Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Algoritmik umut: Dijital medyada iyi hissetmenin politik ekonomisi

Son haftalarda dijital medyanın korku, kriz ve güvensizlik üretme biçimlerini, bireyin buna karşı geliştirdiği psikolojik bağışıklık reflekslerini ve bunun duygular üzerindeki yıpratıcı etkisini tartıştık. Bugün geldiğimiz noktada artık şunu görmek gerekiyor. Dijital platformlar yalnızca korku, öfke ve kaygı üretmiyor. Aynı zamanda umut, ilham, motivasyon ve iyi hissetme anlatılarını da sistematik biçimde üretiyor ve dolaşıma sokuyor.

Bir başka deyişle dijital medya yalnızca karanlık bir alan değil. Aynı zamanda aydınlık gibi görünen, rahatlatıcı ve yatıştırıcı bir duygu rejimi de inşa ediyor.

Sosyal medyada karşımıza çıkan ilham verici sözler, kişisel gelişim videoları, motivasyon konuşmaları, “mindfulness” alıntıları ve pozitif düşünce akımları ilk bakışta bireyi güçlendiren içerikler gibi görünür. Oysa bu içerikler çoğu zaman eleştirel düşünceyi askıya alan, yapısal sorunları bireysel ruh haline indirgeyen ve böylece düzeni sorgulanamaz hale getiren bir işleve sahiptir. Bu tablo iletişim kuramcısı Eva Illouz’un “duygulanımsal kapitalizm” kavramıyla birebir örtüşür. Illouz’a göre çağdaş kapitalizm yalnızca malları değil, duyguları da üretir ve pazarlar. Mutluluk, umut ve ilham içsel deneyimler olmaktan çıkar, dolaşıma sokulan ve tüketilen kültürel içeriklere dönüşür.

Zizi Papacharissi’nin işaret ettiği gibi dijital kamusal alan artık yalnızca fikirlerin değil, duyguların dolaşıma girdiği bir sahnedir. Politik olan, giderek daha fazla duygusal estetikle paketlenir. Tartışma yerini hissetmeye, eleştiri yerini rahatlamaya bırakır.

Pozitif içerik bu anlamda nötr değildir. Oldukça politiktir. Çünkü “iyi hisset” çağrısı çoğu zaman “daha fazla sorma”, “daha az itiraz et”, “uyum sağla” anlamına gelir. Sorunun toplumsal kökenleri görünmezleşirken çözüm bireyin iç dünyasına havale edilir. Bu noktada umut kavramı ikiye ayrılır. Bir yanda dayanışmadan ve mücadeleden doğan dönüştürücü umut vardır. Diğer yanda ise beklemeyi, sabretmeyi ve uyum sağlamayı telkin eden bir umut biçimi. Dijital platformların dolaşıma soktuğu umut çoğu zaman ikinci türdendir. Değişimi hızlandırmaz, erteler. Rahatlatır ama dönüştürmez.

Nikolas Rose’un vurguladığı gibi neoliberal düzen bireyden yalnızca çalışmasını değil, kendi ruh halini de yönetmesini bekler. Kaygılıysa terapiyle, mutsuzsa motivasyonla, öfkeliyse farkındalık egzersizleriyle kendini regüle etmesi istenir. Böylece toplumsal sorunlar psikolojik ayarlama meselesine dönüştürülür.

Bu bağlamda algoritmalar yalnızca içerik seçmez, bir tür duygu editörlüğü yapar. Hangi duygunun ne zaman görünür olacağına karar verir. Bu da Hardt ve Negri’nin tarif ettiği gibi iktidarın artık yalnızca bedenleri değil, duygulanım biçimlerini de yönettiği bir rejime işaret eder. Buradaki strateji basittir. Kimseyi dışarıda bırakmamak. Kendini öfkeli hisseden de mutsuz hisseden de huzur arayan da platformda kendine uygun bir anlatı bulabilmelidir. Herkesin duygusuna uygun bir akış vardır. Böylece hiç kimse akışın dışına çıkmaz. Dijital düzenin gücü de buradan gelir. Sadece sinirlileri değil, sakinleri de yönetir. Sadece kızgınları değil, umut edenleri de içerir.

Belki de sormamız gereken soru şudur: Bu umut bizi nereye çağırıyor. Gerçek bir değişime mi, yoksa daha uzun bir bekleyişe mi. Eğer umut bizi yalnızca daha iyi hissetmeye ama hiçbir şeyi değiştirmemeye davet ediyorsa, bu artık bir direniş duygusu değil, bir yönetim tekniğidir. Belki de dijital çağın en sinsi iktidar biçimi budur. İnsanları sadece korkuyla değil, iyi hissettirerek de tutmak.