Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.125

İçiniz sızlamadı mı Marmara İletişimciler?

HOLDİNG NEZARETİNDE FUTBOL SÖYLEŞİSİ

Hürriyet, Milliyet ve Posta gazeteleri, geçen çarşamba günü bir tam sayfalarını Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi ile söyleşiye ayırmışlardı. 

Farklı başlıklar atılmış olsa da üçü de aynı söyleşiydi. Posta’da, bu söyleşinin nasıl ve nerede yapıldığı bilgisi yoktu. Milliyet ise “Riva’da Demirören Medya’nın önde gelen isimlerini ağırlayan futbolun patronu çok konuşulacak açıklamalar yaptı” bilgisini vermişti.

Bu bilgiyi, Hürriyet’teki, “Riva’daki merkezinde Demirören Holding temsilcilerini konuk eden Büyükekşi, Hürriyet Spor Müdür Yardımcısı Adil Demirçubuk ve Koray Durkal’ın sorularını yanıtladı” cümlesi tamamlıyordu. 

Demek ki, “Demirören Holding temsilcileri”, yanlarına Hürriyet, Milliyet ve Posta’nın futbol yazarlarını alıp Riva’ya götürmüş; bu yazarlar da onların nezaretinde söyleşi yapmış! Bu durumda toplu söyleşiyi “Hürriyet’in sorularını yanıtladı” diye sunan Hürriyet, okurunu kandırıyordu. Milliyet ve Posta da okurlarına eksik ve yanlış bilgi veriyordu.  

Yazarların, gazetelerinin sahibi olan Demirören Holding'in -isimleri gizli- “temsilcileri”nin nezaretinde söyleşi yapması gazetecilik etiğine aykırı.

Federasyon ile aralarında bir çıkar ilişkisi olmasa holding temsilcileri, gazetecilik faaliyeti sırasında neden orada olsun ki? 

Nitekim söyleşilerin tümüyle Büyükekşi’nin eleştirilere karşı kendini aklama çabası üzerine kurulması Holding’in nezaretinin nedenini yeterince anlatıyor. 

Patron çıkarı şahane, futbol söyleşisi bahane…

AKP ÖNÜNDEKİ ANI FOTOĞRAFI 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, parti binasında ziyaretinin gazetecilik açısından görünür bir yararı oldu. 

Yıllardır akreditasyon engeli konulan muhalif medya, AKP Genel Merkezi önüne girebildi. Muhalif TV kanallarının muhabirleri, iktidar yanlısı medyada çalışan meslektaşları ile yan yana canlı yayın yaptılar. Ayrılmadan önce de hep birlikte anı fotoğrafı bile çektirdiler. 

Özel-Erdoğan görüşmesinin değişmeyeni de medyanın, dolayısıyla toplumun bilgilendirme eksikliğiydi. İki parti de görüşmede olup bitenlerle ilgili yeterince şeffaf davranmadı; topluma ayrıntılı bilgi vermedi. 

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, görüşmeden saatler sonra kısa bir açıklamayla yetinirken CHP de gece geç saatlerde bir grup gazeteciyi bilgilendirdi. Ayrıca Gökhan Günaydın bir TV kanalında konuştu; Namık Tan da bir gazeteciye tek cümlelik değerlendirme yaptı. Özgür Özel ise toplu açıklama yerine bir gazeteciye birkaç cümlelik açıklama yapmayı yeğledi. 

Erdoğan ve Özel, ertesi gün gazetecilerin birkaç sorusunu yanıtladığında o saate kadar görüşmeyle ilgili o kadar çok “kulis bilgisi” yayılmıştı ki, görüşmenin içeriği ile ilgili sorulara genel ifadelerle yanıtları “kulis”lerin yarattığı havayı beslemekten öteye gidemedi. Maalesef “Boş koltuk” magazini ve görüşmenin yarattığı “hava”, içeriğinden çok yer tuttu medyada.

FİNANSMAN DEĞİL KREDİ

İslam Kalkınma Bankası’ndan Türkiye’ye 6,3 milyar dolarlık dış finansman” haberi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamasına dayanıyordu. Anadolu Ajansı’nın geçtiği haber, Hürriyet, NTV ve CNN Türk ile birçok yerde aynı şekilde kullanılmıştı. 

Dikkatle okudum, içinde bir kere bile “kredi”, “faiz” sözcükleri geçmiyordu. Ama İKB, “hibe” olarak vermediğine göre 6,3 milyar dolar kredi olmalıydı. Daha açık bir deyişle “borç” vermişlerdi; düşük de olsa mutlaka bir faizi de vardır.

