Deha; doktrin kalıplarına sığmayan bir niteliktir. Dahi; sistemlere meydan okuyan, geleneklerin etkisinden sıyrılabilen ve çığır açan kişidir. Deha olmanın okulu yoktur. Dahi, kendini yetiştirir, hiçbir doktrinin çömezi değildir. Dahi sosyal akımlara kapılmaz. Yeni akımlara kaynak olur ve yön çizer.
Bu kelimelerin karşılığı Atatürk’tür. Atatürk, pragmatist bir devlet ve siyaset adamıydı. Doktrinleri tahlil ederken pratik değerlerini ölçerdi. Katı ilkelere bağlanan ve değişen koşullara uymayan sistemlerin toplumlara yarar sağlayacaklarını kabul etmezdi. Uygulama alanında sağladıkları sonuçları dikkate alarak politik ve sosyal akımlar hakkında yargıya varırdı.
1918’de, Karlsbad’ da okuduğu bir kitaptan defterine şu sözlerini yazmıştı:
Tutuculuk mu? Asla! Sürekli değişim zorunluğu olan evrende bir şeyi korumak nasıl mümkün olur? Konservatörler o adamlar ki nehrin suyunu ellerinde tutmak isterler. Onların parmaklarında bir parça çamurdan başka şey kalmaz. Tutucu değilim, çünkü eskimiş ve kırılmış bir âlemi muhafaza edemem…
Muhafazakârlık; kurulmuş politik ve sosyal düzenin tutulmasını dileyenlerin inancı idi. Mustafa Kemal ise, değişiklik istiyordu. “Elime büyük yetki ve kudret geçerse, sosyal hayatımızda arzulanan devrimi bir anda darbe ile gerçekleştireceğim.” diyordu. Ne Muhafazakâr, ne Liberal, nede Sosyalist değildi ve olamazdı.
İktisadi Liberalizm hür girişim yanlısı olanların doktrini idi. O tarihlerde Liberal denilince, politika ve ekonomide kişisel hürriyete bağlı olanlar ve devlet müdahalesi istemeyenler anlaşılıyordu.
Mustafa Kemal; “Liberalizm’den memlekete hayır gelmemiştir.”
Gazi ve çevresindekiler, haftalarca geçmiş yılların iktisat politikasına alternatif olarak devletçilik üzerinde durdular ve ılımlı devletçilik tanımını tercih ettiler. Ancak, hemen arkasından hiçbir piyasayı devletin başıboş bırakmayacağını ve beş yıllık plan uyarınca devletin sanayi tesisleri kuracağını” ilave ederken liberaller gibi düşünmüyordu. Memleket ekonomisini olayların doğal akışına bırakacak yaradılışta değildi. Liberalizmi bir dogma görüp benimsememişti.
Sosyalist de değildi. 1918’ in sosyalist akımları, üretim ve değişim araçlarının özel mülkiyet altında olmasına karşı idiler. Mustafa Kemal ise, devletçiliği tanımlarken özel girişimi de ihmal etmemişti. Devletçilik, politik iktidarın ekonomiye doğrudan doğruya müdahale ederek üretim, dağıtım, paylaşım ve tüketimi düzenlemesi idi.
Bizim devletçiliğimiz bireysel emek ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar kısa zamanda milleti refaha ve memleketi mamurluğa eriştirmek için milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlere ve özellikle iktisadi alanlara devletin ilgisini yöneltmektir. Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi, ondokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm, teoricilerinin ileri sürdükleri düşüncelerden alınmış bir sistem değildir. Türkiye’nin ihtiyacından doğmuş ve Türkiye’ye has bir sistemdir.
Mustafa Kemal, özel konuşmalarına devletin sanayi tesisleri kurmasından, hammaddenin kamu iktisadi kurumlarınca işletilmesinden ve icraatın hazırlanacak bir plan dairesinde yürütülmesinden söz ediyordu.
Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılan milli mücadele, Türkiye’ye özgürlük ve tam bağımsızlık kazandırdı. Kapitülasyonlar tarihe gömüldü. Türkiye, refaha ulaştı. Ayrıcalıklı yabancı şirketler millileştirildi. Atatürk; bir deha ve aynı zamanda da bir dahidir. Gözlemleri ve tecrübelerinin ışığında, sorunlara bilimin yolunda, çözüm arayan gerçek bir lider ve önderdir.
Prof. Dr. Duran BÜLBÜL
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı
22 Kasım 2024 Cuma yayın akışı: Bugün TV'de neler var?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza