Küreselleşme, çokça konuşulan, tartışılan bir olgu. Sömürgeciliğin ya da emperyalizmin renk değiştirmiş bir hali. İnsanlığın birikimi/kaynaklarının hakimiyet ve gücü, mal ve hizmetlerin geniş pazarı…
İletişim literatüründen yorumlayacak olursak, günlük yaşamın ‘Disneyleştirilmesi’.
Hatta Amerikan kültürünün globalleşmesini açıklamak için şu tabirler de kullanılmaktadır: ‘Disneyfication’, ‘Cocacolonization’, ‘McDonaldization’.
‘Disneyfication’ veya ‘Disneyisation’ kavramları, Walt Disney’in tema parkının ardından kurulmuş bulunan ve ‘parkların tüketim kültürü içindeki konumunu tanımlamak, kültür ekonomisindeki değişimleri açıklamak, tüketim kültürünün getirdiği yeni mekân anlayışını betimlemek ve dünyanın birçok yerinde görülen bu yapılaşmayı’ belirtmek amacıyla” anlatmak için kullanılmıştır.
‘McDonaldization’ adından da anlaşılacağı üzere bir yeme alışkanlığına vurgu yapan kavramdır. Fast food tarzı yiyip içmenin gerekliliklerine göre bir topluluğun hayatını sürdürmesini anlatmaktadır. Çabuk tüketim esastır; hızlı, seri, ölçüttür… Anlık ihtiyaca yanıt vermesi açısından önemlidir.
Bu tarz beslenmenin iktisadi yapısının ilkeleri bellidir: Rantabl olması (verimli olması), hesaplanabilirlik, denetim ve tek biçim olması.
‘Cocacolonization’ ise yine adının çağrıştırdığı gibi kültürel globalleşme ile kitlenin Amerikan kültürünü ve alışkanlıklarını kabullenmesi durumudur. Bu kavram ilk defa Fransa’da 1949 yılında ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde Amerikan kültürünün Coca-Cola ile özdeşleştirilmesinin bir simgesi/sembolü olmuştur.
‘Sosyalizm’ tehlikesine karşı kola yoluyla Amerikan hayallerinin insanlığa pazarlanması amaçlanmıştır.
Bu süreçte medya, kültürün global biçimde oluşturulması, türetilmesi ve nüfuz etmesi şeklinde eşine rastlanmamış bir tesirde bulunmuştur.
Medya pazarlarının serbest bir hal almasıyla birlikte yeni medya uygulamalarının çoğalması medya mülkiyetinde ‘yoğunlaşma’yı da getirmiştir.
İşte bu koşullarda ‘medya emperyalizmi’ tartışmaları başlamıştır. 1970’li yıllardan itibaren gelişmiş/kapitalist ülkelerin medya üzerindeki hakimiyeti gelişmekte olan ülkelerce tepki görmüştür.
Adına ister ‘globalleşme’ ister ‘küreselleşme’ ya da ‘Yeni Dünya Düzeni’ ne denirse densin tüm evrende kitle iletişim araçları (radyo, televizyon, haber ajansları, gazeteler, dergiler, sinema vb.) siyasi, sosyal, iktisadi, eğitim, kültür-sanat alışverişinin boyutunu oluşturmuştur.
Söz konusu uluslararası iletişim sisteminde uluslararası bilgi akış kanalları yeryüzüne biçimde dağılmıştır. Adına ‘dengesiz iletişim’ denilen bu durum, teknik ve teknolojik biçimlerden gelişmiş ülkelerden gelişmemiş ülkelere doğru enformasyon ve haber akışı bulunduğu hakikati üzerinden gerçekleşmektedir.
İşte bu noktada ‘küreselleşme’ hakim kültür ve zevkleri global bir aşamaya taşımakta ve yaygınlaştırmaktadır.
Ortaya çıkan bu tabloda tek taraflı bir işleyiş bulunmaktadır. Burada tek taraftan kastedilen kapitalist ülkelerden az gelişmiş ülkelere yönelik akıştır. Tek taraflı bir bilgi/enformasyon ve haber akışı hakim konumları yaratmakta ve bunları zamanla daha da güçlü hale getirmektedir.
Değişik kültürlerin ve üretimlerin aksine tek düze bir dünya algısına da zemin hazırlamaktadır bu tablo…
Çok Okunanlar

Halil Falyalı'nın kara kutusu Cemil Önal'ı öldürmüştü

Gelinim Mutfakta 14 Mayıs Çarşamba puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

BEDAŞ İstanbul'da bugün elektrik kesintisi yaşanacak ilçeleri sıraladı

Çocuk istismarından yargılandı, 'hacca gideceğim' dedi, yurtdışı yasağı kalktı!

Hakan Ural, gençliğinde tüp kuyruğunda beklemiş

O günlerde pişmeye başlayan yemek bugün önümüze kondu!

Ser Araştırma’dan İmamoğlu ve Özdağ anketi

Donald Trump, Ahmed Şara’yı niçin övdü?

Türk Devletleri 1. Uluslararası Hukuk Kongresi toplandı

PKK’nın silah bırakma kararı sonrası ilk anket