Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,5680
Dolar
Arrow
39,4143
İngiliz Sterlini
Arrow
53,5826
Altın
Arrow
4349,0000
BIST
Arrow
9.331

Halk TV’ye kayyumu normalleştirmeyin

Muhalif medyaya operasyon yapılmasını heyecanla bekleyenler var iktidar medyasında. İBB’ye operasyonun başladığı 19 Mart’tan bu yana medya operasyonu geldi, geliyor diye tezahüratta bulunuyorlar ellerini ovuşturarak. 

Son olarak Halk TV ve Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu hedefe konuldu. Cumhuriyet Başsavcılığı, Mahiroğlu hakkında “ihaleye fesat karıştırma” suçlamasıyla soruşturma açtı; yakalama kararı çıkarttı. Soruşturmanın dayanağı da iktidar medyasının günlerce “suç örgütü lideri” olarak adlandırdığı Aziz İhsan Aktaş’ın ifadesindeki şu cümle:

“Daha sonrasında anladığım kadarı ile Yusuf Yadoğlu, Remzi Baka ve Cafer Mahiroğlu bu projelerde ortak olmuşlar ve anlaşmışlar.”

Takvim gazetesinin “CHP yandaşı Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu hakkında yakalama kararı” başlığına yansıdığı gibi kişi olarak Cafer Mahiroğlu değil, “Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu” idi soruşturmaya muhatap olan.

Nitekim Mahiroğlu da “Tanımadığım birinin yalan beyanları ve iftiraları üzerinden suçlanıyorum” derken soruşturma ile Halk TV sahipliği arasındaki ilişkiye dikkat çekti:

“Halk TV’yi aldığım günden beri hakkımda atılmadık iftira bırakmadılar. Demek ki, halkın televizyonu Halk TV’nin sahibi olmanın, demokrasiyi, hakkı ve hukuku savunmanın, yanlışlara itiraz edip, yolsuzluklarla mücadele etmenin bir bedeli var.”

Ardından asıl hedefin Halk TV olduğunu ifşa eden konuşmalar, haberler sökün etti. Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük, operasyonu “medya ayağının başlangıcı” olarak nitelendirdi. TGRT programcısı Barış Yarkadaş “Bu karar, Halk TV'ye kayyum atanmasının ilk işareti! Umarım Halk TV’ye kayyum atanmaz” dedi.

“Kayyum atanır mı atanmaz mı” diye TV programlarında tartışılırken Fatih Altaylı, “Kayyum olarak CHP içindeki AKP’lilerden birini atayarak ‘Bakın oraya CHP’li birini atadık’ demeleri kuvvetle muhtemeldir. Aslı Baykal ya da TGRT’deki isimlerden biri şaşırtıcı olmaz” diyerek isim de telaffuz etti.  Yeni Akit’in çarpıtılmış bilgilere ve abuk ifadelere yer verilen “Sıra ‘Haraçhane’ medyasında” haberinde de “Halk TV’ye kayyum atanması kuvvetle muhtemel” denildi.

Ne yazık ki, bu koşullarda “Halk TV’ye kayyum atamaya cüret edemezler” demek mümkün değil. Uzunca bir süredir yargı kararı olmadan, işinsanları hakkında henüz mahkûmiyet kararı verilmeden, tutuklanır tutuklanmaz hemen şirketlerine el koyabiliyorlar.

Medyada el koyma ve devşirmeleri önceleri TMSF ve özelleştirmeler aracılığıyla yapmışlardı. Son zamanlarda Flash Haber TV örneğinde görüldüğü gibi soruşturmalar üzerinden kayyum atama yöntemine geçtiler. 

Yakın zamana kadar muhalif ekranların sayısı zaten bir elin parmaklarını geçmiyordu. Satıldıktan sonra KRT TV’nin çizgisi belirsizleşmişti. Kanalın yeni sahibi Fırat Bozfırat iki aydır çalışanlarına ücretlerini bile ödemiyordu. Meslektaşlarımızın, ücretleri ve “editoryal bağımsızlık” için günlerdir eylem yaptığı KRT TV şimdi bant yayında. Bitkisel yaşamda yani…

 Ama iktidar, geride kalan birkaç kanaldan bile rahatsız. Çünkü iktidarın hoşuna gitmeyen olumsuzlukları, yolsuzlukları, skandalları gizlemek üzerine yayıncılık yapmıyorlar. Eleştirel yayınlarıyla bilgi veriyorlar topluma. O ekranlar gerçeğe açılan pencereler oluyor insanlar için. 

