Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nda, kongrelerin ardından Ankara’ya geldiği tarih olan 27 Aralık, Türk tarihinde, Cumhuriyet tarihinde önemlidir. Kutlanır. Dün de kutlandı. Hem de çok önemli bir çağrıyla birlikte kutlandı. Bölücülüğe karşı, Cumhuriyetçilerin, vatanseverlerin buluşmasına tanıklık etti Anıtkabir.
Yurt, ulus ve tarih bilincine sahip her yaştan Cumhuriyetçiler, yurdumuzun dört bir köşesinden vatanseverler vardı dün Anıtkabir’de.
Kıdemli Ankara gazetecisi, dış politika uzmanı, kadim dostum Bahadır Selim Dilek’le birlikte yürürken Aslanlı Yol’da, Kara Harp Okulu’ndaki yemin töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atmanın bedelini, çok sevdiği okulundan atılarak ödeyen genç teğmen İzzet Talip Akarsu’yla tanıştık. Türk Milletinin ezici çoğunluğunun gönlünde, belleğinde çoktan generalliğe terfi etmiş olan İzzet Talip Akarsu’yla sohbet ederken, ülkemizin dört bir yanından gelen, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Anıtkabir’de, büyük öndere saygısını, bağlılığını sunan yurttaşlarımızı gözledim bir süre.
Türk Devrimi’nin büyük teorisyeni, seçkin devlet adamı ve hukukçu Mahmut Esat Bozkurt geleneğinin genç temsilcisi Mustafa Burak Erkan gelmişti, Hasan Tahsin geleneğinin genç temsilcisi Ekrem Topuz’la birlikte İstanbul’dan. Tıbbiyeli Hikmet geleneğinden, genç tabip adayı Ege Başar da oradaydı. Üçü de kıymetlilerimdir benim. Siyaset biliminin genç kuşaktaki en yetkin akademisyenlerinden değerli dostum Doç. Dr. Halil Akkurt gelmişti, değerli meslektaşım Prof. Dr. Veli Denizhan Kalkan’la birlikte.
Erzincan’dan gelen çiftçi Salih Bey’i, İstanbul’dan gelen sınıf öğretmeni Ayşe Hanım’ı, Aksaray’dan gelen emekli memur Timur Aydın Bey ve torunu Roman Özer’i, Ankaralı emekli hekim Dr. Adnan Bey’i, Edirne’den gelen esnaf Murat Bey’i, Balıkesir’den gelen Leyla Hanım ve üç çocuğunu, Ankara’nın ayazında Anıtkabir’de buluşturan neydi? İstanbul’dan gelen genç iş insanı Korhan Bey, 2.5 yaşındaki oğlu Tuna’ya, “Üşüme sakın, Anıtkabir’de, Atatürk’ün huzurundayız” derken, hangi duyguyu aşılamak istiyordu acaba evladına?
Bir de aramızda olmayan, ama fikirleriyle, erdemleriyle, cesaretleriyle, eserleriyle hep andığımız, hiç unutmadığımız, bizlere yol göstermeye devam eden ağabeylerimiz, büyüklerimiz, ustalarımız, öğretmenlerimiz vardı.
Ustam Attila İlhan oradaydı. Bana, ellerinde ay yıldızlı al bayrağımızla ve Atatürk fotoğraflarıyla yürüyen gençleri gösteriyor, “Bak görüyor musun, parola: vatan, işareti: namus diyen gençler bunlar” diyordu.
Uğur Mumcu oradaydı. DEM Parti’nin güdümündeki solcularla, gençlerin deyimiyle DEM Parti’nin davar gibi güttüğü solcularla dalga geçiyordu. Kuvayı Milliyeci olunmadan, Atatürkçü olunmadan, Cumhuriyetçi olunmadan, emperyalizme karşı mücadele etmeden, emeği, eşitliği, aydınlanmayı savunmadan, solcu olunamayacağını anlatıyordu gençlere.
Ahmet Taner Kışlalı oradaydı. Her zamanki zarif ve bilge üslubuyla, Cumhuriyetin erdemlerini sıralıyordu. Alman’a Alman, Rus’a Rus, Japon’a Japon, Fransız’a Fransız diyen, ama Türk’e Türk diyemeyen, Amerikan solu, İtalyan solu, İngiliz solu diyen, ama Türk solu diyemeyen, Türkiye solu, Türkiyeli sol diyenlerin çelişkilerinin gençler tarafından da görüldüğünü vurguluyordu.
Nihat Genç oradaydı. Leyla Zana’nın onuru konusunda gösterdiği hassasiyetin onda birini, şehit anası Pakize Akbaba’nın onuru konusunda gösteremeyen siyasetçilere verip veriştiriyordu, çevresinde toplanan gençlerle birlikte. Sözde solculara, fonlama solculara, vatansız solculara, FETÖ’nün solcularına, etnikçiliği Marksizm, mezhepçiliği sosyalizm, hemşericiliği komünizm sanan solculara öylesine öfkeliydi ki, bu tiplerden tiksindiğini söylüyordu. Solla ilgisi olmayan, emperyalizmin işbirlikçisi olan bu tiplerin, ülkemize verdikleri zararın boyutlarını anlatıyordu.
Mümtaz Soysal oradaydı. Cumhuriyetçilik, yurtseverlik ve devrimcilik arasındaki yakın ilişkiye dair sorularını yanıtlıyordu gençlerin.
Alpaslan Işıklı ve Erol Manisalı da oradaydılar, birlikte yürüyorlardı. Kurtuluş Savaşı’nda bize vazife namusunun ne olduğunu öğreten Albay Reşat ile FETÖ’nün kumpas davalarında, Türk Milletini uyarmak için, kendi canından vazgeçen Yarbay Ali Tatar arasındaki benzerliği konuşuyorlardı.
Doğan Avcıoğlu oradaydı. İttihatçılık, Kemalizm ve ulusal sol arasındaki ilişkiyi soran gençlerle sohbet ediyordu.
Anıtkabir’den ayrılırken, Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nda anlattığı Kartallı Kâzım geldi aklıma…
“Dövüştü pir aşkına
Yaralandı birkaç kere
Ve saire
Ve kavga bittiği zaman
Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman
Kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı
Kavga’dan sonra Kartal’da bahçıvan”
Sözün özü, dün, Kartallı Kazım’ın ruhunu taşıyanlar Anıtkabir’deydi
Çok Okunanlar
Yılın son anketinde AKP ve CHP arasındaki fark ortaya çıktı!
Erden Timur'un neden gözaltına alındığı ortaya çıktı
Anket: Erdoğan sonrası AKP'nin başına kim geçsin?
Uyuşturucu soruşturmasında 3 yeni dalga operasyon!
'Ünlülerin torbacısı' olduğu iddia edilen Sercan Yaşar'dan açıklama
Bir DEM palavrası: Kürt sorunu Cumhuriyetin ilk dönemlerinin ürünüymüş
Okan Tüysüz'den olası İstanbul depremi için endişe veren uyarı!
Anıtkabir’de dün kimler vardı?
Ülkeyi ne hale getirdiniz be...Yazıklar olsun
Miss Turkey güzeli ve ünlü rapçi gözaltına alındı!