Seçim yaklaşıyor.
Ama bu bir seçim yazısı değildir.
Zaten yazamam da, hiç ilgim de alakam da olmadı.
Sadece, kısa bir WASP-Cumhuriyetçi-Laik analizi yapmaya çalışacağım.
WASP nedir?
White yani Beyaz,
Anglosakson yani Avrupalı-İngiliz-Cermen diyelim,
Protestan yani Din-Mezhep diyelim.
Bunun bizdeki karşılığını herkes bilir.
Müslüman-Sünni-Beyaz diyorlar.
Saçma bir çeviri olduğunun farkındayım.
Çünkü hepimiz “Müslümanız, Türk’üz, Beyazız” zaten.
Katolik veya Ortodoks ve Siyahi olanımız pek yok.
Bir parantez açalım;
16.yüzyılda Kavalalı Mehmet Ali Paşanın Afrika’dan Muğla, Köyceğiz, Dalaman’a getirdikleri hariç.
Türk Müziğinin önemli ismi Esmeray, Yeşilçam Filmlerindeki Arap Bacı Dursune Şirin, Toşunpaşa Filmindeki Leyla Hanımın dadısı Yasemin Esmergül hepimizin bildiği isimler.
Ve Parantezi kapatalım.
Son yıllarda epeyce gelişme gösteren Google Transleyt’e sorduğunda bile “wasp’ın” tercümesini “yaban arısı” olarak veriyor.
Zaten konumuz da bu değil.
WASP’ı Reform-Rönesans hareketlerinin, Fransız İhtilalinin ve diğer bölgelerdeki ilerici akımların ardından evrim geçiren “Avrupa Ahalisi” diye kısaca tanımlarsak, bizdeki karşılığı da Cumhuriyet sürecinin ve devrimlerinin ardından ortaya çıkan “Çağdaş Cumhuriyetçi Laik Vatandaş” profili olarak anlaşılabilir.
Yani tercüme problemi var.
Arap “la” deyince olmazmış misali,
Arapçada net olumsuzluk anlamı veren “la” ön eki ile dinsizlik anlamına gelen “Laiklik”, Türk Lugatında “Din-Devlet İşlerinin” net bir şekilde ayrılması olarak tanımlanır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Mısır gezisi sırasında, Araplara yaptığı konuşmada “Laiklik İyidir” cümlesi “Dinsizlik İyidir” olarak çevrilmişse de, olay tercüme hatası denilerek büyümeden önlendi.
Hattı zatında Arapçadan tercüme doğruydu.
Laiklik eşittir Dinsizlik’tir.
Laikliği “dinsizlik” olarak değil de “Din-Devlet” işleri arasındaki ilişki olarak tanımlayan “Cumhuriyetçi Çağdaş Vatandaş” profilinin büyük kısmı, kentlerde ve kent merkezlerinde, steril ortamlarda yaşıyordu.
Özellikle 2. Dünya Savaşının ardından ortaya çıkan Soğuk Savaşın getirdiği politikaların neticesindeki NATO Üyeliği ve de ardından gelen kentleşme ve sanayi hareketleri, 1960’lardan sonra kırdan kente yoğun göçün başlamasıyla steril ortamlar kuşatıldı ve tehdit başladı.
Londra’daki gibi, sanayi devriminin hemen ardından başlayan ve “Kentli Londralıyı” kıskaca alan kırsaldan göç, Anadolu coğrafyasında 200 yüzyıl sonra 1960’larda “Kentliyi” sıkıştırmaya başladı.
Kent çeperlerindeki gecekondulara yerleşen kırdan gelen göç, gündüz şehre akın ediyor, akşamları da gecekondusuna, kırdakine benzer hayat kurduğu mekanına geri dönüyor.
Türk sinemasının unutulmaz aktörü Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Düttürü Dünya” filmi bu göçün yaşandığı dönemi ve gecekondu hayatının anlatıldığı filmlerin en bilinenlerindendir.
Diğeri ise 1977 Yeşilçam yapımı, kapıcı olarak çalıştığı apartmanı satın alan kurnaz ve karaborsacı “Seyit Efendi” karakteri ile hepimizin bildiği “Kapıcılar Kıralı” dır.
Özal’ın gelmesiyle daha da hız kazanan göç hareketi 2000’li yılların ardından zirveye çıktı.
Kırdan gelen göçün dayattığı “geleneksel- konservatif-arkaik toplumsal davranış biçimlerinden” sıkılan kentli insan, tam pes etmiş, köşeye sıkışmışken, bölgemizde ve komşu coğrafyada yaşanan iç savaşlar ve savaşlar, Türkiye’ye olan göçü, kavimler göçü haline getirerek, logaritmik olarak tırmandırdı.
Son elli yılda göreceli artan göç oranı, birden 10 kat, 20 kat arttı çok kısa zaman içinde.
Kent demografilerimiz alt üst oldu.
Coğrafi göçlerin ardından, kentlerdeki hayat pahalılığı dayanılmaz hale gelince, doğal seleksiyon misali, kırdan gelen insanlar geri göçe zorlandı.
