Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,7013
Dolar
Arrow
39,6732
İngiliz Sterlini
Arrow
53,4367
Altın
Arrow
4295,0000
BIST
Arrow
9.203

Tekirdağ'da on binler İmamoğlu için toplandı! Özel'den 'erken seçim' çıkışı: 'Milleti karınca gibi ezemezsin'

CHP'nin "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 11. adresi Tekirdağ oldu. Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasına tepki ve erken seçim çağrısı yapılan mitingde, İmamoğlu'nun mektubu halka okundu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel meydandan önemli açıklamalarda bulundu.

Tekirdağ'da on binler İmamoğlu için toplandı! Özel'den 'erken seçim' çıkışı: 'Milleti karınca gibi ezemezsin'

CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasına tepki göstermek ve erken seçim talebiyle CHP'nin düzenlediği "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 11'inci adresi Tekirdağ oldu.

Miting için Süleymanpaşa Cumhuriyet Meydanı'nda toplanan on binler, Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu dinledi.

Sözlerine Tekirdağlıları selamlayarak ve teşekkür ederek başlayan Ekrem İmamoğlu, "Bu şahsileştirilmiş sözde hukuk düzeninde iktidara doğrudan eklemlenmemiş kimse kendini güvende hissetmiyor" dedi.

İmamoğlu, "Sözde yargı eliyle sadece ben ve görev arkadaşlarım değil, tüm Türkiye rehin alınmaya çalışılıyor. Korkularına da oyunlarına da boyun eğmeyiz" ifadelerini kullandı.

“19 MART DARBESİNDEN BERİ TÜRLÜ KUMPASLAR KURUYORLAR”

İmamoğlu'nun mektubu şöyle:

“Merhaba Tekirdağ. Kadınlara, gençlere, işçiye, emekliye, çiftçiye, esnafa, Tekirdağ’ın bereketli topraklarına, alın teriyle büyüyen sanayisine, bu güzel memleketin geleceğine inanan herkese selam olsun. Bugün Türkiye, bir dönüm noktasında. Ya yönümüzü demokrasiye, hukuka, fırsat eşitliğine dönüp yarınlara umutla bakacağız ya da her yeni güne, her geçen gün zulmünü büyüten bu anlayışın oluşturduğu güvensizliğin içinde savrulmaya devam edeceğiz. Bugün Türkiye’de en çok örselenen şey, adalet duygusu. Hak aramak suç, hakkını savunmak tehdit gibi gösteriliyor. İnsanlar, mahkemelerin önlerindeki yazılı kurallara, kaidelere göre değil, kişiye göre muamele yaptığını görüyor. Bu şahsileştirilmiş sözde hukuk düzeninde de iktidara doğrudan eklemlenmemiş kimse kendini güvende hissedemiyor.

Oysa bir ülke, ancak hukukla, güvenle, vicdanla ayakta kalır. Ve adalet, sadece mahkemelerde değil; fabrikada, limanda, okulda, OSB’lerde, köyde, mahallede; yani hayatın tam ortasında gereklidir. İşte biz, bu yürüyüşe, milletimiz hak ettiği onurlu bir yaşamı, refahı, adaleti kazansın diye çıktık. Yine milletimizi yanımıza alarak çıktık. Fakat bu yürüyüşü engellemek için, 19 Mart darbesinden beri türlü kumpaslar kuruyorlar. Sözde yargı eliyle, sadece ben ve kıymetli görev arkadaşlarım değil, tüm Türkiye rehin alınmaya çalışılıyor. Bilin ki ne bizi ne de milletimizi yıldırabilirler. Korkularına da oyunlarına da boyun eğmeyiz.

Bu mücadelede, memleketimizin her köşesi gibi, Tekirdağ’ın da çok büyük önemi var. Çünkü Tekirdağ, yalnızca bir kent değil; sanayisiyle, tarımıyla, limanları ve demiryollarıyla, Avrupa’ya açılan kapımız; üretimin, emeğin, çalışkanlığın şehri. Ama bunca potansiyele rağmen, bu zenginlik, Tekirdağlıya refah olarak dönmüyor. Çorlu’da, Çerkezköy’de binlerce insan, üç vardiya üretirken, geçim derdinde. Süleymanpaşa’da emekliler ay sonunu getiremiyor. Hayrabolu’da, Malkara’da köyler yaşlanıyor, gençler göç ediyor. Kadınlar yüksek eğitimli ama işsiz. Üniversiteye giden genç sayısı ise Türkiye ortalamasının altında.

Bu tablo bir kader değil; Türkiye’nin değil, kendilerinin bekasını düşünen bir avuç muhterisin yıllardır izlediği yanlış politikaların, adaletsiz yönetimlerinin sonucudur. Biz, bu gidişatı tersine çevirmeye kararlıyız. Tekirdağ’a da Trakya’nın tüm ilçelerine de bütüncül bir kalkınma vizyonuyla bakıyoruz. OSB’lerden kırsal mahallelere, üniversiteden limanlara kadar her noktayı kapsayan bir dönüşüm hedefliyoruz. Gençlerin iş bulabildiği, kadınların hayatın her alanında eşitçe var olduğu, köylünün de kentlinin de kendini dışlanmış hissetmediği bir Tekirdağ kuracağız.

Bunun için yeni bir yönetim anlayışına, milletimizle el ele yürüyen bir siyasete ve güçlü bir dayanışma ruhuna ihtiyacımız var. Nasıl ki 19 Mart darbesinden beri hep beraber bu kumpasa karşı direniyoruz, yarın bu cendereden çıkıp demokrasiyi yeniden inşa ettiğimizde de her kararı beraber alacak, her taşı beraber kaldıracağız. Ve bu beraberliğimiz, bizi umutlu yarınlara, koşar adım götürecek. Bu koşuda geride kalana, tökezleyene el uzatacak kimseyi arkada bırakmayacağız. İnadımızı, cesaretimizi, umudumuzu elimizden almalarına izin vermeyeceğiz. Her şey çok güzel olana kadar; o güne dek, mücadeleye devam."

ÖZEL'DEN ERKEN SEÇİM ÇIKIŞI! 'MİLLETİN DERDİYLE DERTLENMEYEN...'

