Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Bir kasabadan milyonlara uzanan sesin öyküsü: Mirza Gulam Ahmed

Dinler yaşamaya devam edecek mi? Bu soru “inanç yaşamaya devam edecek mi” sorusu ile ele alındığında daha anlamlı yanıtlar bulabilir sanırım. İnancın pek çok formu var ve bu formlardan birisi de varoluş, Tanrı inancı ile ilgili. Ben Tanrı inancının var olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla dinlerin de yaşamaya devam edeceğini ve hatta yeni dinlerin aramıza katılacağını öngörüyorum.

Zira çok değil daha geçen yüzyılın başında aramıza pek çok din, ilahi iddialarla pek çok kişi katıldı. Bugün bu kişilerden birini kısaca ele almak istiyorum: Mirza Gulam Ahmed. Mirza, 1835 yılında Hindistan’ın Kadıyan kasabasında dünyaya geldi. Dinin/hareketin adı da buradan geliyor zaten. Çocukluğu ve gençliği bu kasabada geçti. Kısa bir memurluk hayatından sonra mahalli gazetelerde İslami yazılar yazan ve bu doğrultuda Müslümanlara çağrılar yapan Mirza, kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Şöyle ki o yıllarda Hindistan, İngiliz sömürgesi altındaydı ve bu sömürge düzeninde gerek Müslümanlar gerekse de Hindular ağır baskı görmekteydi. İşte bu koşullarda Mirza Gulam Ahmed yavaş yavaş bir dini önder olarak doğmaya başladı.

Mirza’nın etrafında toplanmaya başlayanlar öncelikle “Mirzaiyye” ve “Mirzaiyyet” diye anılmaya başlandılar. Lakin Mirza Gulam Ahmed hareketine uzun süre bir isim vermedi. Öte yandan yıllar geçtikçe iddialarını açıklamaya başladı. Öncelikle İslami bir terim olan ve dini yeniden canlandıran kişi anlamına gelen “müceddid” olduğunu söyledi. Çok geçmeden mesih ve mehdi olduğunu açıkladı. Tabi Mirza’ya göre bütün bunlar Tanrı’nın emriyle gerçekleşiyor ve Tanrı kendisine vahiy gönderiyordu. Bir bayram namazı hutbesinde Mirza bu durumu şöyle açıklamıştır: “Bu kitabı kulların rabbinden ilhamla aldım, bir bayram günü Cebrail’in ittifakı ile hazır olanlara okudum. Hiç şüphesiz bunlar ayettirler. Bir insanın benim gibi konuşmasına imkan yoktur.”

Bu hutbe sonrasında Mirza’nın iddialarına yeni bir halka eklenir ve kendisi Peygamber olarak karşımıza çıkar. Cemaatten peygamberliğine uzanan serüvende Mirza Gulam Ahmed yıllar içinde bağlılarının sayısını da arttırır. Artık milyonlar onun izini, söylediklerini, yazdıklarını takip etmektedir. Öte yandan ilerleyen yıllarda yeni bir din getirmediğini, Peygamberliğinin de İslam Peygamberinin bir yansıması olarak gözükebileceğini ifade eder. Diğer taraftan söyledikleri sadece bununla sınırlı değildir, bir taraftan hedef kitlesini de büyütür Mirza Gulam Ahmed.

Şöyle ki o yalnızca Müslümanlar için Hindu ve Hristiyanlar için de beklenen kurtarıcıdır. Kendi sözlerinden dinleyelim: “Benim bu çağdaki gelişim, yalnız Müslümanlar için değildir. Yüce Allah benimle, Hindular, Müslümanlar ve Hristiyanlardan ibaret üç ümmetin yenilenmesini sağlamak istedi.Ben Müslümanlar ve Hristiyanlar için Mesih-i Mev’ud’um. Hindular içinse Avatar olarak gönderildim. Meryem oğlu İsa’nın karakteri ile göründüğümü söyleyeli yirmi yıldan fazla oluyor. Şimdi aynı şekilde Hinduizm’in en büyük avatarı olan Raja Krişna’nın karakteri ile gelmiş bulunuyorum ve manen aynı adamım.”

Mirza Gulam 1908 yılında aramızdan ayrılırken arkasından yüz binlerce bağlı bıraktı. Zaman içerisinde bu sayı milyonlara ulaştı. Pakistan başta olmak üzere binlerce bağlısı onlarca ülkede Mirza Gulam’ın öğretilerini yaymaya çalıştı. Bu çalışmalar hala da devam ediyor. Söz konusu din/hareket yıllar içerisinde güçlendiği gibi kendi içlerinde farklı ekollere de büründü. Hareketin büyük kolu Kadıyan Ahmedileri, Gulam Ahmed’in peygamber ve dünyanın halifesi olduğunu söylediler, ona inanmayanları kafir ilan ettiler. Lahor Ahmedileri ise hareketin “Müslüman” kolu olarak onun peygamber değil müceddid ya da mehdi olduğunu ifade ettiler. 

Mirza Gulam Ahmed’in hikayesi Hindistan’ın bir kasabasında doğup bugün onlarca ülkede milyonlarca bağlısı ile yaşatılan ve kimilerince peygamber olarak görülen bir ismin hikayesidir. Takvimin Kutsal Yaprakları açısından oldukça tanıdık bir hikâyedir bu, tarih sayfalarına yabancı değildir. Nitekim her devir, dönem, kültür kendi hikâyesini, kurtarıcısını, peygamberini ve kutsalını yaratıyor, yaşatıyor ve bunu bir sonraki nesle adeta bir miras olarak bırakıyor. Çünkü insan inanan ve daha önemlisi inanmaya ihtiyaç duyan bir canlı. Hal böyle olunca yalnızca önderler değil bağlı olmak isteyenler de inanç arayışı içine giriyor.