Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3818
Dolar
Arrow
34,6450
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5963
Altın
Arrow
2931,0000
BIST
Arrow
9.636

Göçün ekonomik ve siyasal yüzleri

Göç, insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır; ancak modern dünyada bu hareketlilik, ekonomik ve siyasal dinamiklerin merkezine yerleşmiştir. Türkiye, bir geçiş ve hedef ülkesi olarak bu küresel meseleyi en yakından hisseden yerlerden biridir. Bunun yanında dünya genelinde göç, ekonomik fırsatlar ve siyasal krizler arasında bir denge arayışını sürdürmektedir.

EKONOMİK PERPEKTİF: GÖÇÜN BEDELİ VE KATKISI 

Türkiye  de göçmenler yada sığınmacılar, işgücü piyasasında kayıt dışılığı artırarak sosyal gerginliklere yol açarken, aynı zamanda düşük maliyetli işgücüne dayalı sektörlerde büyüme sağladığı belirtilmektedir.. Göçmenlerin çoğunun çalışma çağında olması (%74) ekonomik bir avantaj olarak görünse de, bu emek çoğunlukla kayıt dışı olduğu için vergi sistemine katkıda bulunmamaktadır .

Bir yanda, Türkiye gibi ülkelerde mülteci ve göçmenler, ekonomiye “yük” oldukları iddiasıyla damgalanırken, diğer yanda bu insanlar düşük ücretlerle çalıştırılarak birçok sektörde çarkları döndürdüğü söyleniyor . Örneğin, Türkiye’deki Suriyeliler tarımdan tekstile kadar geniş bir iş sahasında emeğin temel sağlayıcıları arasında olduğu belirtiliyor. Ancak bu durum, kayıtdışı ekonomiyi besleyip yerel halkta iş gücü rekabetine dair kaygıları artırıyor. Daha da kötüsü, uluslararası finans kuruluşlarının ve Batılı ülkelerin Türkiye’ye yönelik mali yardımları, göçmenlerin yaşam koşullarını iyileştirmekten çok, siyasi çıkarların bir aracı haline dönüşüyor. Türkiye’ye söz verilen fonlar vaatlerle sınırlı kalırken, bu paralar çoğu zaman mültecilerden ziyade devletlerin denetim mekanizmalarına aktarılıyor .

Uluslararası ölçekte ise göçmenler, memleketlerine gönderdikleri dövizlerle birçok gelişmekte olan ülkenin ekonomisine destek sağlamaktadır. Dünya Bankası’na göre göçmen işçilerin 2020 yılı itibarıyla gönderdiği 620 milyar dolar, Nepal gibi ülkelerde milli gelirin önemli bir kısmını oluşturmaktadır . 

SİYASAL PERSSPEKTİF: GÖÇÜN ARAÇSALLAŞTIRILMASI

Göçmenler, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi pazarlıkların da merkezindedir. Türkiye, Avrupa Birliği ile yaptığı geri kabul anlaşmaları sayesinde göçmenler üzerinden uluslararası politik bir koz elde etmiştir. Ancak bu tür anlaşmalar, genellikle göçmenlerin insani koşullarını iyileştirmekten ziyade siyasi çıkarları gözetmektedir .

Göçmenler, siyasi krizlerin hem mağdurları hem de malzemesi haline geliyor. Avrupa’da göçmen karşıtı söylemler, aşırı sağın yükselmesine zemin hazırlarken, Türkiye’de mülteciler siyasi pazarlık konusu oluyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile yaptığı “geri kabul anlaşması” gibi uygulamalar, göçmenlere sadece Avrupa sınırlarının dışında tutulmaları gereken insanlar olarak bakıldığını ortaya koyuyor. Türkiye’de ise mülteci politikaları şeffaflıktan uzak ve çoğu zaman seçmen tabanını memnun etme üzerine kurgulanıyor.

Pandemi, göçmen karşıtlığını da artırmıştır. Göçmenler, virüsü yaydığı gerekçesiyle damgalanmış ve birçok ülkede sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılığa maruz kalmıştır. Ancak ülkemizde sağlık konusunda ayrıcalıklı grub olmuşlardır. Bunun yanı sıra zaten kırılgan olan göçmen toplulukları, geldikleri ülkelerin siyasi ve sosyo ekonomik yapılarını bozduğuda bir gerçektir. 

ÇÖZÜM ARAYIŞLARI: SINIRLAR VE İNSANLIK

Göç meselesini çözmek, yalnızca sınırları kapatarak veya kısa vadeli finansal yardımlarla mümkün değildir. Hem göçmenleri hem de ev sahibi toplulukları gözeten, uzun vadeli ve kapsayıcı politikalar geliştirilmelidir. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, mültecilerin işgücü piyasasına entegrasyonu ve sosyal uyum projeleri hayati öneme sahiptir, çok daha emek ve para harcanmadan ülkelerine gönderilmeleri gerekir. Uluslararası iş birliği, göçü sadece “kontrol edilmesi gereken bir sorun” olarak değil, “yönetilmesi gereken bir fırsat” olarak ele almalıdır.

Göç, bir kriz değil, insanlığın devam eden hikayesidir. Ancak bu hikayeyi daha adil bir şekilde yazmak, hem ekonomik hem de siyasal düzeyde sorumluluk almayı gerektirir. Unutulmamalıdır ki, göçmenlerin hayatına dokunmak, yalnızca sınırların ötesindeki bir topluma değil, tüm insanlığa hizmet etmektir.