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Tekirdağ’da gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Bizler; Cumhuriyet Halk Partililer, sizlerle; Tekirdağ’la, yüreğinde vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olan bu güzel insanlarla, bu güzel şehirle gurur duyuyoruz. Bu güzel miting için emek sarf eden İlçe Başkanımız Ali Engin’in şahsında tüm ilçe örgütümüze, İl Başkanımız Levent Gündoğdu’nun şahsında tüm il örgütümüze, bu güzel ilçenin çalışkan Belediye Başkanı Volkan Nallar’a, biricik kardeşim, Meclis’ten arkadaşım, Büyükşehir Belediye Başkanımız Candan Yüceer’e, Tekirdağ’ın birbirinden kıymetli çalışkan üç milletvekili Nurten Yontar’a, Faik Öztrak’a, çiftçinin dostu, bugünkü mücadelemizin, bugünkü çalışmamızın emeğini veren biricik kardeşim, çok sevdiğim dostum İlhami Özcan’a, her birinize buraya verdiğiniz emek için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Mavi ile yeşilin koynunda büyüyen güzel Tekirdağ, dışarıdan gelenin ilk uğrak kapısı, Balkanlara gidenin son veda noktası. Biricik anneannemin Selanikli akrabalarının güzel şehrine, Balkanların güzel insanlarına, değerli akrabalarıma ayrı ayrı selam olsun. Hoş geldiniz, şeref verdiniz” dedi.

Özel, şunları söyledi:

“KİBİRDEN GÖZLERİ DÖNMÜŞ, MİLLETİ EZMEYE KALKIYORLAR”

“Biraz önce içeriden dinledim. Üç Kemal’e vurgu yaptılar; Yahya Kemal’e, Namık Kemal’e, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e. 19 Mart darbesinden sonra önce yedi gün, yedi gece hep beraber Saraçhane’de direndik. Sonra köprüyü aşıp Maltepe’de İstanbul’a veda ettik, Anadolu’ya ‘merhaba’ dedik. O günden bugüne Anadolu’da farklı, önemli şehirlerde; bazen ‘AK Parti’nin kalesi’ dedikleri Yozgat’ta, Konya’da, bazen Cumhuriyet Halk Partisi’nin en zayıf olduğu coğrafyalarda, bazen de Tekirdağ gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin kalesi bilinen şehirlerde hep böyle kalabalıklarla buluştuk. O gün bugün 28’inci büyük mitingde; 11’i illerde, yedisi Saraçhane’de, biri Maltepe’de ve her çarşamba akşamı İstanbul’da bir ilçede sesimizi yükselttiğimiz, itiraz ettiğimiz, baktığında miting yaptığımız ama aslında eylem yapmaya geldiğimiz bu meydanlardayız. Her meydanda; Yozgat’ta da Van’da da Mersin’de de Konya’da da söylediğim bir şey var: Artık kale siyaseti bitmiştir. ‘Onun kalesi, bunun kalesi’ siyaseti son bulmuştur. Yozgat da Van da İzmir de Mersin de Konya da Tekirdağ da kimsenin değil, milletin kalesidir artık. Değerli Tekirdağlılar, karşımızda artık milletin derdi ile dertlenmeyen bir iktidar var. Tek dertleri oturdukları koltuktan kalkmamak, hükümetlerinin devamını sağlamak ve asla iktidardan düşmemek. Oysa demokrasi, kimin iktidara geldiğinde ne yaptığına göre şekillenen ve belirlenen bir rejim değildir. Demokrasilerde gelince ne yaptığınıza bakmazlar. Kazanınca ne yaptığınıza bakmazlar, o kolay. Önemli olan kaybedince ne yaptığınızdır. Karşımızda 23 yıldır girdiği seçimlerden birinci çıkan ve ülkenin kurucu partisinin ta 1950’lerde seçimleri ilk kez kaybettiğinde yaptığını yapamayan, 23 yılın sonunda bir kez seçim kaybeden, bunu hazmedemeyen, bunun için yapmadık kötülük bırakmayan, sandıktan kaçan ve milletten korkan bir iktidar var. Sadece kendisini düşündüğü için artık Tekirdağ’ı düşünmüyor. Çiftçiyi düşünmüyor. Kibirden gözleri dönmüş. Cam kulelerden, sırça köşklerden, fildişi kulelerden millete yukarıdan bakıyorlar. Sizleri o bulundukları fildişi kulelerden karınca gibi görüyorlar, ezmeye kalkıyorlar. Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Milleti karınca gibi ezemezsin. Karıncanın kardeşi var. O da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Tekirdağ’ı yok sayıyorlar. Türkiye’de toplam verginin yüzde 87’sini 10 şehir ödüyor. Tekirdağ da bunlardan bir tanesi. Tekirdağ, geçen sene tam 75 milyar lira vergi ödedi. Ama aynı yıl bu iktidar, Tekirdağ’a sadece 17 milyar liralık ödenek ayırdı; 17 milyar liralık hizmet yaptı. Yani beş veren, bir alan Tekirdağ’dan alırken kepçe ile alan, Tekirdağ’a verirken çay kaşığını bile çok gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Tekirdağ, bir damla suya muhtaç. Tarım arazilerinin sadece yüzde 5’i sulanabiliyor. Barajlar, göletler yetersiz. İktidarın 112 milyon lira gereken Ahmedikli Göleti için bu sene bin lira, yani iz ödenek olarak bin lira koyduğunu, 117 milyon lira gereken Emiryakup Göleti için de bin lira koyduğunu ve eskiden 10 metreden su çıkan bu topraklarda artık 500 metreden su çıktığını, Tekirdağ’ın su sorunu için sadece biner liradan 2 bin liralık iz ödenek bırakanların artık Tekirdağ’da izlerinin olmadığını, Tekirdağ’a gelip de size bakacak yüzlerinin olmadığını hepimiz gördük. Türkiye, gördü artık. Erdoğan, 2011’de bu meydanlara geldi. Tekirdağ’a geldi, Ergene’ye geldi. Dedi ki ‘Nasıl Haliç’i temizlediysek, Ergene’yi de o şekilde temizleyeceğiz.’ Bakın, o günden bugüne işte size Erdoğan’ın verdiği tertemiz Ergene sözü. İşte Erdoğan’ın Ergene’ye gösterdiği saygı, verdiği sözün karşılığı budur. Ergene’yi 14 sene önce ‘Yüzeceğiz, su sporları yapacağız’ diye kandıranların Ergene’deki yüzleri budur. Ergene’yi kandıranların Ergene’yi getirdiği nokta budur. Bunu milletvekillerinize emanet ediyorum. Hiç unutmuyorlar, hiç unutturmuyorlar. Ama Ergene’yi temizleyecek olan da Türkiye siyasetini temizleyecek olan da Cumhuriyet Halk Partisi’nden başkası değildir. Ergene Devlet Hastanesi’nin yerine tam beş senedir bir çukur ve bir tabela var. Tekirdağ’ın tek istediği yatırım ama tek gördüğü şey nankörlüktür. 19 Mart’ta Merkez Bankası tarafından satılan 60 milyar dolar Tekirdağ’ın ihtiyaç duyduğu tüm yatırımların 30 katından fazladır. Bunun için, Tekirdağ’a para bulamayıp, Ekrem Başkan’a darbe için 30 katını harcayanlardan hesap soracağız hep birlikte.”

