Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Kılıçdaroğlu’ndan yanıt ve kurultay açıklaması

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendisi hakkında “yakın çevresi”ne dayanarak ve “kulis” olarak yapılan haber ve yorumlardan şikâyet etmesine değinmiştim. 

Gazetecilerin, Kılıçdaroğlu’nun tavrını öğrenmeye çalışmasının doğal olduğunu vurgulamış; “Kılıçdaroğlu, gazetecilerin önüne çıkıp soruları yanıtlasa ‘yakın çevre’ ve ‘kulis’ haberlerini yalanlamakla uğraşmasına gerek kalmaz; gazeteciler kaynağından bilgi almış olurdu” eleştirisini yöneltmiştim. Kılıçdaroğlu, eleştirimin geçen hafta yayımlanmasının ardından şu yanıtı gönderdi:

“24 Haziran 2025 tarihli Sözcü Gazetesi: Kılıçdaroğlu ‘Umarım, mutlak butlan çıkmaz ama olursa da partimi kayyuma terk edemem. Ben kabul etmesem kayyum gelecek. Kayyuma mı bırakayım?  Karardan sonra Özel ile oturur konuşuruz.’

Sayın Bildirici, düşüncelerimi öğrenmek ve tarafsız bir şekilde kamuoyuna aktarmak için soru yönelten gazetecilere mümkün olduğunca cevap veriyorum.

Haziran ayında açıkladığım ve haberi yapan gazetenin 8 sütunluk manşetinde yer alan,

bilgimin, fikrimin ve dahlimin olmadığı bir süreç ile ilgili soruya cevaben “Partimizi kayyuma bırakamayız” sözünden kasıt;

‘Kamuoyunda konuşulan şekliyle bir sonuçla karşı karşıya kalırsak, önceki dönem Genel Başkanlarımız, partimizin yetkili organları, milletvekilleri, il ve ilçe başkanlarımızla bir araya gelerek ortak akla başvurur ve bu sıkıntılı süreci dışardan bir kayyuma bırakmadan parti içinde el ele aşarız’ idi. 

Yapıcı ve iyi niyetli bütün eleştiriler için sizin şahsınızda herkese teşekkür ederim.”

Kılıçdaroğlu’nun yanıtında dikkat çektiği haber, Sözcü’nün internet sitesinde “Ankara'da koridorlarında en çok konuşulan Kılıçdaroğlu kulisi: 30 Haziran'da CHP'ye kayyum atanırsa ne yapacak?” başlığıyla yayımlanmıştı. Bu haber bir gün sonra da Sözcü’nün basılı nüshasında “Butlan çıkarsa geri dönerim” olarak kullanıldı.

Kılıçdaroğlu, bana gönderdiği yanıtta sadece Sözcü’deki habere atıfta bulunuyordu. Aslında Kılıçdaroğlu’nun, kendisini ziyaret eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve CHP Parti Meclisi Üyesi Engin Özkoç’un “Özgür Özel ile görüşmesi ve mutlak butlan kararına karşı birlikte hareket edilmesi” önerisine verdiği yanıtı içeren gelişmeyi o sabah önce İsmail Saymaz, Halktv.com.tr’de yazmıştı.

Ardından Ankara İl Başkanı Ümit Erkol’un, Kılıçdaroğlu’nu ziyaretiyle ilgili benzer içerikteki haber de Eray Görgülü imzasıyla Ekol TV’nin haber sitesinde yayımlanmıştı. Sözcü’nün haber sitesi de Ekol TV’nin haberini alıntılamıştı.

Bu haberlerin ortak özelliği, Kılıçdaroğlu’na atfen belirtilen cümlelerin gazeteci meslektaşlarımızın edindiği bilgileri içermesiydi. Kılıçdaroğlu’nun doğrudan yaptığı bir açıklamaya dayanmadığı için yine de şüpheyle karşılanmıştı o günlerde…

Anlaşılan Kılıçdaroğlu, haberdeki o ifadelerin kendisine ait olduğunu kabul ediyor ve halen de aynı görüşte. Artık mahkemenin “mutlak butlan” kararı vermesi durumunda Kılıçdaroğlu’nun yapacakları konusunda birinci elden bilgi sahibiyiz.

