Kitabın ortasından konuşalım.
KKTC'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin mağlubu Tayyip Erdoğan'dır.
Tıpkı, Türkiye'de son iki yerel seçimde olduğu gibi!
O vakit başta İmamoğlu olmak üzere CHP'li adayların cümlesinin rakibi, aslında AKP'nin gösterdiği isimler değildi.
Canlarını dişlerine takıp mücadele ettikleri; devletin bütün imkanlarını elinde tutan, “Tarafsız Cumhurbaşkanı” şapkasını bir yana bırakıp, AKP Genel Başkanı olarak miting meydanlarına çıkan, açık açık kendisi için oy isteyen Recep Tayyip Erdoğan'dı.
AKP'nin adayları seçim sürecinde figüran bile olamadılar, sahne dekoru rolü üstlenmekten öte gidemediler.
Bugün isimlerini kimse hatırlamıyor.
KKTC'de de aynısı yaşandı. Ortalıkta görünenin aksine Tufan Erhürman, Ersin Tatar'la yarışmadı.
Asıl rakibi Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Seçim sonuçlarına bu zaviyeden bakmak gerekiyor.
Beştepe'deki Saray, Ersin Tatar'ın kazanması için aylar öncesinden adeta seferber oldu.
Say ki, sandık Türkiye'de kurulacak!
Bütün hesabını, kitabını buna göre yaptı.
2020’de olduğu gibi bütün imkânlarını sahaya sürdü. Talimatı alan; topçusu, popçusu, yetkilisi, yetkisizi, sözüm ona gazetecisi, trolü, soylusu, soysuzu artık cebine para koydukları kim varsa Ada'ya akın etti.
Büyükelçilik her vakit olduğu gibi Ankara'nın desteklediği adayın sandıktan çıkması için bildiğimiz, bilmediğimiz, bilemediğimiz her türlü önlemi aldı.
Hem Türkiye hem KKTC’de medya üzerinden kampanyalar yürütüldü.
Cübbeli Ahmet denilen kerameti kendinden menkul şahsiyetten bile medet umdular.
Ama olmadı.
KKTC tarihinde ilk defa Türkiye'nin arkasında durduğu bir aday kaybetti. Sandıktan çıkan sonuç, ezberi bozdu; AKP’nin bütün ağırlığını Ersin Tatar'dan yana koymasına rağmen, Tufan Erhürman ipi göğüsledi.
Hem de ilk turda, rekor oyla.
Sonucun siyaseten doğru okunması son derece önemli!
Bu, AKP’nin uzun süredir kurmaya çalıştığı 'Kıbrıs Modeli’nin çöküşüdür. Daha da öte Kıbrıs tarihinde bir dönemeçtir.
Bunun altını kalın kalemle çizelim.
İktidar aynı zamanda süreci bir referanduma çevirip üstelik bunu da “federasyon” ve “iki devletli çözüm” arasına sıkıştırarak Kıbrıs siyasetinde stratejik bir yanlış yaptı.
Şimdi kim çıkacak ve nasıl Kıbrıs Türk halkının ortaya koymuş olduğu irade hilafına “iki devletli çözüm” diyecek? Beceriksizlik mi, iş bilmezlik mi, öngörüsüzlük mü yoksa sürekli topun gelişine vurma alışkanlığıyla, “sonrasına bakarız” kolaycılığı mı?
Tabi artık herkesin iyice anlaması lazım, Kıbrıs Türk halkının Türkiye'deki siyasal İslamcı zihniyetten sıdkı iyice sıyrılmış durumda.
Gelin yakın gözlüğümüzü takalım:
İnsanlarda inanılmaz bir bıkkınlık var.
Bu küçücük toprak parçası, kumarın, uyuşturucunun, fuhuşun, yasadışı sanal bahisin adeta merkezi oldu. İpini koparanın geldiği, mafyanın cirit attığı aynı zamanda bunların Türkiye'deki siyasi uzantılarını da besleyen bir coğrafya...
Dahası var. İktidarın yıllar içinde KKTC’yi siyasal ve kültürel kolonizasyon laboratuvarı hâline getirmiş olmasını atlamayalım. Ve AKP bu laboratuvarda en çok din eğitimi ve kadın kimliği üzerinden ideolojik dönüşümü test etti. Kıbrıs Türk halkının tarihini, kültürünü, sosyolojisini, geleneklerini, göreneklerini, siyasi davranış biçimlerini, yaşam tarzını yok saydı. İnsanları neredeyse çeyrek asırdır kendi İslamcı ideolojisi doğrultusunda dönüştürmek için ne gerekiyorsa yaptı.
AKP’nin KKTC üzerindeki tahakkümü, sadece siyaset değil, bir toplum mühendisliği projesiydi.
Ana hatlarıyla sıralayıp tarihe not düşmek borcumuz olsun:
