CHP'den AKP'nin kalesi Konya'da gövde gösterisi!
CHP'nin Konya'daki 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' mitingi başladı. ABB Başkanı Mansur Yavaş'ın konuşmasının ardından, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mesajı okundu. Daha sonra kürsüye CHP lideri Özgür Özel geldi.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Millet İradesine Sahip Çıkıyor mitinglerinin dördüncüsü AKP'nin kalesi Konya'da düzenleniyor.
Kılıçarslan Kent Meydanı'ndaki mitinge yurttaşlar akın etti. Mitingde Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş konuştu.
YAVAŞ'TAN ERDOĞAN'A TELEF YANITI
Yavaş, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP'li telef olup gidecek" sözlerine yanıt verdi.
"Yakışıyor mu bu? Yani bu ülkede herhangi bir yere aday olmak suç mu?" diye soran Yavaş, "Siyasi partiler bunun için var. Ama korkuyoruz ki; seçim yapmamanın da çaresine bakacaklar" ifadelerini kullandı.
Yavaş'ın konuşmasının ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden yazdığı mektup okundu. Ardından kürsüye CHP Genel Başkanı Özgür Özel geldi.
Özel'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Ben sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Konya, güzel Konya, şefkatli Konya, kendine sığınanı kovmayan, kucak açan, kavrayan Konya, itmeyen, çeken Konya, kovmayan, çağıran Konya, uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik Konya, merhaba, merhaba, merhaba! Zalimin, zalimin, kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı, milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Merhaba, merhaba, merhaba!
"ERDOĞAN'IN KAÇTIĞI ALANDAYIZ"
Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya'nın vicdanıyla, hakkaniyetle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz. Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı'ndayız. "Konya'ya gideceğiz." dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı'nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki: "Kılıçaslan mı?" Dedik: "Evet." "Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı'na kaçarken Kılıçaslan'da miting mi olur?" dediler. Olur dedik. Olur dedik. Çünkü biz Konya'ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya'ya sığınıyoruz. Konya'nın vicdanına, Konya'nın huzuruna, Hazreti Mevlana'nın huzuruna gidiyoruz. "Bağrına basar bizi Konya." dedik. Konya'ya, Konya'ya İstanbul'dan, Başakşehir'den, geçen hafta Mersin'den, Yozgat'tan, Samsun'dan, Maltepe'den, Saraçhane'den selam getirdik Konya'ya.
"O NAMUSSUZU YUHALAYIN"
Yozgat'a, Yozgat'a gidince de, İstanbul'da Başakşehir'de toplanacağız deyince de, Konya'yı özleyince de dediler ki: "Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz." Bir şey de anlatalım. Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki, belli ki yuhalatmak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya, o namussuzu yuhalayın! Çünkü Konya bilir, ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan'a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam, bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında Yaradan'ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye, hiçbirine yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik! Yıllardır...
AKP'Lİ KONYA BÜYÜKŞEHİR BAŞKANI'NA TEPKİ
Konya'da yüzde yedi oy da aldık, dokuz aldık, çok aldık dedik, on bir, on iki oy aldık. Millet takdir etti, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı'ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya'da bir olan biricik Tuzlukçu Belediyesi'nin yanına Akşehir'i eklerken, Seydişehir'i eklerken, Ereğli'yi eklerken, Cihanbeyli'yi eklerken hep, hep Konya'nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya'da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik. Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi. İl başkanımız aradı. Dedik ki: "Asla büyütmeyin." Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta şikayetçi bile olmayın dedim. Ama bir yandan, bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart'ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı tuttu dün, efendim haberler yalandır, CHP'nin uydurmasıdır, böyle bir şey, böyle bir şey yoktur demeye geldi. Sonra iş çıktı ki iki kişi elinde silahla havaya ateş edip küfürler edip olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra ben serbest kalmasını isterim. Kimse, kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi, kötülük yapana dahi biz, biz dost elini uzatmaya, biz en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana'nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, şikayetçi olmayalım dediğimiz bir vakayı yalan diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.