ABD gezisinin sansürlenenleri  

Anadolu Ajansı muhabirinin, ABD’ye giderken havalimanında düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği “Özgür Özel, Trump’ın oğluyla Gazze pazarlığı yaptığınızı iddia etti. Sizin düşüncelerinizi alabilir miyiz?” sorusu yanlıştı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan’ın, Trump’ın oğlu ile “Gazze pazarlığı” değil, Başkan Donald Trump ile randevu karşılığında THY’ye 300 Boeing uçağı alma pazarlığı yaptığını öne sürmüştü. Ancak iktidar medyası, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in Özel’e yanıtına ilişkin haberlerde Özel’in ne dediğine yer vermemiş, başka bir deyişle “sansürlemişler”di. 

Bu yüzden de Anadolu Ajansı muhabirinin “Gazze pazarlığı” diye yanlış sorması iktidar medyasının Erdoğan’ın yanıtını da yanlış şekilde yayımlamasına fırsat verdi.

Fakat bu yanlışı yapan AA muhabiri, Erdoğan’ın, “O da yanımızda mıydı? İnanmıyorsunuz bu tür şeylere değil mi?” sorusuna karşı doğru tavır aldı; “Biz size soruyoruz efendim” dedi. Bir muhabir olarak gazetecilik çizgisinden taviz vermeden sorusunu yinelemiş oldu.

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisiyle ilgili olarak iktidar yanlısı medyanın “sansürlediği” konulardan biri de TRT muhabirinin “Bahçeli’nin ‘TRÇ ittifakı’ (Türkiye-Rusya Çin) çağrısı ile ilgili neler söylersiniz?” sorusuna verdiği yanıttı. Erdoğan’ın şaşkın bir yüz ifadesiyle “Doğrusu ben bunu tam takip edemedim, hayırlısı olsun” sözlerine iktidar medyasında rastlayamadım. Erdoğan’ın ayaküstü verdiği bu yanıtın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hoşuna gitmeyeceğini düşünmüş olabilirler.

 Sansürlenen üçüncü konu da ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, Erdoğan’ın, “Trump’ın Ukrayna ve Gazze’deki savaşı bitiremediği” sözlerine verdiği alaycı karşılıktı. Rubio’nun, “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkeler, bizden bu işlere dahil olmamızı adeta yalvararak istiyor. Bu insanlar istediklerini söyleyebilir ancak günün sonunda bir şeyin halledilmesini istediklerinde Beyaz Saray’a geliyorlar” cümlelerini iktidar medyasını izleyenler öğrenemedi. Ömer Çelik’in muhalefeti eleştirdiği açıklamasıyla ilgili haberlerde bile Rubio’nun sözleri yoktu. 

 Ayrıca Erdoğan’ın New York’a vardığı gün, ABD’den ithal edilen otomobil, alkollü içecekler, kozmetik, pirinç, kâğıt ve tütün gibi ürünlere uygulanan ek vergiler kaldırıldı. Tabii iktidar medyası, ABD’ye yapılan bu jesti de Erdoğan’ın Trump ile görüşmesiyle ilişkilendirmedi.  

Yavaş’ın sözünü çarpıtan ortak başlıklar

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, konserler nedeniyle başlatılan operasyon sonrasında düzenlediği basın toplantısında “Konserle ilgili benim savunacak hiçbir şeyim yok, pahalı yapmışlarsa cezasını çekerler ama yapmamışlarsa aklanırlar” dedi. Akşam, A Haber, Sabah ve Takvim’in haber siteleri ise Yavaş’ın cümlesinin ilk yarısını alarak benzer başlıklar attılar:

“Mansur Yavaş’tan konser vurgunu itirafı: Savunacak hiçbir şeyim yok”

 Milliyet de “itiraf” yerine “yanıt” sözcüğü kullanarak, ortak başlık çalışmasına “Mansur Yavaş’tan konser soruşturmasına yanıt: Savunacak hiçbir şeyim yok” başlığıyla katıldı.

