Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8932
Dolar
Arrow
34,0808
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9061
Altın
Arrow
2816,0000
BIST
Arrow
9.774

Çok gençsin bebeğim

Bu Pazar için bir konu düşünürken, sözlü sınava girmeden doçent olan şanslı akademisyenlere bir anımı anlatmak istiyorum.

Şanslı akademisyen diyorum, çünkü temel insan haklarına aykırı bir sınava maruz kalmadan doçent oldular.

Eski sınav nasıldı?

Üniversitelerarası kurulun atadığı beş kişilik jüri karşısında 2-3 saat süren bir sınava tabi tutuluyordunuz.

Ahiret sınavından çok daha zor olan bu sınav, birçok doçent adayının ruh sağlını bozmakla kalmadı, jüri üyeleri arasında da ciddi kutuplaşmalara yol açtı.

Şimdi sadece dosya üzerinden karar veriliyor adayın doçentliğine.

Bu basit değerlendirme süreci, akademisyenleri biraz gevşetti. Eskisi gibi emek vermiyorlar. Nasıl olsa sözlü sınav yok fikri, sahte ve yağmacı yayınların önünü açtı.

Ortalık çakma doçent doldu.

“Ovelokçu geldi hanım” misali, yaptığımız çalışmalardan yayın yapmak için bizi ziyaret eden “yayıncı geldi hocam” cılar türedi.

Neyse, eski sınav sisteminin geri geleceği söyleniyor.

Gelsin tabi ama benim şu anımı da okusunlar da öyle geri gelsin.

İlk “doçentlik sözlü sınavına” girdiğimde, uzunca bir değerlendirme yaptı jüri üyeleri. 3 saate yakın sürdü sınav.

Epey mücadele ettim. Sorulara aklım erdiğince yerinde cevaplar vermişim ki sınav uzun sürdü.

Ne sorsalar biliyorum.

Bildikçe sınav uzuyor.

Bilemeye kadar devam ediyorlar.

Zaman ilerledikçe, süre arttıkça, sorular saçmalaşıyor.

Beş kişilik jüriden üçü, çok iyi bir performans sergilediğimi ima etse de, en yaşlı üye sıfatıyla jüri başkanı ve diğer bir jüri üyesinin doktora hocası olması hasebiyle, raconu kesti ve başarısız olduğumu söyledi.

Yaptığım yayınların her ne kadar dünyanın en iyi bilimsel dergilerinde yayımlanmış olması, kaliteli oldukları anlamına da gelmediğini açık seçik beyan etti.

Hakemliğin eş-dost-akraba sistemi ile yapıldığı yerli dergilerde yayın yapmadığımdan, başarısız olduğumu da ekledi.

İlkinden kaldığım sözlü sınava sekiz ay sonra tekrar girdim.

Yine 3 saatlik uzun bir sınav.

Sorulara yine mantıklı cevaplar veriyorum.

Süre uzadıkça, sorular saçmalaşıyor.

Jüri üyeleri polemik yaşamaya başlıyor, soruların saçmalığıyla.

Doçentliğimi destekleyen bir jüri üyesinin gollük pasları, hem ortamı yumuşatıyor hem de bol bol adrenalin salgılamamı sağlıyor.

Doktora hocamla sorunu olan üye, gogılın bile error verdiği ortaçağ dönemi algoritma detayları soruyordu.

Neyse, sınav bitince beni dışarı aldılar ve kısa bir değerlendirme yaptılar.

Teknik Üniversitenin Taşkışla Kampüsünde, paravanlarla bölünmüş, yalıtımı olmayan çatı katında girdim sınava.

Yani içerde konuşulanları, dışardan çok net duyuyorum.

Sınavımın oldukça başarılı geçtiğini, duyduğum konuşmalardan anlıyorum.

Bu sefer doçent olacağıma inanıyorum derken, doktora hocamla sorunu olan bir üye, benim çok genç olduğumu, bu sefer de başarısız olmam gerektiğini ve bir sonraki sınavda geçmemi önerdi ve de ısrarcı oldu.

Etki alanını genişletmeye çalıştı.

En yaşlı üye sıfatıyla jüri başkanı olan hocayı yanına çekmeyi başardı.

Sınav sırasında gollük paslar atarak bana yardımcı olan çalışan jüri üyesi ise, benim son derece başarılı bir sınav verdiğimi belirttikten sonra, çok genç olan adayın, bir sonraki sınavda sadece altı ay daha yaşlı olacağını belirterek, diğer üç üyenin desteğini alarak “oy çokluğu” ile doçent oldum.

Çerçevesi ve süresi net olarak tanımlanmayan sınavlar, akademisyenler arasındaki itiş-kakış ve politik önyargıların müdahil olduğu bir sınava dönüşüyor.

Diğer yandan, sözlü jüriye girmeyen son dönem “şanslı doçentlerin”, geri geleceği söylenen “doçentlik sözlü sınavında” jüri üyesi olarak görev alması da tartışılmalıdır.

Üniversiteler arası kurula duyurulur.