Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Tarih siyasete sığmaz

Mustafa Emre Özgen yazdı... Tarih siyasete sığmaz

Tarih siyasete sığmaz

Mustafa Emre ÖZGEN 

Yaşadığımız coğrafyada temel olarak iki siyasi damar var. Bunlardan biri İslam dini etkisinde kalan milliyetçi ve muhafazakâr düşünce, diğeri ise temeli 1876 yılında tahta çıkan II. Mahmut ve öncesine dayanan, Mustafa Kemal Atatürk ile zirve yapan, bugün ise hâlâ mücadelesi devam eden çağdaş, ilerici, devrimci düşünce. Gerek Millî Mücadele dönemindeki kurucu mecliste gerekse daha sonra çok partili düzende bu iki düşünce yapısını temsil eden ya da temsil ettiğini iddia eden çeşitli partiler oldu.

Modern siyasal iletişim gereği, sahip olduğunuz düşünce yapısını somutlaştırmanız için ona biçim vermeniz, vücuda getirmeniz, tarihten örnekler göstererek tanıklar öne sürmeniz gerekir. Onun düşünce ve eylemlerini yücelterek insanları bir araya getirecek bir sembol ortaya koyarsınız. Bu hem düşüncenin kitlelerce algılanıp kabul edilmesini kolaylaştırır hem de sembolik bir anlam katarak duyarlılık yaratır. Bu bir parti başkanı, bir öğrenci lideri, bir yazar, bir gazeteci ya da sıradan biri olabilir. 

Günümüzde, özellikle İslamcı yönü ağır basan politikacı ve yazarların kendilerine sembol edindikleri bazı tarihsel kişilikler bulunuyor. Düşünce insanları bu kesimde geniş kitlelerce tanınmasa da, özellikle TRT kaynaklı, propaganda amaçlı dizilerle kitlelere ulaşan bir isim var: 34. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid.

700 yılı aşkın süre önce kurulan ve 102 yıl önce tarihsel ömrünü tamamlayan Osmanlı Devleti’nin en tartışmalı padişahlarından biri olan II. Abdülhamid, özellikle son 10-15 yılda Siyasal İslam düşüncesinin bayrak isimlerinden biri oldu. 33 yıllık iktidarı boyunca, yöntem ve davranışları hakkında hâlâ fikir birliğine varılamayan bir hükümdar olan II. Abdülhamid, oldukça basit bir şekilde belirli bir siyasi görüşe monte edildi. Bir padişahın, belirli bir siyasi görüşün sembol ismi hâline getirilmesi onu basitleştiren, küçülten, tarihsel varlığını önemsizleştiren bir davranış. Çünkü II. Abdülhamid’den bağımsız düşünürsek, tarihsel bir kişiliğin siyasi görüşte sembolleştirilmesi onu dar bir kitleye hapsediyor. Dolayısıyla, tarihin ortak değeri olması gereken bir kişi, bir siyasi görüşte propagandanın bir parçası hâline geliyor.

Tabii, daha keskin, daha köktenci çevreler dönemleri, yöntemleri ve bakış açıları farklı olan II. Abdülhamid’i Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına yerleştirmeye çalışıyorlar! Lisede iki sayfa bile tarih kitabı okumadığı çok belli olan maksatlı fitneciler, tarihin ilk kuralı olan “Tarih, dönemine göre değerlendirilir.” anlayışını bir kenara bırakıp, iki farklı tarihî kişiliği birbirlerinin karşıtı hâline getiriyorlar.

Fakat tarih böyle değil.

Tarihi, siyasi kaygılardan bağımsız okumak gerekiyor. Çünkü bunu kenara bıraktığımızda, bu basit karşıtlıklardan daha büyük bir manzara ile karşılaşıyoruz. Örneğin, II. Abdülhamid’in Mustafa Kemal için hatıra defterine yazdığı övgü dolu satırları kimler biliyor?

İlk defa okuduğumda benim de ilgimi çeken, şaşırdığım bir anlatı oldu. Ülkemizin yetiştirdiği değerli tarihçilerden, 2015 yılında aramızdan ayrılan Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik adlı kitabında, II. Abdülhamid’in Mustafa Kemal’i Çanakkale’de elde edilen zaferden dolayı “İstanbul’u kurtaran komutan” diye andığını belirtiyor. Ayrıca oğlu Âbid Efendi ile Mustafa Kemal’in dostluğunu da not düşen padişah, Mustafa Kemal için “Çanakkale’de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını durdurdu, yüz geri etti; bana lâzım olan odur. Muvaffakiyeti için dua ettim!” şeklinde not düşmüş.

Turan’ın kitabının 204. sayfasındaki bölüm şu şekilde:

“Beylerbeyi Sarayı’nda göz hapsinde tutulmakta olan II. Abdülhamid bile, orada görevli olan arkadaşı Salih Bozok’u görmeye gelen Mustafa Kemal’i ‘devleti kurtaran komutan’ diye anmıştı. Tahttan indirilmiş olan eski padişah, hatıratında 11 Nisan 1917 günü için şunları yazmıştı: ‘Düşman tasını tarağını toplamış, askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek çekip gitmişti. Bu büyük zaferi Mustafa Kemal adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah, devletine hizmet edenlerden razı olsun! Uzun bir müddet sonra oğlum Âbid Efendi bu Mustafa Kemal Bey’le tanıştığını söyledi. Yüzbaşı Salih’in (Bozok) arkadaşıymış. Ara sıra arkadaşına yemeğe geliyormuş. Âbid Efendi ile de bu münasebetle dost olmuşlar. Hatta Mustafa Kemal Paşa kendisine iki ceylan yavrusu hediye etmiş. Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler. Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama sıradan askerlere benzemiyordu. Tehlikeli bir sükûneti vardı. Enver Paşa’nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım. Bunu Talat Paşa tutuyormuş. Bunlar küçük şeyler. Çanakkale’de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını durdurdu, yüz geri etti; bana lâzım olan odur. Muvaffakiyeti için dua ettim!’”

Mustafa Kemal, sahip olduğu düşünce yapısı gereği padişahlık, saltanat gibi artık çağın gerekliliklerini karşılamayan bu düzenin tam karşısındaydı. Ama tarihî kişilikleri, düşünceleri ve yaptıklarını bir kenara bırakarak sadece isimleri üzerinden tartışmak, konuyu basite indirgediği gibi bu kişilerin haklarını da teslim etmiyor.

Dolayısıyla, tarih okurken bakış açımızı olabildiğince geniş tutarak düşünmeli, siyasi fikirlerimizi bir kenara bırakmalıyız. Yoksa dizilerdeki propaganda unsurlarıyla kendimizi kandırmaktan öteye geçemeyiz.


Haber Kaynağı : 12punto

Wodo Network