Bu bilgiler verilmediği gibi, haberin altında Dünya Bankası’nın Türkiye’ye aktaracağı 35 milyar dolar için de “kaynak” denilmişti. Oysa Bakan Şimşek, Dünya Bankası’nın ayırdığı bu “kaynak”ı konuşmasında “finansman” diye tanımlamış ama eleştirilerin, tartışmaların ardından Bakanlık, “kredi” olduğunu açıklamak zorunda kalmıştı.

Bir ekonomi haberi, sadece “dedi”, “açıkladı” gibi sözcüklerle söylenenleri aktarmaktan ibaret olamaz. Gazeteci, söylenenlere yeni bilgiler ve analizini ekleyerek, tanımları toplumun anlayacağı dile dönüştürerek haberi olgunlaştırır; öyle sunar. 

Ama AA’nın geçtiği ve iktidar medyasının kullandığı “finansman” haberleri, kredi alındığı bilgisini vermiyor; gerçeğin üzerini örtüyor. İslam Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası’nın vereceği milyar dolarların “kredi” yani “borç” olduğunu açıkça yazmak yerine “finansman” ve “kaynak” diye adlandırmak gazeteciliği halkla ilişkiler faaliyetine dönüştürüyor. 

İKTİDARIN VE POLİSİN DİLİ KULLANILIRSA 

AKP, 2010 yılında Taksim’i kutlamalara açtığında iktidar medyası, “Bir orman gibi kardeşcesine” (Sabah), “Tabu yıkıldı” (Star/ Yeni Şafak), “Taksim’de 1’lik” manşetleriyle övgüler yağdırıyordu.

Aynı gazeteler bu yılki 1 Mayıs öncesinde ise “Taksim ısrarı kutlamalara gölge düşürdü (Sabah), “1 Mayıs tahrikçileri” (Türkiye) ve “Taksim miting alanı değil” (Yeni Şafak) gibi başlıklar kullandılar. Kuşkusuz dillerindeki bu değişimin nedeni habercilik kaygısından değil, 14 yıl içinde AKP iktidarının tavrının farklılaşmasından kaynaklanıyor. Nesnel bir gazetecilik dili yerine iktidarın dilini benimseyince böyle çelişkili tutum almaları doğal.

Ancak muhalif medyanın dili de sorunluydu.

Halk TV’de bir muhabir, Beşiktaş’ta bir polis şefinin gazetecileri aşağılayan “Gazetecileri süpürün” talimatını canlı yayında tekrarladı; olayı “süpürüldük, süpürüyorlar, süpürülüyoruz” diye anlattı. 

“Polisin dili”ni kullanan başka muhabirler de vardı. KRT TV’de muhabir, uzun uzun İstanbul’da polisin aldığı “önlemleri” anlattı! Halbuki polisin yaptığı önlem değil, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenleri engellemek, barikatlar kurmaktı. Bir muhabir ve karşısındaki sunucunun önlem ile engelleme arasındaki farkı bilmesi gerek. 

Sözcü TV’de de muhabir, “…yasak olduğu aşikâr” ve “…polis müdahale etmek zorunda kaldı” diyerek polisin müdahalesinin haklılığını kanıtlamaya çalışıyordu.

NOW TV muhabiri, “gözaltı işlemi” diye konuşuyordu. 

Gazeteci, polisin, iktidarın ya da başka siyasilerin dilini kullandığı oranda nesnellikten uzaklaşır. Gazeteci, izlediği taraflara olduğu gibi kullandıkları dile de uzak durmalı.      

İÇİNİZ SIZLAMADI MI MARMARA İLETİŞİMCİLER?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin yeşillikler içindeki arazisi betonlaştırılmak üzere 2018’de satıldığında mahalleliden yükselen protestoları duymazdan geldi medya.

Ağaçlara, kirpilere, kuşlara sahip çıkmak yerine betonlaşmaya destek oldular. Hürriyet, Posta, Milliyet ve Sabah gibi gazeteler, şirketin gönderdiği bülteni “Yeşile komşu konutlar değerleniyor” diye haber gibi yayımlayarak inşaat projesinin reklamını yaptılar. 

Aradan üç yıl geçti, projenin sonuna gelindi. Bu kez de Hürriyet’te “Şehir merkezinde sağlıklı ev” başlıklı tanıtım yayımlandı “Hemen teslim” balonuyla yine projenin reklamı yapıldı. Projeye dair ne bir eksiklikten söz ediliyor metinde ne de Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin arazisi olduğu anımsatılıyor.

Merak ediyorum, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin hiç mi içleri sızlamıyor acaba? Prof. Dr. Ünsal Oskay’ın öğrencileri neden bu kadar sessiz? 