"GEVREK GÜLÜŞLE, 'ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ' DEMİŞTİ"
31 Mart seçimleri Konya'da büyük bir başarıyı, büyük bir başarıyı yakalamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük, kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi. Nüfusun %65'ini, ekonominin %80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu partiyle ilk kez yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada, orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi'ne çevirdi. O akşam seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada, hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi, bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi'ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. "Kornolara basmayalım. Davullar çalmayalım. Bize yapılanları yapmayalım. Kimseyi rahatsız etmeyelim." dedim. Dedim ki: "Bu seçimin kazananı, bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti'dir, herkestir." dedim. Ancak, hatta o gece, o gece, o gece şunu, şunu hatırladım, şunu hatırladım: Tayyip Bey'den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken gevrek bir gülüşle: "Ata alan Üsküdar'ı geçti." demişti. Hakimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş, hem, hem yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın, seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler. Çıkıp da: "Bir kusur ettiysek affola." demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona bay bay diyen ve oradan, oradaki kitleyle rakibine alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık. Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara'ya topladığımızda onlara şunu söyledik: "Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin altın anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkanca yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısacası halkçı belediyeciliği yaptığınızda o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarının anahtarıdır."
Madem, madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Mademki birinci partiydik, gençlerin umutlarını arttırmalıydık. Şuraya bir ambulans müdürüm, şuraya hemen, hemen şurada, kameranın yanına. Sonra, sonra, sonra, sonra, sonra en sonda. Mademki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik. Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, cumhurbaşkanı herkesleri aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçim kazandım, tebrik etmedi ama artık ikinci parti değildik. Artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan'ı aradım.
Bayramın ilk günü bütün genel başkanların bir partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan'ı aradım, konuştuk, randevulaştık, makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım. Bunu soranlara: "Ne yapıyorsunuz acaba?" diye soranlara: "Normali budur." dedim. "Normalleşme." dediler. "Evet," dedim, "normalleşmeliyiz. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olmaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan bir siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfreden genel başkanlar olmaz. Konya'da yok ki! Konya'da AK Parti'nin üyesi CHP'linin cenazesine koşturur. CHP'nin üyesi AK Parti'linin iyi gününde, kötü gününde komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye'de çok konuşuldu ama en çok da Konya'da, Kayseri'de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi, milletin takdirini kazanıyordu. Maalesef, maalesef geçen zaman, geçen zaman şöyle bir şey yaşattı: Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi'nin oyları yerel seçiminde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti %30'ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: "Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, daha iyisi nasıl yapılır diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor." Örneğin dün soruyor bana: "Hey!" diyor, "CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?" Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyelerimi kentsel dönüşüm için, dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama esas ben ne yaptım? Erdoğan'la görüşmemizde: "Türkiye deprem ülkesi. İstanbul'u bir felaket bekliyor. Türkiye'nin alanında en iyisini deprem bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, CHP'den, MHP'den, DEM'den, Saadet'ten, Meclis'te grubu bulunan partilerden ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım. Çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende, deprem belası gelmeden gel el ele verelim." dedim.
Bir dahaki görüşmede: "Ne oldu deprem bakanlığı?" dedim, dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum: Ama bu kasımda, ama gelecek sene elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek, cumhurbaşkanımızı Ekrem başkanı seçecek.
Gençler diyor ki: "Ceketi çıkar, kolları sıva." Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak, Ekrem başkanı çıkaracağız!
Ekrem Başkan duyuyor musun? Konya'da yüz binler Ekrem Başkan diye bağırıyor. O zaman, o zaman bunun zamanı geldi. O zaman şunu tekrar edelim. Ey Erdoğan! Adayımı bırak! Sandığı getir! Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum! Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olsun istiyorum! Alkışlar Ekrem Başkan'a! O da hücresinden Konya'yı alkışlıyor. Doya doya, doya doya... Ekrem Başkan cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkan'dan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz!