“ÇİFTÇİ PERİŞAN DURUMDA; BİR KİLO BUĞDAYLA EKMEK ALAMIYOR”

“Bu ülkede çiftçi yoksa ekmek yoktur. Tekirdağ’ın çiftçisi perişan durumdadır. 23 yılda çiftçi sayımız 500 bin azaldı. Bu iktidar geldiğinde 2,8 milyon çiftçimiz vardı. Bugüne kadar nüfusumuz 20 milyon arttı. Ancak çiftçi sayımız 500 bin artacağına, 500 bin azaldı. Bu iktidar döneminde olması gereken 1 milyon çiftçi kayıptır. Maalesef bu iktidar geldiğinde çiftçilerin ortalama yaşı 30’lardaydı, şimdi ortalama çiftçi yaşı 58’dir. Genç çiftçilere gelecek sene sorulduğunda dört genç çiftçiden üçü ‘Asgari ücretli bir iş bulursam bir daha tarlaya girmem. Ekmem, dikmem’ demektedir. Türkiye tek başına kendi kendine yetebilen ülkelerden biriyken, bugün tarım da hayvancılık da artık bu mesleği yapmak isteyenlerin kalmadığı, duranların pişman olduğu, borç batağında yüzdükleri ve evlatlarının asgari ücrete bile razı olup buralardan kaçtıkları bir hale dönüşmüştür. Size buradan son diyeceğimi baştan söyleyerek çiftçilerle ilgili durumu özetleyeyim. Elbette o sandık gelecek. O sandıkla beraber yeni bir Cumhurbaşkanımız olacak. O Cumhurbaşkanı, sonuncusu gibi çiftçiye, köylüye ‘Al ananı da git’ diyen değil; birincisi gibi ‘Köylü milletin efendisidir’ diyen birisi olacak. Bugün Türkiye gıda enflasyonunun en yüksek olduğu Avrupa ülkesi. Bütün Avrupa’da ortalama gıda enflasyonu yılda yüzde 3. Oysa Türkiye’de yüzde 33. Böyle bir ülke. Bolluğun, bereketin çok olması gereken bir ülke, yüze 33 gıda enflasyonu ile uğraşıyor. Geçen sene yağmurlu, bereketli bir günde buğday fiyatları ile ilgili Hayrabolumuzda hep beraber miting yapmıştık. Geçen sene buğday fiyatı 9 lira 25 kuruş açıklanmıştı. 1,5 liralık takviyeyle birlikte çok büyük sıkıntılar çekilmişti. Bu sene için en az 16,5 lira buğday fiyatına ihtiyaç vardı. Ama maalesef buğdaya 13,5 lira fiyat verdiler. Geçen sene 9 lira 25 kuruş verdikleri fiyatı bu kadar artan maliyetlere; mazot maliyetine, gübre maliyetine, işçilik maliyetine rağmen 13,5 lirada bıraktılar ve buğday üreticisini perişan ettiler. Bakın elimde kilosu 13,5 lira olan buğday var. Bu buğdaydan, kilosu 13,5 lira olan buğdayı satıyorsunuz. Bir kilo buğday satarak, bunun sonucunda 250 gramlık bir ekmek bile alamıyorsunuz. Bir kilo buğdayla bir ekmek aldırmayan bu hükümete yazıklar olsun. Zaman zaman Faik Bey’i haksız eleştirirler, ben de derim ki ‘Bu ülkeyi krize sokarsınız, Faik Bey çıkarır.’ Ekmeği, ekmeğinizi Faik Bey’e emanet ettik. İktidarımızın tohumlarını Nurten Hanım’a emanet ediyoruz. Faik Bey bu ekmek büyüyecekse sen büyüteceksin.”

“TÜRKİYE, SIĞIR İTHALATINDA DÜNYA ŞAMPİYONU OLDU”

