Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Planlı kalkınan ilk ülke

Uzun ve yorucu olan I. Dünya Savaşı ardından girdiği Kurtuluş Savaşı’ndan galibiyet ile çıkan Türk ulusu, 23 Ekim 1920’de, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açmıştır. Bu yıllarda, ekonomisi çökmüş, askerî gücünü kaybetmiş Türkiye, mali bağımsızlığı yeniden sağlamayı amaç edinmiştir.

Fakat, Osmanlı’dan alınan ekonomik enkaz, kurtuluş savaşının finansmanına aktarılan kaynaklar, şeriat yanlıları ve ayrılıkçı unsurlar ile girişilen mücadeleler ve Lozan’da alınan kararlar, siyasi alanda yapılan devrimin ekonomik alanda da gerçekleştirilebilmesi noktasında Mustafa Kemal Atatürk’ü özgün bir ekonomi politikası geliştirmeye itmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin içinde bulunduğu yetersiz ekonomik imkânlara rağmen, ulusal bağımsızlıktan ödün verilmemiş, ülkenin imarı ve kalkınması, ülkenin sahip olduğu sınırlı kaynaklar ile gerçekleştirilmiştir; sosyalizme de kapitalizme de alternatif olan, az gelişmiş ülkelerin ekonomik koşullarına uygun, toplumsal adaleti gözeten Atatürk’ün ekonomi modeli, sömürgeciliği reddederek planlı ve düzenli bir kalkınmayı sağlamıştır. Hem iktisadi kalkınma sürecine devletin katılması gerektiğinin, hem de bu sürecin planlı bir şekilde yürütülmesi gerektiğinin farkında olan Atatürk’ün ileri görüşlülüğü, Türkiye’ye az gelişmiş ülkeler arasında kalkınmayı planlı bir biçimde yürüten ilk ülke olma özelliği kazandırmıştır.

Uygulanan politikaların daha yüksek başarı sağlayamamış olmasının gerekçelerini ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

• Ekonomisi neredeyse sıfır noktasından başlayan yeni cumhuriyet hükümetinde özel tasarruf ve özel teşebbüs çok azdı.

• Ticaret azınlıkların ve Levantenlerin elindeydi; bunlar dahi sanayiye aktaracak yeterli sermayesi yoktu.

• Türklerin çoğu devlet memurluğu ve askerlik mesleğini seçmişlerdi ya da seçmek zorunda kalmışlardı.

• Çiftçiler, ulaşımdaki eksiklikler nedeniyle piyasadan kopuktu; kapalı ekonomi içinde bulunuyor, çok düşük teknoloji ve sermaye ile çalışıyorlardı.

• Devlet yeterli vergi gelirine sahip değildi.

• Cumhuriyetin ilk yıllarında hükümet; ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanmasından ziyade, şeriat yanlılarından gelen itiraz ve isyanları bastırarak, modern Türkiye için gerekli reformların sağlanmasına ağırlık vermek durumunda kalmış ve bu durum da kaynak yetersizliğine yol açmıştır. Dönemin Ekonomi Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un 1923 yılında, İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşma bir bakıma Kemalist ekonomi politikalarının mantığını özetle yansıtmaktadır. Yeni Türkiye ekonomisi, var olan iktisadi sistem ve siyasetlerin hiçbirinin aynısı olamaz. Ülkemizin ekonomik gereksinimlerine, iktisadi tarihimizin ruhuna uygun özgün bir ekonomi politikası izlemek zorunludur.

Biz ekonomi tarihi içindeki ekollerden hiçbirine bağlı değiliz. Ne, ‘bırakınız yapsınlar–bırakınız geçsinler’ okulundan, ne de sosyalist, komünist, etatist ve himaye okullarından değiliz.

Bizim de, yeni Türkiye’nin, yeni ekonomi anlayışına göre, yeni bir iktisat okulumuz vardır. Buna ben, ‘Yeni Türkiye İktisat Okulu’ diyorum.

Yukarıda belirttiğimiz iktisadi sistemlerden hiçbirine bağlı olmamakla beraber, ülkemizin gereksinimlerine göre bunlardan yararlanmayı da ihmal etmeyeceğiz.