Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,7067
Dolar
Arrow
35,3044
İngiliz Sterlini
Arrow
44,2396
Altın
Arrow
2990,0000
BIST
Arrow
10.085

Yeni koordinatlar gerek

Siyasetin koordinatları bozulmuş durumda. Eskiden Sol ile Sağ net bir kümelenme imkanı veriyordu. Bilim, modernite, adalet ve eşitlik sol tarafa; gelenek, güvenlik, yayılmacılık sağ tarafa düşüyordu. Demokrasi sol tarafa, antidemokrasi ise sağ tarafa... Güzel günlerdi. ''Sol'' kaybetse de mutluydu. Çünkü ''güzel'' şeyler savunuyordu. 

Fark etmişsinizdir. Bu anlatı da esasen gerçeğe uymuyordu. Gelişmiş ülkelerdeki sol ile gelişmekte olan ülkelerdeki sol arasında dağlar kadar fark vardı. Yine de böyle bir fark yokmuş gibi konuşulabiliyordu pekâlâ. 

Benzer bir sorun, halkçılık ve popülizm kavram çiftinde de söz konusuydu. Sağı topyekûn ''popülizm'' yapmakla suçlayan liberal söyleme karşın esasen popülizm solun bir parçasıydı. Ve başka pek çok terimde olduğu gibi bu terim de birbirinden büsbütün farklı iki kavramı işaret ediyordu. Biri, pejoratif anlamıyla kullanıldığında... kitleleri kazanmak uğruna ne gerekiyorsa onu yapmaya denk düşüyordu ki bu haliyle bir ideolojik tutumdan ziyade bir siyaset yapma usulüne karşılık geliyor. Diğeriyse, sözcüğün gerçek anlamı olanı halkçılığa... Halkçılık ise talihsiz bir kavram. Marksizmin ve Marksistlerin sosyalizmi, komünizmi ve eşitlikçiliği aynı anda tekellerine almalarından ötürü halkçılık bir boş gösterene dönüşmüş. Oysa, halkçılık düpedüz sosyalizme denk düşüyor. Rus ve Slav halklarının devrimci mücadele tarihinde yer alan ''narodnaya volya'' (Halkın iradesi) hareketi ve Latin Amerika halklarının ulusal kurtuluş mücadelelerine eşlik eden ''populism'' terimleri Marksist olmayan sosyalizme karşılık geliyor. Marksizmin kapsayıcılığı ve Marksistlere duyulan düşmanlık nedeniyle halkçılık ilkesi bu sosyalist pratiklerden itinayla kopartıldı. Sonunda, hiçbir anlam ifade etmemeye başladı. Her ne hal ise... Bu gibi kavramlar arasında sınır çekmek, bu kavramları anlamak başlı başına ömür törpüsü artık. 

Bu gibi istisnaları kenara bırakırsak, eskiden her şey netti. Şimdiyse, bilim pekâlâ liberal sağın da milliyetçi sağında gözdesi. İsrail yandaşı fanatik siyonist Sam Harris de ateist liberal Richard Dawkins de Neoconlardan daha Amerikancı Michio Kaku da bilimperest. Hatta Elon Musk-Trump ikilisi, cephe gerisinde Jordan Peterson, postmodern solun sarıldığı Judith Butler gibileri bilimdışılıkla suçluyor. Görüyorsunuz ya eskiden sol içi tartışma gibi görünen söylemler artık bambaşka bir düzlemde açığa çıkıyor. 

Kamuculuk, planlı ekonomi gibi kavramlar salt sol siyasetin söylem hazinesinde bulunurken, bugün Zafer Partisi gibi birçoklarınca sağcı addedilecek bir parti, kamuculuk ve planlı ekonomi yanlısı söylemlere sahip. 

Aileyi, kutsal değerleri savunanlar geçmişte bilime, aydınlanmaya mesafeli olurlardı. Şimdilerde Rusya'da Aleksander Dugin, ABD'de Elon Musk, Kanada'da Jordan Peterson gibi birçoklarınca yükselen sağın temsilcisi olarak görülen kişiler, hem aileyi hem geleneksel değerleri hem de bilimi savunuyorlar. Öyle ki jeopolitik bakımdan uyuşmayan bu figürler, X'te etkin ''end wokeness'' adlı hesapta görüldüğü üzere, woke karşıtlığında birleşiyor. Woke karşıtı ittifak o kadar geniş bir cepheye ulaştı ki woke ile woke karşıtlığı sol-sağ karşıtlığına tercüme edilemiyor. 

Küresel siyasetin iddialarına ve varsayımlarına karşı tepki gösterenleri sıraladığımızda ilginç bir tablo çıkıyor. Maocu Fransız filozof Alan Badiou, Rus Milliyetçisi filozof Aleksander Dugin, muhafazakar sağcı psikolog Jordan Peterson aynı anda woke karşıtı, Batı'nın sol liberal söylemine karşı bir konumda buluşuyorlar. 

Ülkemizin önde gelen üniversitelerinin kampuslerindeki oy kullanma davranışına baktığımızda hem Zafer Partisinin hem de Türkiye İşçi Partisinin yükseldiğini, işin daha da ilginci ikisinin söylemlerini de onaylayan bir genç kitlenin ortaya çıktığını görebiliyoruz. 

Peki, bu semptom bize ne söylüyor? Kanımca, küresel ölçüde etkili, sistemin merkezinin söylemlerini yansıttığı düşünülen medyanın söylemlerine karşıtlık yükseliyor. CNN, Times, Economist gibi yayın organlarının söylemlerine karşıtlık yükseliyor. En başta da AB solunun söylemlerine karşıtlık yükseliyor. Bu karşıtlık yer yer ırkçılığa, yer yer katı eşitlikçiliğe, yer yer koyu bilimciliğe yöneliyor. Kimi zaman bunlara aynı anda yönelenleri de görebiliyoruz. 

Bu yükselişi z kuşağıyla açıklamak işin kolayına kaçmak. Küresel merkezi söyleme karşı yine küresel ölçekte ağız birliği etmişçesine yükselen milliyetçi, bilimci, sertlik yanlısı bir söylemin yükselişi gençlikle sınırlı değil. Yıllardır ''tolerans'' ısrarıyla örtülmeye çalışılan gizli öfke açığa çıkıyor. Kültürel düşmanlıklar, özcü yaklaşımlar, belirli topluluklara yönelik yoğun sevgi ve nefret ortalığa saçılmış durumda. 

''Tolerans'' ve ''gelişmişlik'' maskeleriyle örtülen cinsiyet çatışması, kültürel çatışmalar, etnik çatışmalar, sınıf öfkesi ve en nihayetinde yoğun nihilist tepkiler bir bulamaç halinde meydana çıkıyor. 

Bu bulamaçın teorisini kurmak güç. Topluma çimento diye sunulan değerlerin, toplumsal barış ve huzur tesis etmek amacıyla kurulan söylemlerin çöktüğü açık. Ama gelecekte neyin sağlamlaşacağını, neyin hakim söylem haline geleceğini görmek güç. Güç mücadelesi durulmaya yakın ortaya çıkar belki. Göreceğiz. 

2025 bu semptomların daha yoğun görüleceği bir yıl olacak. Göreceğiz. Mutlu yıllar!