“Kuraklık ve don felaketi Tekirdağ’da üreticiyi vurdu. Buğdayda, üzümde, şeker pancarında yaşanan kayıplar, bu ülkede çiftçilerin canına tak ettirdi. Bu iktidar maalesef zararları karşılama noktasında son derece isteksiz. Buradan iktidara sesleniyoruz. Böyle iktidar olunmaz. Böyle hükümet olunmaz. Bu kadar zarar varken çiftçiler ve köylüler böyle yalnız bırakılmaz. Çekilin kenara; çiftçilerin, köylülerin, hayvancılıkla uğraşanların dostları gelsin. Halkın partisi Cumhuriyet Halk Partisi gelsin. Millet bir rahat nefes alsın. Tekirdağ’ın derdi çok. Tekirdağlı üreticiler çok çalışırlar, çok rekor kırarlar. Verimde rekor kırarlar, hasatta rekor kırarlar. Ama maalesef o rekorların kırıldığı, çok paraları kazanıldığı, geçimin iyi olduğu, traktörlerin yenilendiği, tarlaların alındığı, üç gece-dört gün düğünlerin yapıldığı günler maalesef çok gerilerde kaldı. Ama buradan hepinize söz veriyoruz ki; o günleri geri getireceğiz, ant olsun ki geri getireceğiz. Ant olsun ki geri getireceğiz. Maalesef Türkiye bu sene yurtdışından sığır ithalatında dünya şampiyonu oldu. 10 yılda toplam 8 milyar dolar canlı hayvan ithalatına para ödendi. Besici Uruguay’dan dana alıp satsa 6 bin lira para kazanıyor. 6 bin lira. Ama kendi besleyip büyüttüğünde, 36 bin lira zarar etti bu sene. Kendilerine yerli ve milli diyenler Uruguaylı çiftçinin ürettiğine dünyanın parasını verip, kendi yerli, milli, alnının terini akıtan üreticimize zarar ettirdiler. Hayvancılıkla da uğraşsa, besicilikle uğraşsa, süt üreticiliği de yapsa, buğday da üretse, pamuk da çay da narenciye de. Türkiye’nin dört bir yanındaki çiftçilere sesleniyorum: Bu iktidar sizin düşmanınızdır, dostunuz Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Yüzünüzü güldürmeye geliyoruz.”

“BU KRİZİN TEK SORUMLUSU ERDOĞAN’DIR”

“Bugün çiftçi üretiyor ama kazanamıyor. Çiftçinin ürettiğini asgari ücretli, emekli alamıyor. Bir yanda servetine servet katanlar var, diğer yanda her geçen gün biraz daha yoksullaşanlar var. Türkiye tarihinin en büyük gelir adaletsizliğini yaşıyoruz. Yıllardır hep o yıllarla anılan krizler vardı. Hatırlayın 94 krizi, 2001 krizi, 2008 krizi gibi. Bu krizler o yıl, bilemediniz takip eden yıl atlatılır geçerdi. Ancak 2018’den beri Türkiye bir krizin içine girdi ve çıkamıyor. Çünkü krizin yılla ilgisi yok. Krizin getirilen sistemle ilgisi var. Bu krizin bir tane sorumlusu var. ‘Her şeyi ben bilirim’ diyen, ‘Ben ekonomistim’ diyen, ‘Dış politikayı ben bilirim’ diyen, çiftçiye, üreticiye had bildiren, herkese sataşan, tepeden bakan, tek adam, tek adam Erdoğan. Bu krizin tek sorumlusudur. Bu yüzden Türkiye’nin içinde bulunduğu kayıp yıllardan kurtulmak için, ileriye umutla bakabilmek için, buğdayını üretip de sattığında borcunu kapatabilmek için, borçlu kalmamak, faiz altında ezilmemek için, ürettiğin sütten para kazanmak için, besicilikten para kazanmak için, ayçiçeği üretince para kazanmak için bu iktidarın değişmesi lazımdır, değişmesi şarttır. Bunun için buradan hep bir ağızdan sesleniyoruz: Ey Erdoğan, Ey Erdoğan. Ben halkım. Ben milli iradeyim. Adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde görmek istiyorum. Sandık gelecek, bu iktidar gidecek. Ve Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu olacaktır.”

“MAZOTU KONUŞTU, BEŞ GÜNDE 55 LİTRE KAYIP YAŞANDI”

“Bu iktidarın gitmesinde bakın en çok kimin menfaati var? 2002 yılında asgari ücretli, aldığı asgari ücretle 7 çeyrek altın alıyordu. Bugün asgari ücretli aldığı asgari ücretle sadece 3 çeyrek altın alabiliyor. Her asgari ücretli, her ay 4 çeyrek altın zarardadır. Yine bu iktidar geldiğinde her emekli, en düşük emekli maaşını alan emekli 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı 2 çeyrek altın alıyor. Bu iktidardan önce 8, bu iktidar döneminde 2 çeyrek altın. Bu kayba can dayanmaz. Ben altının hesabı yapınca Erdoğan bazen diyor ki, ‘Altın hesabını bırak.’ Bırakalım. Buradayız. Tekirdağ’dayız. Ayçiçeği, çiçek yağının anavatanındayız. Sadece bir seneye baktım. Bir seneye. Beş litrelik teneke ayçiçek yağı, geçen sene 295 liraymış, bu sene 450 lira olmuş. Yüzde 52 zam almış. Geçen sene asgari ücretli, asgari ücreti ile 58 litre ayçiçek yağı alırken, bu sene 49 litre alabiliyor. Yine aynı hesapla geçen sene bir emekli, maaşıyla 42 litre ayçiçek yağı alırken, bu sene 32 litre alabiliyor. Asgari ücretlide 9 litre, emeklide 10 litre kayıp var. Ey asgari ücretliler, ey emekliler, evinize, mutfağınıza bir hırsız dadanmış. Çeyrek altınlarınızı, sofranızdan yağınızı, ekmeğinizi, sütünüzü, emeğinizi çalıyorlar. Bu hırsızlara bundan sonra geçit vermeyin. Bu iktidarı gönderin, ekmeği de kurtarın, emeğinizi de kurtarın. Geçen hafta ilk kez mazot 50 liraya geldi. Mazot 50 liraya gelince grup toplantısında dedim ki, ‘Bakın eskiden şöyle bir durum vardı. Mazota zam geliyordu, bundan bizler şikayet ediyorduk. Birileri AK Parti’yi savunacak ya ‘Fark etmez, ben zaten 50 liralık mazot alıyorum’ diyordu.’ Bakın o günden bugüne, Tayyip Erdoğan asgari ücreti mazota vurup ‘445 litre mazot alıyor’ demişti. O günden bugüne alınabilen mazot 390 litreye düştü. Beş günde 55 litre mazot kayba uğradı, işte size 50 liralık mazot. ‘Ben 50 liralık mazot alıyorum’ diyenlere bir haftadaki kaybı bir kez daha gösteririz. Memleketi bu hale getirenlere, çiftçileri bu hale getirenlere yazıklar olsun. Bunun hesabını hep beraber soracağız.”