Böylece Yavaş’ın kendisinin konuyla ilgisi olmadığını anlatmaya çalıştığı cümlesini, suçluluğunu kabul etmiş ve itirafta bulunmuş gibi yansıtmış oldular. Bu kadar bariz çarpıtma karşısında gazetecilik etiğinden söz edemeyeceğim, bu artık vicdan ve ahlak konusu. 

Fakat CHP’li belediyelere yönelik operasyonlarda böyle ortak metinlere ortak başlıklar atan iktidar medyası, AKP’li sekiz il başkanının istifa ettirilmesini ya hiç görmedi ya da küçük haberlerle geçiştirdi. Sabah gazetesi “AK Parti temayül yoklamalarına başlıyor” diye il başkanlarının “mülakat”la belirleneceğini yazdı. Seçimsiz il başkanı belirlenmesi doğalmış gibi... 

Üzerine gidilmedi ama istifa ettirilen AKP il başkanları hakkında da bazı iddialar olduğu anlaşılıyor. Nitekim Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kartoğlu, 24 TV’deki programda Ankara’daki operasyonu değerlendirirken sözü AKP’deki istifalara getirdi:

“AK Parti’de de başladı o iş. Yani Ak Parti kendi içindeki sorunlu alanları temizliyor. Sorunlu kişileri, belediyeleri filan temizliyor. Ben geçen seneden beri bu tür soruşturmaların artık kol kesmeye varacak kadar, belki kafa kesmeye varacak kadar hani ilerleyeceğini duymuştum. Hani orada artık şeye bakılmayacak. Ya uyaralım arkadaşımızı falan filan. Uyarı yok ya, uyaralım diye bir şey yok. Şimdi yolsuzluğun uyarısı mı olur?”

Kartoğlu, konuşmasında AKP’nin daha önce de bazı belediye başkanlarını istifa ettirmesini de örnek vererek, bu yöntemi destekliyor; “Hani gerekçelerini saklı tutmak kaydıyla, hani herkesin de kafasında ne oluşursa artık yapılacak bir şey yok” diye ekliyordu.

Bu yanlış ve çifte standart içeren bir tavır. Kartoğlu, bir gazeteci olarak, suçun gizli kalmasını, gizli kapaklı yöntemlerle üzerinin örtülmesini savunmamalıydı. Gazetecilerin, suçlanan kim olursa olsun yolsuzluk ile rüşvetin üzerine gitmek, araştırıp topluma bilgilendirmekle yükümlü olduğunu unutmamalıydı.  

CHP’li belediyeler olduğunda üzerine gidip tüm iddiaları, hüküm içeren ifadelerle yayımlayacaksın; oklar AKP’ye döndüğünde “gerekçelerin saklı tutulmasını” savunacaksın! Hatta AKP’deki “temizliği” gazetende haber bile yapmayacaksın, bu olmaz! 

 Fotoğraflarıyla haberin önüne geçen gazeteci 

“Vatanın isimsiz ve adressizleri” manşeti, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Konya’daki garnizonu ile oradaki savunma sistemlerini konu alıyordu. Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Özay Şendir’in kaleme aldığı bu haber, içeride de iki tam sayfaya yayılmıştı.

 İlk sayfada Özay Şendir’in logo fotoğrafı dışında bir de askerlerle sistem başındaki birlikte çekilmiş fotoğrafı olduğu dikkatimi çekince iç sayfalara da baktım.  Bir sayfada altı fotoğraf vardı, beşinde Özay Şendir askerlerle yürürken, sistemlere bakarken vb. görünüyordu; öbür sayfadaki dört fotoğraftan ikisinde de yine Özay Şendir askerlerle gezerken ve HERİKKS sistemi önünde görünüyordu; bir de yazının başına Özay Şendir’in fotoğraflı imzası konmuştu.