Bu sadece bir örnek. Emekliye asgari ücret verin dedim, veremeyiz dediler. Asgari ücreti 30.000 yapalım dedik, para yok dediler. Gençlerin ümidini tüketmeyin. Gençlerin kredilerini geçinecek kadar bir para yapın dedik, yapamayız dediler. Barınma sorununu çözün dedik, kaynak yok dediler. Ne zaman, ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, bu iş CHP'ye yarıyor dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte, 6 yıl, 8 yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için, mani olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi, yetmedi. Evet, Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baştacı yaptığı milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim Konya'ya, şikayete geldim.
Ve geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasaya açıkça aykırı. Hakimler savcılar siyasete giderse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle anayasayı ayakları altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler madden, manen sarsıldığı gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla, rüşvetten, irtikapten, yolsuzluktan, Akbil'den, ondan bundan sorgulandı mı? Evet. Yargılandı mı? Evet. Suçlu bulundu mu? Evet. Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece, sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş, o durumda bile Tayyip Bey İBB'den çıktı. Saraçhane'de mitingini yaptı. Davulla zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama ama o günün Saraçhane'nin o günkü mağduru bugün olmuş Saraçhane'nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya, bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a? Yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı? Şimdi bakın, tutmuşlar, o zamanlar olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayın biraderle uğraşma var. TRT'den, TRT'den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT'den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkanımızla konuştuk, biraz önce yolda.
AYRINTILAR GELECEK...
Yavaş'ın konuşması şöyle:
"Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bugün biz buraya demokrasi talep etmeye, hukuksuzlukları şikayet etmeye geldik. Çünkü iktidar elindeki gücü bir türlü bırakmak istemiyor. Ancak halkın iradesinin önüne hiç kimse geçemez. 2019 yılında, bizler belediye başkanı olmadan evvel, "Bunlar iş başına gelirse işçileri çıkaracak. Bunlar iş başına gelirse yardımları kesecek. Bunlar iş başına gelirse PKK'lılar sayaç okuyacak." gibi bir tür iftiralarda bulundular. Evet, neden yaptılar? İktidarı bırakmamak için. Ama, ama 2019 yılından sonra, o gün 11 Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yaptığımız çalışmalarla bu kötü propagandaların gerçeği yansıtmadığını gösterdik. Memnuniyet yüzdesi arttı. Daha önceden yapılmayan bir belediyecilik yaptık. Halktan yana, insan öncelikli, karar alırken halka soran, harcadığının hesabını halka veren bir belediyecilik anlayışı yaptık. Buna rağmen hatırlarsanız bunlar "topal ördek" diyerek bizi çalıştırmak istemediler.
Yaptığımız çalışmalarla bunların hepsini terse çevirdik. O engellemelerin hiçbirisi fayda etmedi. Ankara'da %50 olan oyumuz bu kez, bu sefer %60 oyla Türkiye rekoru kırarak kazandık. 3 olan belediye sayımız 16'ya çıktı. Dolayısıyla vatandaş daha önceden tereddüt ederken, acaba burada belediyede iktidar değişirse ne olacak diye beklerken sonucu gördü. Ve hemen hemen büyükşehir belediye başkanlarımızın hepsini kazanırken, yanında aynı zamanda da daha fazla başka belediye, büyükşehir belediyelerini de kazandık. Şu anda memnuniyet de gittikçe artıyor. Yapılan anketlerde %58'e çıktı. Yeni seçilen belediyeler dahil bütün Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde. Baktılar koltuk altlarından gidiyor, bu sefer bir şeyler yapmaları lazım.