“HESAP YAPIYORSUN DA ARTIK ARABA ALABİLEN Mİ VAR?”

“Bugün Tekirdağ’da bir biçerdövere bindik, buğday hasatı yaptık. Dediler ki ‘’Ne hesabı yapacaksın Tekirdağ’da?’ Dedim ki ‘Altın söyleriz, mazot söyleriz, ayçiçek yağı söyleriz.’ Benim bir akraba dedi ki ‘Bir araba hesabı yap be ya’ dedi. Dedim ‘Nasıl araba hesabı yapacağız?’ Dedi ki ‘Tayyip Bey diyor ki arabanın deposu şu kadara doluyor, bu kadara doluyor. Artık araba alabilen mi var? Bir araba hesabı yap.’ Kendi yapmış, söyledi. Baktım, şaşırdım. Öyle bir hesap yapmış ki Bulgaristan, Yunanistan, Romanya’dan bir hesap yapmış. ‘En uygun araba Renault Clio’ diyor. ‘Çok uzağa gitme’ diyor, ‘Şurası Yunanistan’ diyor. Diyor ki ‘Yunanistan’da asgari ücretli 20 ay çalışınca sıfır bir Renault Clio alıyormuş. Bulgaristan’da 35 ay çalışınca, 35 asgari ücret bir yeni Renault Clio alıyormuş. Romanya’da, daha ötede 21 ay çalışınca Renault Clio alıyormuşsun. Almanya’da Hans, sekiz aylık maaşını verdiğinde Renault Clio alıyormuş. Hans 8 ayda alıyor ya, bizim Tekirdağlı Hasan abi 67 ay çalışınca bir Renault Clio alıyormuş. 67 ay. Tayyip Bey, Almanya’da sekiz asgari ücret bir araba alıyor, Türkiye’de 67 asgari ücret bir araba alıyor. Sen halen daha arabanın deposunu asgari ücretli kaç paraya doldurur onun hesabını yapıyorsun. Türkiye’de emeği bu kadar ucuzlatan, emeği bu kadar sömüren, asgari ücretlinin, emekçinin alnının terini bu kadar sömüren bir iktidar gelmedi, bundan sonra da gelmeyecek. Bunları göndereceğiz, alın terinin kıymetini bilenleri getireceğiz.”

“ARA ZAM İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ”

“Ekonomi ile ilgili son olarak şunu söylemek isterim. Bursa’dan beri başladık. Bütün Türkiye’den aynı çağrıyı yapıyoruz. Geçen seçimlerden önce, oy alabilmek için ‘Asgari ücreti yılda dört sefer zamlayalım’ diyen Tayyip Erdoğan, geçen sene hiç ara zam yapmadı. Emekli maaşı ise 14 bin 500 lira gibi açlık sınırının bile neredeyse yarısında kaldı. Temmuz ayında hem emeklilere seyyanen zam yapılması için, hem de asgari ücrete ara zam yapılması için büyük bir mücadeleyi veriyoruz. Bunun için emekçiler Bursa’dan başlayarak meydan meydan bizimle birlikte ‘Ara zam hakkımız, söke söke alırız’ diye seslerini yükseltiyorlar. Şimdi Tekirdağ hazır mı? Ara zam hakkımız, söke söke alırız. Oldu ama Tekirdağımıza yakışmadı. Ben Tekirdağ’ın Türkiye rekorunu kıracak bir ses çıkacağına inanıyordum. Bu o ses değil. O yüzden emekçiler için bir kez daha sesleniyoruz. Ara zam hakkımız, söke söke alırız. Helal olsun hepimize yürekten alkışlayın şimdi kendinizi. Cumhuriyet Halk Partisi halkın Partisi bu demek. Çiftçinin, hayvancılıkla uğraşanın, asgari ücretlinin, emeklinin derdiyle dertlenen demek. Esnafın halini düşünen demek. Bir tarafta onların hakkını savundukları bakan evlatları, işte bu Süleyman Paşa Meydanı’nda vatandaşın hakkını savunan, vatan evlatları. Hepinizle gurur duyuyoruz. Hepinizle.”

“TÜRKİYE’YE BÜYÜK KAYBETTİRECEK BİR PLAN YAPIYORLAR”

“Dünyada olup bitenleri çok dikkatle okumak, çok dikkatli takip etmek lazım. Bölge tekinsiz ve kırılgan. Bir tedirginlik çağı içindeyiz ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Rusya-Ukrayna Savaşı hemen üstümüzde. Hemen aşağıda ‘Çok iyiye gidecek’ denen ama istikrarsızlığa sürüklenen bir Suriye var. Filistin’de katliamlar bitmiyor. İsrail’in Filistin’e yaptığı soykırımı bırakın kınamak; teşvik eden, takdir eden bir Amerikan yönetimi var. Trump gelmiş, deli taklidi yaparak ‘Bu Gazze güzelmiş. Buraya kumarhaneler kuralım, buraya güzel oteller yapalım. Filistinliler de başka ülkelere gitsinler’ diyor. Bir yanda soykırım, bir yanda tehcir. Ama esas hesap, Gazze’nin önündeki Avrupa’ya 100 yıl yetecek ve bizim de Kıbrısımızın da üzerinde söz sahibi olması gereken hidrokarbon yatakları var. Bu büyük oyunu dünyanın çeşitli ülkeleri İsrail ile birlikte planlıyorlar ve Türkiye’ye burada çok küçük, iç politika açısından işe yarayabilecek ama orta ve uzun vadede Türkiye’ye büyük kaybettirecek bir plan yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti nükleere de karşıdır, bölgedeki yeni bir savaşa da karşıdır. Bu Amerika’nın gelip de müdahale ettiği hiçbir ülkeye istikrar gelmedi, demokrasi gelmedi. Allah gani gani rahmet eylesin; Deniz Baykal ve 22’nci dönem milletvekillerimiz mani olmasalardı 1 Mart tezkeresi ile Amerikan askerleri Irak’a gitmek üzere Mersin’den gelecek ve bir daha gitmeyeceklerdi. Amerikan postalları Anadolu’yu kirletecek, Irak’ı işgal edecek, 1,5 milyon Iraklının, Müslümanın ölümünden sorumlu olacaktık. O günden beri ne Irak’ta, ne Libya’da, ne Afganistan’da, ne Suriye’de, ne de şimdi giriştikleri İran’da elbette demokrasi yok. Olmalıdır. Seçimler yapılmalı, bu ülkelerin demokratik seçimleri ile seçilecek yönetimleri bu ülkeleri yönetmelidir. Ancak bu ülkelere güya ‘İstikrar getireceğiz’ diye gelenler, buraları talan etmek, istikrarsızlığa sürüklemek, Müslüman kanı akıtmak ve istikrarsızlık bırakmak dışında bir şey yapmadılar. Biz bu kaosa karşıyız. Ancak dünden beri görüyoruz. İsrail’in İran’a yaptığı saldırılar, İsrail’in daveti üzerine Amerika’dan kalkan B2 uçakları İran’da nükleer tesisleri vuruyorlar.”