Sanırsınız haberin ana unsuru Özay Şendir’in oraya gitmiş olmasıydı. Yine de 14 Ağustos’taki bu fotoğrafların üzerinde durmadım, bir kerelik bir yaklaşım olabilir diye düşündüm, yazmadım.

Fakat Milliyet’in 20 Eylül’deki “İşte Altay’ın kalbi” manşetinde de gazeteciyi haberin önüne çıkaran bu yaklaşım bir kez daha tekrarlandı. İlk sayfadaki beş fotoğraftan dördünde Özay Şendir, Altay tankına bakarken, BMC Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı ile tesiste gezerken görünüyordu; dokuzuncu sayfadaki beş fotoğrafın yine dördünde Özay Şendir, Tosyalı ile birlikte tesiste gezerken çekilmişti; ilaveten bir de imzalı fotoğrafı vardı Özay Şendir’in.

Bir genel yayın yönetmeninin yazılarını ve söyleşilerini kendi fotoğraflarıyla bezemesi medyamızda sık rastlanan bir uygulama değil. Benim bildiğim, bırakın genel yayın yönetmenini, hiçbir gazeteci yaptığı haberde bu kadar çok kendi fotoğrafını kullanmaz. Sadece orada olduğunu yansıtan bir, bilemedin iki fotoğraf olur bu tür haberlerde. Aslolan gazetecinin haberin önüne geçmemesidir. Özay Şendir ise haberin önündeydi, aktardıkları kendisinin gölgesinde kalmıştı.  

Tek cümleyle:

•18. Uluslararası İstanbul Bienali'nin açılış partisine katılan gazetecilerden ücret alan İKSV, Tuğrul Eryılmaz’ın T24’deki yazısında vurguladığı gibi “gazeteciliği değersizleştirme kuyruğuna girdi ve ‘gazeteci’ ile ‘müşteri’yi karıştırdı.”

•Hürriyet yazarı Fuat Bol, “İslam NATO’su mümkün mü” başlıklı yazısı “NATO bir güvenlik ittifakıdır; vaktiyle komünist blok ittifakı olan Varşova Paktı’na karşı kurulmuştu” cümlesiyle başlıyor; oysa NATO 1949 yılında, Varşova Paktı ise 1955 yılında kuruldu. (Rahmi Yıldırım)

•Gazeteci Emrullah Erdinç’in, Giresun’da bir kişinin bıçakladığı adam can çekişirken başında beklediği görüntüyü paylaşması şiddet pornosuydu; “...ne evini alabildi ne de para iadesi. Öfkeli mağdur, müteahhidi sokak ortasında bıçakladı” yazarak da şiddeti meşrulaştırıyordu. 

•Nefes, BirGün’den aldığı “Madendeki atık su taştı dereye karıştı” haberinde kaynağı yazmadı.

•Agos, Bianet, Cumhuriyet ve Habertürk sitelerinin “Murat Çalık hastaneye kaldırıldı” haberlerinin başlığı, avukatlarının haberde de yer alan “Hastaneye kaldırılmadığı, sadece rutin kontroller için hastaneye götürüldüğü” açıklaması ile çelişiyordu.

•Yeni Şafak, “K…dünya markası olma yolunda” başlıklı reklam metnini haber görünümü altında ve “Bu bir reklamdır” uyarısı koymadan yayımladı.

•Bir seramik firması, Akşam, Yeni Şafak ve Hürriyet’ten muhabirleri Bologna’daki Cersaie 2025 fuarına davetli götürdü; onlar da karşılığında firmayı öven haberler yazdı.

•Nejat İşler’in gecenin bir saatinde restoran önünde kendisini sıkıştıran magazin muhabirine küfürü elbette onaylanamaz ama gazetecinin tavrı ve o pozisyondaki soruları da yakışıksızdı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]