BAHÇELI’Yİ “TERCÜME” EDERKEN DİKKAT

 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında “Bir şeyi söylemek istersem muhatabına doğrudan söylerim” dedi ama gerçekte gazeteciler sık sık Bahçeli’nin üstü kapalı söz ve davranışlarının muhatabını anlamak için çaba harcamak zorunda kalıyor.

 Bahçeli’nin, 23 Nisan mesajındaki “Türk milletini yerel halk ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müfsit zihniyet” sözünün muhatabı açık değildi.

Muhalif medyada çoğunlukla, Bahçeli’nin bu sözlerle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i kastettiği yazıldı. Bazı haber sitelerinde de “MHP’li kaynaklar”a dayandırarak, Bahçeli’nin, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı kastettiği değerlendirmesi yapıldı.  

 Bahçeli ise sekiz gün geçtikten sonra o cümleyle “DEM’ciler ve yerel halk tabirini referans almış CHP’li bazı belediye başkanları”nı kastettiğini söyledi. Halbuki o günlerde Şimşek’in “Yerel halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor” sözü gündemdeydi. İmamoğlu ve Yavaş ise “yerel halk”tan tam üç yıl önce ve başka bir bağlamda söz etmişlerdi.

 Aslında Bahçeli’nin “tercüme” gerektiren söz ve davranışları olduğunda en doğrusu yine kendisine sormak. Gazeteciler bu fırsatı 29 Nisan’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sonrasında yakaladılar. Ancak sormak yerine Bahçeli ile anı fotoğrafı çektirmeyi yeğlediler.

 Elbette Bahçeli’ye sorulamamışsa, MHP yöneticileriyle konuşulabilir. Ama böyle bir durumda “kaynağı gizli” haber yazmanın gazetecilik ilkeleri açısından gerekliliği olamaz. Parti yöneticilerinin sözleri, isimleriyle birlikte haber değeri kazanır. Gazeteciyi kendi yanlışına ortak etmek isteyen politikacı adını gizleyerek demeç verir. 

Tek cümleyle: 

  • Muhalif medya, 5 yaşındaki Edanur Gezer adlı çocuğun Küçükçekmece’deki bir parkta açık unutulan su dolu çukura düşüp ölmesi vakasında İBB’nin sorumluluğunu sorgulamadı.  
  • Yeni Akit, şimdi de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait orduevlerindeki restoranlarda alkollü içecek servisi yapılmasına karşı kampanyaya başladı. 
  • Akşam’ın, gazetenin yazarı Taceddin Kutay’ın anlatımına dayanan “Küçük kıza çirkin taciz” haberi tek yanlıydı ve Kutay’ın kızını tacizle suçlanan kadın fotoğrafla teşhir ediliyordu. 
  • Hürriyet’in “NASA profesörü çiftin boşanma davasında 2. perde” haberinde kimliklerini belli edecek tüm veriler aktarılırken soyadlarını gizlemenin anlamı yoktu.  
  • Türkiye’nin “Hem kalitesiz hem daha pahalı” haberinde ülkemizde Avrupa’dan daha kalitesiz ürünü daha pahalıya satan kahve ve sos üreten iki çok uluslu şirketin isimleri eksikti. 
  • Yeni Yaşam’ın Adıyaman’da bir polisin, çalıştığı karakoldaki iki polisi öldürmesi haberine “Polis polisle çatıştı: 2 polis öldü” diye vermesi yanlıştı; çatışma olmamıştı.
  • İhlalin “yasal”ı” da olabilirmiş gibi Cumhuriyet internette habere “Boeing’in eski çalışanı: Şirket sayısız yasal ihlalde bulundu” başlığı atıldı. 
  • A Haber’in, “Otopsi fotoğrafları ilk kez A Haber’de” alt yazısıyla yayımladığı Cem Garipoğlu’nun parçalanmış cesedinin fotoğrafları, izleyenler için travmatik bir durumdu. 
  • ATV’de gösterilen “Muhteşem Yedili” filminde sigara ve dumanları blurlanmadı.
  • Halktv, Hürriyet’in “Türk mutfağına 4 yeni misafir” haberini alıntılarken kaynak vermedi.  
  • Cumhuriyet, Halktv ve Odatv, “Selman Öğüt’ün adı, Esenyurt Üniversitesi’nin sitesinden çıkarıldı” haberinde Serbestiyet’ten alındığını belirtmedi.  
  • Sözcü, birçok haber sitesi gibi “Ünlü çiftin oğlu cinsiyet değiştirdi” başlığı kullanmak yerine cinsiyetçi bir dille “…kadın oldu” başlığıyla yayımladı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]