“OLAN BİTEN TRUMP’SIZ OLUYORMUŞ GİBİ KULAĞININ ÜSTÜNE YATIYOR”

“Bu nükleer tesislerin müzakere yoluyla denetlenmesi, diplomasi ile kontrol altında tutulması, zenginleştirilen uranyumun sadece enerjide kullanılması ve atom bombasına, nükleer silaha dönüşmemesi bizim savunduğumuz bir gerçekken; uluslararası hukuka aykırı biçimde, kıtalar ötesinden gelip, diplomasiye imkan vermeden, İsrail’in çılgınlığının peşine takılarak, hem bir bölge savaşını, bir dünya savaşını başlatabilecek sorumsuzluğun, hem yanı başımızda ortaya çıkabilecek bir nükleer sızıntının karşısında durmak gerekirken, bugün ülkeyi yöneten iktidar Netanyahu ile sözde kayıkçı kavgası yapmakta ama onu şımartan, arkalayan ve dün akşamki uluslararası hukuku hiçe sayan saldırıyı yapan Trump’a ağzını açmamakta, sanki olan ve biten Trump’sız oluyormuş gibi kulağının üstüne yatmaktadır. Buradan Trump’ı kınayamayan Erdoğan’ı ve AK Parti yönetimini kınıyoruz. Türkiye’nin yanı başında hukuksuz operasyonlara, sağlığımızı tehdit edecek nükleer sızıntı tehlikelerine, başlayacak, bitmeyecek savaşlara, hepimize kaybettirecek yeni ekonomik krizlere karşı duruyoruz. AK Parti iktidarının yapmadığını, yapamadığını açıkça söylüyor; Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptığı bu saldırıyı kınıyoruz.”

“CEZAEVLERİ GAZETECİLERLE DOLDURULARAK İÇ CEPHE GÜÇLENDİRİLMEZ”

“Elbette iç cephe güçlü olmalıdır. Ama iç cepheyi güçlendirmenin yolu ülkeyi demokrasiden uzaklaştırmak, ana muhalefet partisini şeytanlaştırmak değil. İftiralarla, hakaretlerle, haysiyet cellatlığı ile ailelerle uğraşarak, bir siyasi partiye düşman hukuk uygulamak, muhalefeti bir engel, muhalefeti yok edilmesi gerekenler olarak görerek iç cephe güçlendirilmez. Cezaevlerinin iç avlularına gazetecilerle, öğrencilerle, muhaliflerle doldurarak iç cephe güçlendirilmez. En son Gazeteci Fatih Altaylı’yı dünkü bir cümlesinden tutukladılar, hapishaneye koydular. Yanlış yaptılar. Gazetecileri tutuklayanları, öğrencileri tutuklayanları, belediye başkanlarımızı, arkadaşlarımızı tutuklayanları kınıyoruz. Şunu söylüyoruz: Cezaevlerinin iç avlularını doldurarak iç cepheyi güçlendiremezsiniz. İç cephenin gücü, demokrasiden geçer, demokrasiden geçer, demokrasiden geçer. Ön taraf diyor ki ‘Hak, hukuk, adalet.’

“GÜÇLÜ EKONOMİNİN DE MİLLİ GÜVENLİĞİN DE TEMİNATIYIZ”

“Bir yandan ‘yerliyiz, milliyiz’ diyenler, seçim gelirken Altay Tankı’nı gösterenler, hepimizin gurur duyduğu Kaan’ı bir uçurup indirenler, F35 projesinden çıkmak pahasına S400 alanlar ve Türkiye’yi savunmada büyük bir sıkıntıya sokanlara sesleniyoruz: 20 yıldır tek uçak filomuza katılmadı. F35’ten, S400 meselesini iyi yönetmediğiniz için kovuldunuz. F16’larımıza gerekli revizyonların, iyileştirmelerin yapılmasını dahi sağlayamıyorsunuz. Altay Tankı’nın motorunda sorun var. Kaan’ın artık hızla filoya katılması lazım. Bu konuda söz söyleyenlere, sözle peynir gemisini yürütenlere buradan sesleniyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi, güçlü ekonominin de güçlü milli güvenlik politikalarının da güçlü savunma sanayinin de teminatıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, güçlü Türkiye’nin kurucusu, önümüzdeki yüzyılda güçlü Türkiye’nin tek teminatıdır. Hepimiz sizlerle, hepimiz birbirimizle gurur duyuyoruz. Çünkü bu meydanda birbirini sevmeyen, ülkesini sevmeyen, bayrağını sevmeyen, Atatürk’ü sevmeyen kimse yok. Bu meydanla gurur duyuyorum.”

