!!