2010’lardan itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı, Maarif Vakfı ve İlahiyat Fakülteleri aracılığıyla KKTC’ye yöneldi.
Din dersleri kapsam olarak genişletildi. İmam Hatip tarzı okullar, özel programlar ve burslar devreye sokuldu.
Camiler ve dini dernekler, özellikle genç kuşak üzerinde “Türkiye modelini benimsetme” aracı hâline geldi.
Kıbrıs Türkleri bunu sessiz bir asimilasyon girişimi olarak gördü. Seküler kesim ve sendikalar sert tepki gösterdi!
Bu eğitim değil, Türkiye’den Kıbrıs’a kültürel ve ideolojik bir ihraçtı!
Bitmeyen türban mağduriyeti meselesini de stratejik bir yaklaşımla KKTC'ye taşıdılar. Üniversitelerde burs ve yurt sistemleri üzerinden “başörtüsüne uygun yaşam alanı” yaratıldı.
Ancak seküler ve özgür Kıbrıs kültüründe böyle bir mesele yoktu ve hiç olmamıştı da!
AKP, kadın bedeni ve giyim üzerinden bir kimlik kutuplaşması başlattı. Medya ve siyaset, “dindarlar ve laikler” ikilemini suni biçimde Kıbrıs’a ihraç etti.
Böylece yeni kuşakta iki farklı dünya algısı oluştu. Bir yanda Ankara’nın ideolojik çizgisini benimseyen gençlik, diğer yanda özgür kimliğini korumak isteyen gençler. Bu, tarihte ilk kez Kıbrıs’ta din ve ideoloji üzerinden ciddi bir fay hattı yarattı.
AKP’nin KKTC’deki tahakkümünün en görünür olanı bürokrasi ve medya üzerinden yapılanıydı.
Yıllar boyu, Türkiye’den gelen heyetler, devlet kurumlarına yön verdi, medyayı organize etti ve ekonomik yardımların dağıtımını siyasal şartlara bağladı.
KKTC ekonomisini bir kontrol mekanizması hâline getirdi. Yardımlar, krediler ve yatırımlar “uyumlu adaylar” üzerinden dağıtıldı. Farklı sesler, projeleri engelleyen ya da geciktiren bir “ekonomik disiplin” ile karşılaştı.
Yani sadece zihin ve kimlik değil, cebinde para olan herkesin davranışı Ankara’ya bağlı hâle geldi.
Ama halk gözünde bu “yardım” değil, vekalet altındaki baskıydı.
Seçim sürecinde Türkiye’deki medya, Ersin Tatar’ı “Mavi Vatan’ın bekçisi” olarak yüceltirken, Erhürman ve federasyon yanlılarını sürekli “Rum dostu” ve “Türkiye karşıtı” olarak etiketledi.
Seçim için mücadele sadece sandıkta değil zihinlerde de yapıldı.
Ez cümle nihayetinde bardak taştı...
Kıbrıslı Türkler, son yıllardır giderek artan “müdahale yorgunluğunu” yaşıyordu. Her krizde Ankara’dakilerin parmak sallamaları “biz olmasak siz yoksunuz” mesajları, ekonomik bağımlılığın sürekli bir siyasi baskı aracına dönüştürülmesi...
Sadede gelelim.
Sandıktan çıkan sonuç sadece siyasi bir başarı değil, bunun ötesinde verilmiş son derece önemli bir mesajdır:
“Biz Tayyip Erdoğan'ın tebaası değiliz, kendi kararımızı kendimiz veririz”
Din, eğitim, türban ve ekonomik araçlarla kurulan ideolojik yapı, sandıkta karşılık bulmadı. Kıbrıs Türk halkı, özgür iradesiyle “AKP'den bağımsız bir gelecek” talebini ortaya koydu.
Şimdi gelelim, on puanlık uzman sorusuna; KKTC'de Turfan Erhürman’ın zaferi, Türkiye'de 2028 yılında veya daha öncesinde yapılacak bir seçim için işaret fişeği olur mu?
Cevabını okuyucunun ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar

Asgari ücret zammında 5 ihtimal

Gökalp İçer soruşturması derinleşiyor, TMSF'den açıklama geldi

Asıl mağlup Ersin Tatar değil!

KKTC’de ne oldu? Kıbrıs’ta ne olabilir?

İstanbul'da dev yasa dışı bahis operasyonu

'CHP artık İmamoğlu Holding CEO'su Özgür Özel'

'Aziz İhsan Aktaş' iddianamesinde adı geçen Nevşin Mengü'den açıklama

Türkiye güzeli İdil Bilgen'in son hali şaşırttı

AKP'li isimlerden CHP'li Başarır'a 'Cumhurbaşkanı' tepkileri

Miami zor günler geçiriyor