“DAVUL, ZURNA İLE TESLİM OLDU”

“Biliyorsunuz 19 Mart’ta bir darbe girişimine muhatap olduk. Öncesinde söylemiştim; ‘Bu ülkenin gelecek iktidarına, gelecek hükümetine, gelecekteki Cumhurbaşkanı’na darbe girişimi var’ diye. Bizim buna karşı Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğimiz gün onlar da Cumhurbaşkanı adayımıza darbeye kalkıştılar. Cumhurbaşkanı adayımızı alıp, dört gün nezarethanelerde tutup, ardından Silivri zindanına koydular. Bugünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan geçmişte, bugün Ekrem Başkan’a yöneltilen bütün suçlamalardan yargılandı. Ama bir sabah kapısına polis arabaları gelmedi. Sabah 06.00’da alınıp da nezarethaneye götürülmedi. Bir gün gözaltında tutulmadı. Yargılandı ama bir gün tutuklanmadı. Ceza aldı, görevine devam etti. Ne zaman Yargıtay onun cezasını onayladı, telefonla çağrıldı. Saraçhane’de mitingle uğurlandı. Davul, zurna ile teslim oldu. Hapsi o şekilde yattı. Buradan bütün AK Partililere sesleniyorum: Geçmişte bir gün polisle alınmayan, bir gün gözaltında olmayan, bir gün tutuklu kalmayan bugün kendisine edilmeyeni geleceğin Cumhurbaşkanı’na, Cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem İmamoğlu’na yapmaktadır. Dünün mazlumu, bugünün zalimi olmuştur. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Sandık gelecek, bu milletin takdiri ile Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacaktır.”

“DİPLOMA ÖYLE SORGULANMAZ ERDOĞAN”

“Meydanda yine çok kıymetli iki fikir var. İnşallah Tekirdağlılarla Ergeneliler değil bunlar. Çok kıymetli iki fikir var. Biri diyor ki ‘Yahu belediye başkanımızdan, Cumhurbaşkanı adayımızdan öyle çok korktular ki 31 yıl önce devletin verdiği mühürlediği diplomayı yok saydılar.’ ‘Oysa bizim diplomamız var. Onun yok’ diyor ve şöyle sesleniyorlar: Diplomasız Erdoğan. Sayın Erdoğan, hani diplomayı sorgu motorundan kaldırdın da sorgulanınca bulunamıyor ya artık İstanbul Üniversitesi’nde. Diploma öyle sorgulanmaz. Bak Tekirdağlılar nasıl sorguluyorlar diplomanı, senin diplomanı? Sayın Erdoğan, Ekrem İmamoğlu üniversiteli arkadaşlarıyla iftar yapıyor, arada toplanıyor yemek yiyor. 11’erden maç yapıyorlar. Senin tavla oynayacak bir üniversite arkadaşın var mı ya? Çağır bir görelim, çağır bir görelim. Buradan Tekirdağ’dan Erdoğan’a sesleniyoruz, pardon Türkiye’ye sesleniyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tavla oynamak istediği için kendisinin üniversiteden bir arkadaşı aranmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde Tayyip Erdoğan’la üniversite yıllarından fotoğrafı olan bir kişi aranmaktadır. Acilen başvursun. Var mı? Var mı? Adamın tavla oynamaya bir tane üniversite arkadaşı yok. Ekrem İmamoğlu’nun helal diplomasını iptal ettirmeye çalışıyor. Yazıklar olsun.”

“GİZLİ TANIKLARININ HEPSİ BOŞ ÇIKTI”

“Değerli Tekirdağlılar öyle günlerden geçiyoruz ki, bir iftira attılar, iftiranın içinden çıkamıyorlar. Tam 94 gün oldu bir tane kanıt bulamıyorlar. 1 lira bulamadılar, 1 lira. Rüşveti ispatlamadılar. Ne iftira attılarsa tam terse döndü, mahcup oldular. Ülkenin son anketlere göre bir ara yüzde 26 falandı yüzde 22’ye düşmüş bu yalanlarına inananların oranı. Milletin gözünden de düştüler, gönlünden de düştüler. Şimdi bir şeye sarıldılar. Hatırlayın ilk günler çeşitli ağaç isimleriyle, Ladin, Meşe, Çınar diye üç oduna yalancı şahitlik, iftiracılık yaptırıyorlardı. Gizli tanık diyorlardı. Hepsi boş çıktı, başka işlere kalkıştılar. İftiracılığa, birbirine iftira atıp oradan kurtulmaya insanları yönlendirdiler. Ekrem Başkan’ın en yakın dostlarına, Ekrem Başkan’a iftira atması karşılığında özgürlük teklif ettiler. Kadınları küçücük çocuklarıyla tehdit ettiler. ‘Buraya imza atarsan evine gidersin. İmza atmazsan Silivri’ye dönersin, 15 yıl orada çürüsün’ dediler. Buna evet demeyenleri Türkiye’nin dört bir tarafındaki hapishanelere dağıttılar. 40 kişinin kalacağı koğuşa 55 kişiyi doldurmuşlar, 56’ncısı bizim arkadaşımızı yollamışlar. Yerde yatmanın sırası var. Tuvaletin sırası var. En temel insan haklarının, en temel hakların ihlal edildiği yerde insanları bezdirmeye, iftiraya ikna etmeye çalışıyorlar. En son Kandıra’da tuttukları bir arkadaşımızı avukatsız İstanbul’a çağırıp, bir savcı değil bir başsavcı, üç savcı karşısına geçip ‘Sohbet edelim, doğruyu söyle, imzayı at kurtul. Yoksa aileni de alacağız’ demişlerdi. O iftiracı olmadığı için, 26 yaşındaki evladını alıp bir başka cezaevine, yeğenini alıp bir başka cezaevine koydular. İnsanları kendilerine yaptıkları işkence yetmeyince ailesinin, evladının sağlığıyla, sağlık sorunları olan evladının sağlığıyla tehdit etmeye başladılar. Buradan o başsavcıya, ona bu talimatı verene diyorum ki; AK Parti’yi de MHP’yi de Türkiye siyasetini de kendinize mahkum ediyor. Tekirdağ’daki AK Partilinin, Tekirdağ’daki diğer partililerin yüzüne bakamayacağı bir utancı yaşatıyorsunuz. Bu yaptığınızı ne Tekirdağ’da ne Ordu’da ne Antalya’da ne Konya’da ne Şanlıurfa’da savunamazsınız. Bu kadar zulüm ile abad olunmaz. Evlada dokunanın, babaya dokunanın, eşe dokunanın, mertçe mücadele etmeyenin bu millete gönlünde bundan sonra yeri olmaz. Namertçe saldıranlardan bu millet önüne gelen ilk sandıkta hesap soracaktır. Ekrem Başkanımızın oğlu Selim, 26 yaşında bir kardeşimiz. Öyle bir yalan çıkardılar ki MASAK Raporu’nda. Selim babasının rüşvet paralarını yurt dışına kaçırmış, şirket kurmuş diye yalan attılar. Bu yalanı ortaya çıkaran avukatımız Mehmet Pehlivan’ı, bunları anlatmasın diye apar topar içeriye attılar. Bugün boynumun borcudur ki MASAK Raporunda yazan ve kur oyunlarıyla televizyonda çarpıtılan bir takım satılık kalemlerin üzerinde tepindiğinin aksine, Selim kardeşimiz 27 yaşında birisi. Bir yatırım şirketi için ‘Yurt dışına gönderdi, kaçırdı’ dedikleri paranın tamamı, şuradaki bir daire parasıdır. 12 milyon liradır. Bu paranın yarısı annesinin bozdurduklarından, yarısı dedesinin yıllardır bankada duran mevzuat hesabından aktarılmıştır. İkisinin de analarının ak sütü gibi helal, paralarının ispatı bankadadır, yıllardır izi oradadır. Dededen alınan, anneden alınan parayla okuduğu yurt dışında iş kurmaya çalışan, bugün İstanbul için bir yarım daire parası bile olmayan şeye, milyarlık yolsuzluk diye laf eden kişiler tamamen büyük bir algı operasyonuyla aileye saldırmaktadır. Buradan gözlerinin içine baka baka gösteriyorum. Erdoğan, böyle bir yüzük göstermişti. ‘Tek mal varlığım bu alyansım’ demişti. ‘Bu alyansa bakın. İleride zenginleşirsem demek ki çalmışımdır’ demişti. Şimdi bir alyanstan, gencecik çocuklarının gemi alması sorulduğunda, ‘Gemi var gemicik var’ deyip oğlunun yaptığı ticarete ‘gemicik’ deyip, bu kadar servetini açıklamayan Erdoğan dururken; dedesi işadamı, babası 30 yıllık işadamı, servetleri kayıt altında olan Selim’in yarım daire parasından yolsuzluk icat eden, yandaş gazetecilere söylüyorum. Bu yaptığınız hak değil hakikat değil, bu vicdan değil, bu Müslümanlık değil. Bu millet da bunların hesabını soracak, mahkeme-i kübrada Allahu Teala da bu iftiranın hesabını soracak. Tekirdağ’da akrabalarımın gözünün içine baka baka, gözünün içine baka baka Selanikli Sadriye Hanım’ın torunu, Üsküplü Abdullah Amcanın torunu Özgür Özel olarak söylüyorum. Ne Selim’in ve Ekrem’in ne bir başka arkadaşımızın verilemeyecek hesabı yoktur. Cesaretiniz varsa iddianameyi düzenleyin, mahkemeyi TRT’den yayınlayın. Hodri meydan, hodri meydan, hodri meydan.”