Halk TV de -İsmail Saymaz’dan alıntıyla söylersem- muhalif ekranların “amiral gemisi”. Halk TV’ye kayyum atamak, salt Cafer Mahiroğlu’nu cezalandırmak olmaz; halkı aydınlatan bir pencereyi daha kapatmak, biraz daha karanlığa mahkûm etmek olur.

 O yüzden de “Kayyum atanacak mı?”, “Kim kayyum atanacak?” diye konuşup kayyum atanmasını normalleştirmek yerine “Kayyum atanamaz, atanmamalı” diye yükseltmeliyiz sesimizi. Bir kez daha gazeteciler olarak dayanışma zamanı…

ÖLDÜRÜLEN ÇOCUKLAR ŞOV MALZEMESİ Mİ?

Biz gazeteciler hep “Sessizlerin sesi, güçsüzlerin gücü” olmakla övünürüz. “Ses yaptığı gerekçesiyle öldürülen çocuğun acılı annesi ‘Çocuğumun davası Ahmet Minguzzi kadar konuşulmadı” haberi ise hiç de öyle olamadığımızı yüzümüze vurdu.

Güney’in Sesi sitesindeki haberde, Gaziantep’te, Mühsün Taşkın adlı manavın gürültü bahanesiyle tüfekle ateş ederek öldürdüğü 10 yaşındaki Emir Baki Bayındır’ın annesi Tülay Bayındır’ın sözleri aktarılıyordu:

“Mattia Ahmet Minguzzi davasında tüm dünya ayağa kalktı. O da çocuk cinayeti bu da. Benim çocuğuma kör sağırlar. Ahmet Minguzzi kadar benim çocuğumun da hakkı var. Çocuklar eşittir. Biz gariban bir aile olduğumuz için ayrım yapıldı bize. Tanınmış bir aile olmadığımız için sesimizi kimse duymadı.” 

Acılı anne doğru söylemiş. “Bütün çocuklar eşittir”, eşit olmalı. Minguzzi’ye ne kadar üzüldüysek ne kadar ayrıntılı haber yapıp takip ediyorsak Emir’e de o kadar üzülmeli, davayı takip etmeliydik. 

Fakat öyle olmadı. Medya, aylardır Ahmet Minguzzi cinayetiyle ilgili gelişmeleri izliyor, haberler yayımlanıyor. Ama Gaziantep’te 29 Ağustos 2024 tarihinde öldürülen Emir Baki ile ilgili davadan bahseden yok. Change.org’da açılan “Emir Baki Bayındır için adalet” kampanyasına bile sadece 80 kişi imza verdi. 

Aslında sadece Emir Baki de değil, öldürülen tüm çocuklara “Bütün çocuklar eşittir” gözlüğüyle bakmıyor medya. Medyatik olabilecekler seçilip öne çıkarılıyor. Şov malzemesi arar gibi davranılıyor.

O kadar ki, Ahmet Minguzzi’yi öldürenlerin de 18 yaşından küçük, “suça itilen çocuklar” oldukları bile görmezden geliniyor. Suça itilen çocukların artmasının nedenleri üzerinde de durulmuyor. Göz önünde olanı daha da görünür kılmakla yetiniliyor. 

Çocuk cinayetleri ve suça itilen çocuklar, önemli ve giderek de büyüyen sorunlarımızdan biri. Bütün çocuk cinayetlerini ve suça itilen çocukları eşit kriterlerle izlemek ve haberleştirmek, sorunun görünmeyen yanlarını da aydınlatmak için çaba harcamak durumundayız. 

ELEŞTİRENLER BEYAZ TV'YE BENZEMEMELİ 

Sözcü’nün “Gökçek’in kanalında ‘fuhuş’ soruşturması” haberinde Beyaz TV’deki iki sunucu hakkında “uyuşturucu ticareti ve fuhuş yaptıkları” iddiasıyla soruşturma başlatıldığı yazıyordu.

Habere göre, “bir kişi, sunucular D.D. ve P.E. hakkında savcılığa şikâyet etmiş, savcılık da soruşturma açtığını haber verince iki sunucunun kanaldaki görevine son verilmiş” idi. Sözcü’nün internet sitesinin haberi, Solhaber’den Veryansıntv’ye kadar onlarca haber sitesinde alıntılandı. Bazı haberlerde sunucuların adlarına da açıkça yer verildi.

Ardından “Söylemezsem olmaz” programının sunucuları Pınar Eliçe ve Didem Delen ortaya çıkıp açıklamalar ve programlarla kendilerini savundular; sitelere tekzip metni gönderdiler. Suçlamaların hiçbir kanıta dayanmadığını, savcılıklardan haklarında soruşturma olmadığına dair yazı aldıklarını ve kanal yönetiminin işine son verdiği yapımcının iftira attığını savundular.

