Tarihin sayfaları, emperyalist ülkelerin kendi çıkarları uğruna başka ülkelerde yarattığı kaoslarla doludur. Suriye örneği, bu sürecin en çarpıcı ve acımasız sonuçlarından birini gözler önüne sermektedir. Demokrasi ve hukuk söylemleriyle hareket eden emperyalist güçler, aslında kendi çıkarlarını maksimize etmek için bölge halklarını bölüp parçalamaktan geri durmamışlardır. Bu süreçte, terör örgütlerini bir araç olarak kullanmış, otoriter rejimlerin yıkımı adına bölgeyi istikrarsızlaştırmışlardır.
Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi ve bu süreçte Esad rejimine karşı geliştirilen müdahaleler, bu planların somut bir örneğidir. Batılı güçler, bölgeyi yeniden şekillendirmek adına doğrudan bir askeri müdahaleden ziyade, yerel grupları silahlandırmış ve ülkeler arasında düşmanlık tohumları ekmiştir. Demokrasi vaadiyle başlayan bu süreç, kaos, yoksulluk ve milyonlarca insanın yerinden edilmesiyle sonuçlanmıştır. Oysa bölge halkları, ne demokrasi ne de hukuk adına gerçek bir kazanım elde edebilmiştir.
Emperyalist ülkeler, kendi çıkarlarını tehdit eden rejimlere karşı terörü ve bölgesel güçleri devreye sokmaktan çekinmezler. Aynı zamanda, bu ülkelerin sermaye odaklı politikaları, ulusal egemenliği zayıflatmakta ve ülkeleri dışa bağımlı hale getirmektedir. Sermayeye dayalı iktidarlar, bir gecede uluslararası baskılar ve manipülasyonlarla ortadan kaldırılabilecek kadar kırılgan bir yapıdadır.
Bu durum, bağımsızlığın ve ulusal egemenliğin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Ülkelerin, emperyalist güçlerin tuzaklarına karşı dirayetli olması ve kendi halklarının refahını gözeten politikalar geliştirmesi şarttır. Emperyalistlere güvenerek bir gelecek inşa etmek mümkün değildir; zira tarih, onların her zaman kendi çıkarlarını öncelediğini defalarca kanıtlamıştır.
Suriye ve benzeri örnekler, Orta Doğu’da yaşayan toplumlar için bir ders niteliğindedir. Kendi kaderini tayin etme hakkı, başka ülkelerin ellerine bırakılmayacak kadar değerlidir. Emperyalizmin maskesi altında sunulan sahte vaatlere karşı uyanık olmak, bir milletin varoluş mücadelesinin en önemli adımıdır.
Uluslararası siyaset sahnesi, çıkar ilişkileriyle örülü karmaşık bir oyun alanıdır. Bu oyunda, emperyalist ülkelerin söylemleri ile eylemleri arasındaki derin uçurum, en büyük tehlikelerden birini oluşturur. “Demokrasi ve hukuk getireceğiz” naralarıyla sahneye çıkan bu ülkeler, kendi çıkarlarını merkeze alarak, dünya üzerinde istikrarsızlık yaratmaktan çekinmezler. Orta Doğu’daki trajik örnekler, bu gerçekliği gözler önüne sermektedir.
Suriye’de yaşananlar, emperyalizmin acımasız yüzünü anlamak için ibretlik bir hikayedir. Ülkede barışın ve istikrarın sağlanması iddiasıyla başlatılan müdahaleler, kısa sürede Suriye’yi bir iç savaş arenasına dönüştürdü. Batılı güçler, kendi doğrudan müdahalelerini saklamak için terör örgütlerini birer taşeron olarak kullanarak ülkeyi parçalamaya girişti. Sonuç? Yıkılmış bir devlet yapısı, milyonlarca yerinden edilmiş insan, bitmeyen acılar ve kaos.
Bu tür girişimlerin asıl amacı, bölge halklarının refahını artırmak ya da özgürlüklerini genişletmek değil, tam tersine bölgenin zenginliklerini kontrol altına almak ve jeopolitik hakimiyeti sağlamaktır. Suriye’nin başına gelenler, sadece bu ülkenin değil, uluslararası sermayeye sırtını dayamış iktidarların da bir gecede nasıl hedef alınabileceğini göstermektedir.
Emperyalist güçler, kendi çıkarlarına hizmet etmeyen yönetimleri zayıflatmak ya da devirmek için çeşitli yöntemlere başvurur. Bu yöntemler arasında ekonomik yaptırımlar, siyasi baskılar ve gerektiğinde terör örgütleri gibi aracılar bulunmaktadır. Ancak bu süreçte her zaman en büyük bedeli, halklar öder. “Demokrasi” vaadiyle başlayan bu hikayeler, genellikle daha da otoriterleşen rejimler, yok edilen altyapılar ve yitirilen geleceklerle sona erer.Bu noktada önemli olan, emperyalist ülkelerin söylemlerine kapılmadan, ulusal egemenliği koruyacak adımlar atabilmektir. Bağımsızlık, bir ülkenin varoluş mücadelesinde en büyük değeridir ve dışa bağımlı politikalar, uzun vadede telafisi zor zararlar yaratır.
Tarih, defalarca göstermiştir ki emperyalist ülkelere güvenmek, kumdan bir kale inşa etmekten farksızdır. Halklar, kendi kaderlerini ellerinde tutmayı öğrenmediği sürece, bu oyunun figüranı olmaya devam edeceklerdir. Unutulmamalıdır ki özgürlük, yalnızca başkalarının çıkar oyunlarına boyun eğmemekle mümkün olur.
Çok Okunanlar
Arda Güler ilk 11'de olacak mı? Atalanta - Real Madrid maçı bu akşam saat kaçta?
Türkiye'nin en lezzetli yemeği belli oldu
2024 yılında Türkiye’de en çok arananlar belli oldu!
Fenerbahçe - Athletic Bilbao maçı ne zaman? Saat kaçta?
BEDAŞ 11 Aralık'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Özlem Cankurtaran kimdir?
Günlük burç yorumu: 11 Aralık Çarşamba günü hangi burçlar için güzel geçecek?
'Batı Kürdistan' kimin olacak? - I
Meslek meslek 2025 maaş artışı: Öğretmen, doktor ve polis ne kadar alacak?
Gazeteler Suriye'deki son gelişmeleri nasıl değerlendirdi?