Kırsal kalkınmada yaptığımız destekler, sosyal yardımlarda yaptığımız destekler, yapılan belediyecilik anlayışı bütün Türkiye'ye örnek oldu. Dolayısıyla bir şeyler yapmaları lazım. Ne yapmaları lazım? Bu belediye başkanlarını kötülemek, iftira atmak, itibarsızlaştırmak lazım. Görüyorsunuz televizyonlarda. Görüyorsunuz televizyonlarda bir galeri gibi garajda lüks arabaları gösterip, "Bunlar Ekrem Başkan'ın arabaları." diye karalamalar yapıyorlar.
Ertesi gün bakılıyor ki, Cumhur İttifakı'ndan bir milletvekiline ait. Utanmadan özür de dilemiyorlar. Günlerdir diyorlar ki, "Jammer ile şey yaparak gizli toplantılar yapmış." Beyler, bu ülkede herhangi bir esnaf bile telefonda konuşurken "Dinleniyor muyum?" endişesi taşıyor, öyle değil mi? Bu hale memleketi siz getirdiniz. İnsanların güveni yok. En ufak bir şey olsa "Acaba birisi bir şey duyup tutuklatacak mı?" diye. Görüyorsunuz birisi tweet atıyor, koştur koştur tutuklanıyor. Ama adalet de çifte standart var. Halkı ikiye bölenler, kin ve intikam saçanlara hiçbir şey olmuyor. Ve Ekrem Başkan'ın dosyasında, inanın dostlar, hiçbir şey yok.
Televizyonlarda sürekli karalamalar yapmak suretiyle itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Evet, Ekrem Başkan'la ilgili somut olarak şunu yaptı diye hiçbir şey yok, zaten yok. İddia da edemiyorlar. O zaman ne yapmaları lazım? Karalama, karalama, karalama. Peki, Ekrem Başkan bir şey söylüyor: "Açık canlı yayında yargılayın beni, bütün millet görsün." diyor. "Televizyonda bütün Türkiye izlesin." diyor. Niye cesaret etmiyorsunuz? Bunlar önüne gelen her engeli, engel gördükleri herkesi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Ümit Özdağ'ı tutukladılar. Tutuklanma tarihi itibariyle hakkında hiçbir şey yokken, tutuklandıktan sonra Kayseri'den delil istemeye başladılar. Hukukta önce suç işlenir, delil araştırılır, oradan sanık bulunur. Bunlar öyle yapmıyorlar. Önce adamı içeri atıyorlar sonra delil uydurmaya çalışıyorlar. Adalet herkese lazım. Şu anda Ümit Özdağ'ın yattığı miktar ceza alması gerekmiyor ama ceza alsa bile, o cezada alacağı, yatacağı zamanı bile geçti. Neyi yargılayacaksınız insanları tutuklu yaparak? Halbuki ceza yargılamasında asıl olan tutuksuz yargılamadır. İnsanlar kesin olarak mahkumiyet kararı kesinleşinceye kadar masumdur, suçsuzdur. Ancak siz önce insanları içeri atıyorsunuz, sonra "Yargılayacağız." diyorsunuz ama tuttuğunuz yol itibarsızlaştırmaktan başka bir şey değil. Bunlar ters tepecek. Nasıl Ankara'da ters tepiyor ise inşallah ilk yapılacak seçimde derslerini alacaklar. Evet, hak, hukuk, adalet, hak yerini bulacak!