 Doğrusu, haberi ilk okuduğumda şaşırmıştım. Ne şikâyet edenin adı vardı haberde ne de suçlamayla ilgili somut bir kanıt ya da olay. Suçlama doğru mu, değil mi araştırılmamıştı bile. Suçlama ağırdı ama nasılsa iki kadın sunucu gözaltına bile alınmamıştı. 

Başlıklarda “Gökçek’in kanalı” ve “Beyaz TV” vurgusunun olması, kadın sunucuların yanı sıra Gökçek ve Beyaz TV’yi de zan altında bırakıyordu. Fakat sunucuların açıklamalarında olduğu gibi, bu suçlamaya ilişkin bir veri bile yokken sunucuları ve Beyaz TV’yi böyle bir suçlamaya maruz bırakmak doğru habercilik olamaz.

Habercilik kuralları, muhatabı kim olursa olsun eşit ve tavizsiz uygulanmalı. AKP Milletvekili Osman Gökçek’in polemikleri ve Beyaz TV’nin propagandif haberciliği, onlarla ilgili haberlerde gazetecilik ilkelerinden sapılmasına haklılık kazandırmaz. 

Eleştirenlerin yayınları, Beyaz TV’ye benzememeli.

Tek cümleyle:

•“Bütün limanlar İsrail’e kapatılsın” çağrısında bulunan Yeni Şafak ve iktidar medyası, Filistin Eylem Komitesi’nin, Mersin limanına yanaşan ve İsrail’e çelik götürdüğünü açıkladığı ama Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin “Filistin’e gıda malzemesi taşıdığı”nı savunduğu Vela gemisine ilişkin haberleri görmezden geldi.

•Yaşamını yitiren Ferdi Zeyrek için “Çarpıldı” başlığı atan Yeni Akit, özür dilemek yerine, üzerinde “İftira” ve “Müfteri pezevenk” yazan bir kişiyi Yeni Akit’in elektriği çarpmış gösteren bir karikatür yayımlayarak eleştirenlere hakaret etti.

•Sabah, “FETÖ üyesi eski emniyet müdürü Kırakkale’de yakalandı” haberinde “eski emniyet müdürü”nün adını hükümlü de olmasına rağmen açık yazmadı, M.S.D. diye kodladı.   

•Akşam, “İlk sözlü sınav 23 Haziran’da” haberinde sözleşmeli öğretmen alımında uygulanacak “mülakat”ı, “sözlü sınav” olarak adlandırarak yumuşatmayı tercih etti. 

•Hüseyin Besli, Akşam’daki yazısında “Türk uçaklarının Suriye semalarında devriye uçuşu yapmasını”, “Golan’a dolayısıyla İsrail’e müteveccih (yönelik) füze rampaları yerleştirmesini” ve “İsrail devletini başlarına geçirmesini” isteyerek savaş çağrısı yaptı.   

•Cumhuriyet ve Gazete Pencere’nin sadece Başkan Cemil Tugay’ın açıklamasını, BirGün’ün de sadece Belediye-İş Sendikası’nın karşı açıklamasını verdiği “İzmir’de 1030 belediye işçisinin işten çıkarılması” haberleri eksik ve tek yanlıydı.

•İntiharların bulaşıcı olduğu uyarılarına rağmen Sözcü, “Karısını sokakta vurdu mezarlıkta intihar etti”, Nefes de “Eşlerini vurup intihar ettiler” haberi yayımladı. 

•TV100, üç kişinin Ordu’da yaşlı bir erkeğe işkence ettiği görüntüleri “kan dondurucu” diye tanımladı ama baştan sona yayımlamaktan da kaçınmadı.  

•Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmam Hatip’ten okul arkadaşı olan tiyatrocu Hüseyin Goncagül için Akşam, Hürriyet, Milat, Milliyet, Sabah, Takvim, Türkiye, Yeni Akit ve Yeni Şafak gazetelerine yarım sayfalık başsağlığı ilanı verdi. 

•Yeni Şafak, CHP’nin yeni miting programını “CHP’nin yeni kaos planı” başlığıyla ve “ülkede kargaşa çıkarmaya çalışan CHP” gibi ifadelerle yayımlayarak suçlayan ve yargılayan, gazetecilikle bağdaşmayacak dil kullandı.  

•Hürriyet, “İşte ekranın ‘en baba”ları” haberinde “Babalar Günü”nü grup kanallarından Kanal D’deki dizilerin tanıtımını yapmak için malzeme olarak kullandı. 

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]