Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Rızan var mı küçük Asya?

NATO ile yakınlaşmamızın ardından, 1950 yılında kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü, Anadolu’yu bir uçtan bir uca bağlayan yollar inşa etti.

Dağları, tepeleri aştı, tüneller açtı, yollar, köprüler ve viyadükler yaptı.

Anadolu’yu bir uçtan bir uca geçerken vatandaşın özel mülkiyetine denk geldiğinde, RIZASI olmadan arazisine bir adım dahi atmadı.

Ta ki kamulaştırma yapılıp, istimlak bedenli ödenene, RIZASI alınana kadar.

Etrafımızda bu istimlak bedeli ile ev-bark sahibi olanlarımız da vardır.

Kısaca, kamulaştırma ve istimlak problemi olan arazilerde, inşaat ve imalat durur, diğer akslarında yani kamulaştırması ve istimlakı yapılmış bölgelerde inşaat devam eder. 

Vatandaşın malını, mülkünü koruma içgüdüsüyle, projenin gecikmesine yol açan problemli bölgedeki kamulaştırma biter bitmez de, inşaat ve imalat yeniden başlar ve proje tamamlanır.

Şimdi bu alakasız “Kamulaştırma ve İstimlak” hikayesini neden anlattım!!!!! 

Çok gerilere giderek aklınızı karıştırmayayım. 

Hatta 2.Dünya Savaşına bile girmeyeyim.

Direk soğuk savaşın bitimi, iki Almanya’nın birleşmesi ve Balkanlardaki katliamlarla konuya gireyim.

Gorbaçov’un ülkesi Sovyetler Birliği'nde, 1989 yılında çöken sistemin ve ortaya çıkan açlığın ardından, 1949 yılında Federal Almanya ve Doğu Almanya olarak ikiye bölünen Almanya tekrar birleşti.

40 yıl iki ülke arasında kuş uçmadı. 

Birisi zenginliğin zirvesini yaşarken, diğerinin hali içler acısıydı. 

“The Lives of Others”; filmini izleyin.

Karı-Koca’nın bile birbirini ihbar ettiği, güvensiz ve tedirgin bir dönemi anlatan, 2006 Alman Drama filmini izlerseniz trajedinin boyutunu görürsünüz.

Sovyetler Birliği, 1991 yılında dağılan sisteminin ardından Türk Cumhuriyetleri ve diğer ülkeler olarak 15 bağımsız ülkeye bölündü.

1989 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla biten soğuk savaşın ardından, Balkanlarda meydana gelen felaketler hepimizi hayrete düşürdü. 

Avrupa’nın göbeği, medeniyetin ortasında insanlar çoluk çocuk tecavüze uğradı, katliamların önü alınamadı ve bir soykırım yaşandı.

Fener'in meşhur ve sevilen teknik direktörü Veselinoviç ardından, nefret edilen Sırp Kasabı Miloseviç ismini de bu dönemde öğrendik.

Ardından, ülkesini ve vatandaşlarını korumaya çalışan Aliye İzzetbegoviç ismi de hafızalarımıza kazındı.

Ölümlerin, tüm dünyada kaygıları arttırdığı sırada, Clinton’ın müdahalesi ile kalanlar canını ve ırzını kurtardı.

Hırvatistan, Karadağ, Sırbistan, Slovenya, Bosna-Hersek ve Makedonya.

Yugoslavya parçalara bölündü.

İlk aşama tamamlanmıştı.

Sırada, gavurun “Little Asia” yani “Küçük Asya” dediği Anadolu toprakları ve insanı vardı.

Önce Asala sonra PKK ile ikinci aşamaya geçilmişti hattı zatında.

Ancak bir kamulaştırma ve istimlak problemi ortaya çıktı.

“RIZA” yoktu. 

“Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu” gibi onların fay hattı dediği, ancak bizim için basit kültürel farklılıklardan başka bir şey olmayan, suni fay hatları yaratmaya çalıştılar.

Halbuki, Anadolu insanı için “Horonu kim kuracak” ya da “Halay başı kim olacak” daha ciddi bir kavga sebebiydi.

Fay hatlarını derinleştirmek için de, George’u, Mariya’yı, Aleks’i, Johan’ı değil, Mehmet, Hasan, Ahmet, Nur, Ayşe gibi bizzat yerli akademik entelektüellerimizi, küçük avantalar ile devşirip kullandılar.

Ana akım medyada sürekli yer buldu bu akademisyenler. 

Her akşam, inanmadıkları ancak, ellerine tutuşturulan, ithal makale tercümelerini papağan gibi okudular. 

Avanta karşılığı yaptıkları bu tetikçiliğe kendileri de inanmadıklarından, ahaliyi de ikna edemediler.

Görsel medyadan istenilen başarı yakalanamayınca, yayın evi kurdular. 

Davulun yanına, bir de tokmak eklediler.

Hem yazıyor, hem de basıyorlardı.

Tek kriter “ayrılıkçı” konular olmasıydı.

“Yok sen şusun, yok busun, şuradan geldin, buradan gittin”

“Saçın bu renk, gözün şu renk”!!!!!!!

Televizyonlardan sokaktaki zeki Anadolu insanını ikna edemeyen avantacılar, yazılı medya ile okur-yazar takımı ikna etmeye uğraştılar.

Kısmen de başarılı olmadılar değil. 

Vatanseverliği, ulus bilincini, cumhuriyet değerlerini ötekileştiren ve demode bulan bu ekip, küreselleşmeyi önceleyerek, çözülmenin ilk fitilini ateşlemeye çalıştı.

Ama sokağın gücünü arkasına alamayan avantacı ve ayrılıkçı akademisyenler yeterli olmadı.

Bunları Amerika’nın meşhur üniversitelerine davet edip, tuzak olarak hazırladıkları “Küçük Asya” Kürsülerini kurdular. Anadolu’nun aleyhine kalemlerinden dökülen zehri, ünlü dergilerde yayımlayarak, akademi için çok önemli olan H-Eyç indekslerini yükselttiler.

Eyç indeksi yükseldikçe, Türkiye’nin en meşhur üniversitesindeki en ünlü hocaları ile birlikte çalışarak Anadolu’yu yeniden hedef tahtasına koydular.

Büyük Atatürk’ün sayesinden yırtıp atılan Sevr anlaşması, her nasılsa 90’larda yine önümüze geldi. 

Tekrar bir Balkan Savaşı ve Mezopotamya vuruşması gözümüzün önünde epeydir cereyan ediyor. 

Revize edilen yeni oyunda, belki ölen o bölgenin halkı, ancak vurulan bilin ki Türk Devleti.

30-40 yıllık uğraşı sonucunda bir türlü oluşmayan “RIZA” ile birlikte, kamulaştırma ve istimlak problemi de ortaya çıkınca, rotayı Anadolu’nun doğusuna ve güneyine çevirdiler.

Batısı zaten hallolmuştu.

Doğusu da hallolacak, ardından problemli araziye geri dönülecekti.

Arap Baharı denilen hikaye ile Libya, Irak ve Suriye’yi parçalara böldüler ve doğuyu da hallettiler.

Kuzey Sahra’yı karıştırdılar.

Anadolu’nun batısı Balkanlar’ı ve Doğusu Mezopotamya’yı kamulaştırıp bölerek, “RIZASIZ” istimlak edenler, sorun yaşadıkları Küçük Asya’ya tekrar geri gelmek üzerler.

RIZAN var mı Ey Anadolu!!!!!!