Evet, konuyu şuradan anlayalım. Bakın, eğer gerçekten işlenmiş bir suç olsaydı her gün televizyonlarda onu izliyor olacaktık. Maalesef ve bir gerçek ki ortada suç falan yok. "Tek tek rakipleri yok edeceğiz." ve ondan sonra diyor ki, bir itiraf, "Acaba" diyor, "o güne kadar daha kaç tanesi telef olacak?" diyor. Yakışıyor mu bu? Yani bu ülkede herhangi bir yere aday olmak, bu ülkeyi daha güzel yönetelim diye ortaya çıkmak suç mu? Siyasi partiler bunun için var. Ama korkuyoruz ki bugün işte herhalde seçim yapmamanın da çaresine bakacaklar. Şimdi bu haksızlıkları görüyoruz sevgili Konyalılar. Çok uzatmayacağım. Bu haksızlıklar yapılıyor. Peki bu haksızlıklar Ekrem Başkan'a yapılıyor diye, Ümit Özdağ'a yapılıyor diye, seçilmiş belediye başkanlarına "Nasıl olsa benden değil." diye seyrederseniz yarın gelecek birisi sizin kapınızı çalacak. Ve diyorum ki, haksızlığı yapan kim olursa olsun karşı çıkmak lazım. Bizim inancımızda öyledir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Bizler bu haksızlığı bütün Türkiye'ye anlatmak için meydanlardayız. Bizim bir tek derdimiz var. Ekrem Başkan çıkıncaya kadar peşini bırakmayacağız. Ne gerekiyorsa yapacağız. Ondan sonra inşallah ilk yapılacak genel seçimde hiçbir şüphemiz yok ki bu iktidar değişecek. Peki değişince ne olacak? Ankara'daki gibi, İstanbul'daki gibi, diğer belediyelerimizde, büyükşehirlerde olduğu gibi artık tarımdan yana, kırsal kalkınma desteklerimizi duyuyorsunuz Ankara'da. Çiftçilere nasıl destek olduğumuzu görüyorsunuz. Konya'da tarım ülkesi. Fidesi bizden, tohumu bizden, mazotu bizden, gübresi bizden, her türlü desteği veriyoruz. Biliyoruz ki, biliyoruz ki çiftçi üretmezse aç kalacağız. Biliyoruz ki bunlar tarımı desteklemiyorlar. Eğer tarımda bir zafiyet olursa alışmışlar yurt dışından ithal etmeye. Nereye kadar ithal edeceksiniz? Doğalgaz gibi onda da mı bizi dışarıya muhtaç edeceksiniz? Akaryakıt gibi orada bizi dışarı mı muhtaç edeceksiniz? Türkiye'de her şey var. Un var, helva var. Ancak un var, şeker var, onu helva yapacak kimse yok. İşte biz ülkeye aydınlık yarınlar, yolsuzlukların olmadığı, ifade hürriyetinin olduğu, açık, şeffaf, hesap verebilen bir hükümet vaat ediyoruz. Ve inşallah seçilmiş belediye başkanlarımızla birlikte Ekrem Başkan çıktığı zaman o zaman çok daha güzel bir şekilde Türkiye'ye neler vaat ettiğimizi göreceksiniz. Örnek büyükşehir belediyeleri, memnuniyet gittikçe artıyor. Ne kadar engel olurlarsa olsunlar, %58 olan memnuniyet %100'e inşallah yaklaşacak. Evet bugün buraya geldiğiniz için, Ekrem Başkan'a destek olduğunuz için, adaletsizliklere, haksızlıklara karşı çıkmak adına buraya geldiğiniz için hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Güzel günlerde, aydınlık günlerde, özgür bir ülkede buluşmak kaydıyla hepinize sevgi ve saygılar."
İMAMOĞLU'NUN MESAJI OKUNDU
Yavaş'ın konuşmasının ardından CHP Konya İl Başkanı Bekir Yaman kürsüye gelerek, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan CHP'nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu okudu.