“KASIMDA YA DA DAHA ERKEN AMA KAÇTIKLARI YERE KADAR”

“Buradan bir gerçeği de söyleyeyim. Açık açık konuşalım mı, açık açık? Tekirdağlılar Allah için açık açık konuşalım. Ekrem İmamoğlu hırsız olsa, yolsuzluk yapsa bunlar onu hapse atmaz aksine baş tacı eder, transfer etmeye kalkarlardı. İmamoğlu böyle namuslu biri değil, hırsız, yolsuz olsa onu saraya çağırırlardı. ‘Yerin burası’ derlerdi. ‘Ayakkabı kutularını da al gel’ derlerdi. ‘Bizde senden çok var’ derlerdi. Ama o gün bugün, bizden iki tane kasa çıktı, birinin içinden belediyenin mührü, birinin içinden korumanın ruhsatlı silahının 48 tane mermisi çıktı. Bizde kasadan çıkan dolar yok. Bizde ayakkabı kutusu, çikolata kutusu, elbise askısı yok. Onda toplanan paralar yok. Dönemin Başbakanının ‘Hırsızlık yapan kardeşim de olsa, kolunu keserim’ dediği dört bakan, o bakanların yolsuzluk yapan evlatları yok. Biz de ‘Paraları sıfırladım babacığım’ diyen de onu müteahhitlere daire almaya gönderen de yok. Onun için aldığımız açık, başımız dik. Çalmadık, çırpmadık. Ancak kendinden, kendi gibi işi bilenleri üzerimize saldığı bir başsavcının iftiraları var. Ama biz bundan çıkarız. Neden çıkarız? Çünkü ahlaki üstünlük bizdedir, çünkü psikolojik üstünlük bizdedir, çoğunluk enerjisi bizdedir. Çoğunluk enerjisi Tekirdağ’dadır, Süleymanpaşa’dadır, bu meydandadır. Bana soruyorlar: ‘Nasıl oluyor da meydanlar bu kadar kalabalık?’ Bana soruyorlar: ‘Uzun uzun konuşur Tayyip Bey, iki kere alkış olur. Meydan fıkır fıkır, durmuyor, susmuyor, miting bitiyor, evine gitmiyor.’ Ben diyorum ki çünkü biz güçlüyüz. Çünkü biz haklıyız. Çünkü biz temiz insanlarız, iyi insanlarız. Tekirdağ, burada mı? Hep beraber omuz omuza, kol kola, iktidara yürümeye hazır mıyız? Tarihin en güçlü, en dinamik, en inançlı seçim kampanyasına var mısınız? Elbette erken seçim istiyoruz. Kasımdaysa kasımda, daha erkense daha erken ama kaçarsa kaçtıkları yere kadar, hiç durmadan, usanmadan, yorulmadan, dünya siyaset tarihinin gerekirse en uzun, en kararlı, en güçlü kampanyasına hazır mıyız? Hep beraber 100 yıl öncesinde olduğu gibi inançla, kararlılıkla, güçle, korkmadan, gerekirse ölümü göze alarak ama teslim olmadan yürümeye hazır mıyız? O zaman yürüyelim arkadaşlar. Haydi iktidara yürüyelim.”

 


Haber Kaynağı : 12punto

CHP
Wodo Network