Bu geri göç, kentli insanın hayat tarzını kolaylaştıracağa benziyor.
Mülteci ya da sığınmacılar dışa kapalı kendi sosyal ortamlarında yaşadıkları için kentli insanı baskılama şansı neredeyse hiç yok.
Amerika’daki Çin mahallesi, ya da İtalyan mahallesi gibi.
Zamanında mülteci olarak gelen ailelerin çocukları “ORGANİZE EĞİTİM SİSTEMİ” ile birlikte Amerikan hayat tarzına ayak uydurmuş ve ulus bilincine sahip olmuşlar.
Hiç de sırıtmıyorlar.
Amerika’nın 170 ülkede, 800’e yakın askeri üssünde, 76 milletten askerinin olması bunun kanıtı olabilir.
Biz de nasıl bir durum olacak bekleyip göreceğiz. Çünkü henüz entegrasyon üzerine kurulu “ORGANİZE EĞİTİM SİSTEMİ” yok.
Bazıları “Dogmatik” bulsa da, Andımız ve İstiklal Marşı gibi ulus bilincinin oluşmasına katkı veren unsurlar da olmayınca bakalım sonuç ne olacak!!!!!!
Ya da ikinci bir Balkan ya da Hicaz Faciası mı yaşayacağız!!!!!
500 yıl yaşadığımız Selanik, Üsküp, Niş, Kosava, Filibe, Mitroviçe, Deliormanlı, Razgrad, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Halep, Trablus, Girit, İstanköy, gibi Kadim Türk şehirlerini terk ettiğimiz gibi, İstanbul, Trabzon, Diyarbakır, İzmir, Van, Antep, Maraş, Hatay, Antalya gibi şehirlerimizi de terk mi edeceğiz!!!!!
Sakarya’nın doğusu ile Dicle-Fırat’ın batısı Orta Anadolu’ya mı sıkışacağız!!!!
Neyse orasını yetkililer düşünür herhalde.
Biz konumuza dönelim.
Cumhuriyet nesli, ailece eğitime büyük önem verirler.
Çocuklarının batı tarzı eğitim ile sanat ve dil öğrenimine yönlendirirler.
İmkan var ise yurt dışında yüksel tahsil yapmasını da isterler.
Atadan kalma miras sahibi olmalarına rağmen büyük çoğunluğu asla miras yedi değildir.
Çalışmadan yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderler.
Çocuklarını törenlerle sünnet ettirir, doğum ve ölüm anında islam hukukuna riayet eder, çocuklarının temel düzeyde islam eğitimi almalarını da teşvik ederler.
Okulda yeterli dini eğitim almadıklarını düşünürlerse, sevdikleri ve saygı duydukları mahalledeki caminin imamından rica ederler.
İmam da kırmaz, bila bedel çocuklara yetecek kadar islam-din olgusunu öğretmeye çalışır.
En azından bizim etrafımız öyleydi. Yazları Kuran mektebine gitmeyenimiz neredeyse yoktur. Çoğumuzun imamlık olmasa bile kısa bir müezzinlik tecrübesi vardır cv mizde.
Bu profilin hassas noktası, 3-4 yüzyıldır caminin dışında kendine yön arayan dini, din adamlarını ve din işlerini, caminin içinde tutmak, teknik işlerine karışmasına engel olmaktır.
Uhrevi ve dünyevi hayatlarının sınırlarını keskin bir çizgiyle çizmek isterler.
Çünkü dünyayı iyi bilirler, gelişmeleri yakından takip ederler. Uhrevi ve dünyevi hayatı birbirinden ayıramayan toplumların yaşadıkları sorunları yaşamak istemezler.
Eeee, bu kadar yağlamadan sonra gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Bu kadar fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, akl-ı iman, ehl-i sünnet, eğitimli, çağdaş bir nüfusun yaşadığı Çankaya’da, tüm bunların karşısında yer almış bir adayı neden vekil seçilmesinin önünü açmışlar?
Neden vekil seçilmesine vesile olmuşlar?
Neden bir seçim stratejisi geliştiremeyip, Türk Devletini ve Milletini ortadan kaldırmaya ya da köleleştirmeye ant içmiş okyanus ötesi bir hareketin baş aktörlerinden birinin olduğu pusulaya mühür basmışlar?
Cumhurbaşkanlığı ve vekillik seçiminin ayrı, birbirinden bağımsız, basit birer algoritmadan oluştuğunu neden anlayamamışlar?
Türk ordusunun tasfiyesi sürecinde, tavrını Türk Milletinden yana koyan, milliyetçi çizgileri ile öne çıkan 2 parti varken neden vekillik seçiminde bunu göremediler?
Neyse Allah akıl fikir vere de bu seçimde benzer hataları yapmayalar.
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
21 Kasım 2024 burç yorumları
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
Onur ve Semih arasında MasterChef'te kavga! Yeni fragmanda olay anları
20 Kasım reyting sonuçları 2024: Annem Ankara, Kuruluş Osman, Leyla