İmamoğlu'nun mektubu şöyle:
"Orta Anadolu'nun gönlü zengin evlatları, sesimi, yüreğimi, umudumu ve inancımı bu satırlara sığdırarak sizleri selamlıyorum. Bu bereketli ovanın, bu vakur şehrin alın terine, duasına, sabrına selam olsun. Bugün aranızda değilim ama azımızı çoğa sayın. Sizi bu meydanda selamlayan her bir arkadaşımı Ekrem İmamoğlu sayın. 19 Mart'tan bu yana ülkemizin dört bir meydanında buluşan bu millet adil, özgür ve müreffeh günler için ses veriyor. Ortak vicdanın sesi bugün Konya'dan yükseliyor. Yurdumun tam ortasında, geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan bu kadim şehirde basiretli, saygılı, derinlikli Anadolu kültürü bizi bağrına basıyor. Bu buluşma adalet arayışı kadar ortak tarihimizin de onurlu bir ifadesidir. Bugünlerde Konya'mızda meyve ağaçları çiçeklenmiştir. Başaklar boy göstermiştir. Meram bağlarında gedavet rüzgarı esmeye başlamıştır. Bugünler Konya Ovası'nın en güzel zamanıdır. Ancak maalesef bu sene baharı karşılarken toprağımız hüzünlü, meyve ağaçlarımızı don vurdu. Öte yandan bereketli Konya ovamızı her geçen gün yenisi açılan obrukları konuşuyoruz. Obrukları sadece doğal felaket olarak görmek yanlış olur. Değerli kardeşlerim, oluşan bu dev çukurlar yıllardır süren yanlış tarım politikalarının, suyun hoyratça kullanılmasının ve plansızlığın açtığı yaralardır.
Konya'daki her obruk aslında sistemin çöküşünü, sadece toprağın değil ama en kadim değerlerin ve kurumlarımızın altımızdan çekildiğini hatırlatıyor bize. Bu yüzden yalnızca toprağa değil, adalete de su gerek. Yalnızca toprağa değil, yargı sistemine de bakım gerek. Çünkü adaletin terazisi şaştığında, yargı sopa gibi kullanıldığında, çiftçi emeğin karşılığını alamadığında, gençler geleceği başka ülkelerde aramak zorunda kaldığında gönlümüzde de obruklar açılıyor. Geleceğimiz adeta don vuruyor. Aziz Konyalılar, işte bu yüzden buradayız, buradasınız. Hep birlikte toprağımızı, bugünümüz olduğu kadar geleceğimizi korumak için bir aradayız. Mevlana'nın dediği gibi: "İnsanlarla bir oldun mu bir madensin. Bir ulu deniz, kendinde kaldın mı bir damlasın bir dane." Biz artık bir damla değiliz. Birbirine omuz vermiş bir nehir gibi meydandan meydana, gönülden gönüle, bu iktidarın zulmünü, baskısını, her türlü kutuplaşmayı, korkuyu geride bırakıp birbirimize omuz veriyoruz. Çünkü bu ülke hepimizin, bu toprak hepimizin, bu gelecek hepimizin. Sizlerden ricam şudur. Umudun diri tutan cesareti birbirimizi yüreğimizde büyütün. Bu toprakları yeniden hak, hukuk ve adaletle buluşturacağımız güne kadar memleketin dört bir yanındaki meydanlarda, vicdanlarda buluşup yürüyüşü birlikte sürdüreceğiz. Bu ülkenin obruklarını da, yoksulluğunu da, adaletsizliğini de birlikte aşacağız. Dayanışmamız, birliğimiz, cesaretimiz daim olsun. Allah bizi birbirimizden ayırmasın. Gücümüze güç katsın. Muradımızı hayır eylesin."
Haber Kaynağı : 12punto
Çok Okunanlar

CHP'deki Kurultay soruşturmasında dikkat çeken gelişme...

Türkiye'den bir milletvekili Cemil Önal ile görüşmek istedi iddiası!

İşte CHP Lideri Özel’e saldıran kişinin geçmişi

Özel'e saldıran saldırgan suç makinesi: Mezar taşındaki ifadeler dikkat çekti

BDDK kararları sonrasına merak ediliyordu... Döviz zengini iller belli oldu

Özgür Özel'e yumruklu saldırı sonrası kızına ve ailesine tehdit

Gazeteler Özgür Özel'e yapılan çirkin saldırıyı nasıl gördü?

Zafer Partili isimden 'Sarı torba' paylaşımı! Ümit Özdağ'dan açıklama geldi

Merkez Bankası’nın rezerv adımının arkasındaki gerçek...

Turhan Çömez, Sırrı Süreyya Önder ile son konuşmasını anlattı
