30 yıldır akademide dirsek çürütüyorum. Yüksek lisans, doktora, araştırma projeleri, yurtdışı proje ortaklıkları, entelektüel ortam, hiçbir zaman durmayan kişisel gelişim, gençlerin enerjisi, evrimsel süreçteki hız.
Hepsi ve daha fazlası, tekrar hayata gelsem, hiç şüphesiz “yine akademisyen olurum” dememdeki ana etkenler.
Diğer bir sebebi de, Dünyanın en karakterli üniversitelerinden biri olan Anadolu Üniversitesinde çalışma şansı bulmam olabilir.
Neyse ana konumuz bu değil.
Yıllar içinde “nasıl bir eğitim modeli” olması gerektiği hakkında kafa yormam.
Allaha şükür ki, yetiştirdiğimiz öğrencilerin hemen hemen hepsi bir baltaya sap olmuş.
Sosyal medya takipleşmesinden kolayca anlaşılıyor.
Hepsi maşallah yemiş, içmiş, semirmiş.
Bol protein yüklendikleri, kırmızı yanaklarından ve armut göbeklerinden belli.
Şantiyedeki duruşları ve vücut dilleri, işlerine hakim olduklarının kanıtı.
Bakışlarındaki şahinlik doğru yolda olduklarının emaresi.
Hatta, hala görüştüğüm öğrencilerimden Bünyamin Ayar, Afrika bölgesinde projeler yönetirken, Güneş Bardakçı ve Hakan Karayel de Asya bölgesinde Amerikalılarla ciddi inşaat işleri yapıyor.
Ama o günden bugüne de çok şey değişti.
Biz değişimi ve dünyanın geleceği noktayı önceden kestirdiğimiz için, öğrencilerimizi yeni model bir eğitim sistemi ile yetiştirmeye çalıştık.
Sadece sınav notları ile değerlendirmenin dışında, özellikle dördüncü sınıfta kurduğumuz yakın ilişkiler ve yönlendirme teknikleri ile bu öğrencilerimiz ciddi başarılara imza attılar.
Daha da atacaklar.
Bu arada, ismi geçen ve geçmeyen öğrencilerimin, yeni aktivitelerimize sponsor olmayı unutmayacaklarını umuyorum.
Burada önemli olan zamanın ruhunu yakalamak.
Sadece ders çalışmak, sosyal ve duygusal zeka gelişimi ihmal etmek, iletişim kabiliyetini geliştirmeye gereken önemi vermemek, statik kalmak ve dinamik öğrenim süreçlerini ıskalamak, başarısızlığın en büyük nedeni olsa gerek.
Üniversite eğitimi boyunca, dünyanın sunduğu post eğitim olanaklarını es geçmek, sadece mukavemet, dinamik ve yapı statiği gibi derslere odaklanmak, başarı getirmiyor.
Sıradan olmak isteyenler için değil bu yazdıklarım.
Onlar ders notlarının içinde debelenmeye devam etsin.
İlle de birinci olacağım motivasyonu ile kendini avutsun.
Yazdıklarımız, Dünyaya entegre olmak ve gerçekten yaşamak isteyenler için.
Şairin dediği gibi, “herkes gerçekten ölür ama herkes gerçekten yaşamaz”
Biz gerçekten ölenler için değil, gerçekten yaşamak isteyenler için yazıyoruz bunları.
Bakın geçen ay ne oldu?
Üniversite sınavında derece yapmış, en iyi özel üniversiteye tam burslu girmiş, üstüne de bedavadan yemiş, içmiş, yatmış, kalkmış bir yeğenimin özgeçmişimi birkaç holding patronuna gönderdim.
İK ya ilettik dediler. Ne arayan var, ne soran.
Tekrardan kurcalamam gerekecek.
Ama yine geçen gün, Fas’li bir öğrencime, bildiği dillerde hazırlattığım ki 4-5 dil biliyormuş, özgeçmiş benzeri videoyu gönderdiğim holding patronları, anında bu öğrencinin telefon numarasını istediler.
Hemen işe almak istediler.
İşin özü, artık tüm çocuklar çok zeki. Teknik yeterlilikleri ve kabiliyetleri arasında belirgin farklar kalmadı.
Kim kimden daha zeki bilemiyorsunuz.
Üniversite sınavında ilk on bine giren ile ilk beş yüz bine giren arasında dramatik ya da kısa sürede kapatılmayacak bir bilgi ya da kabiliyet farkı yok.
Mamafih, ilk beş yüz binde olan, yeni dünyanın olanakları ile ilk sıralardaki rakiplerini hızlıca geçebilir.
Baba parası olmadan ki böyle bir baba kalmadı zaten, paylaşımlı iktisadi işletme modeli ile gittikleri ülkelerde, hem para kazanıp hem de kendilerini geliştirir.
“Work and Travel” ya da “Erasmus” gibi programları kullanabilir.
Aylık 45 yuroya tüm Almanya’yı gezebilir, 20 yuroya Londra’dan Riga’ya uçabilir ki bu paraya buralarda 1 kilo kıyma bile zor alırsınız.
Eğitimin bedava olduğu Avrupa üniversitelerinde eğitimlerine devam edebilir.
Böylece başka bir insan olurlar.
Dünyanın en büyük uluslararası firmalarında, çalışma ve kariyer yapma şansı yakalayabilirler.
Önceleri sadece birkaç bilinen iyi üniversite mezunları bu şansı yakalarken, artık en ücra köşedeki üniversite mezunu da bu şansı yakalama imkanına sahip.
Örnekler buraya yazamayacağım kadar çok.
Ama kriter belli.
Duygu transferi, iletişim kabiliyeti, bildiği diller ve tanıdığı kültürler, arkadaşları arasında öne çıkmasını sağlayan en önemli etkenler. Kırkpınar yağlı güreşlerinde Cazgırın Pehlivanlara bağıra çağıra söylediği gibi “Altta kaldım diye yerinme, üste çıktım diye sevinme” cümlesinin felsefesini hep aklında tut.
Kimse “ilk sıralardayım” diye sevinmesin, kimse de “son sıralardayım” diye üzülmesin.
Cesur olsunlar ve algılarını açık tutsunlar.
Unutmasınlar ki “herkes gerçekten ölür ama herkes gerçekten yaşamaz”
Karar sizin.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Arda Güler ilk 11'de var mı? Leganes-Real Madrid maçı ne zaman?
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kerem Aktürkoğlu Benfica - Estrela maçında olacak mı? İlk 11'de var mı?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Immobile Beşiktaş-Göztepe maçında ilk 11'de mi? Beşiktaş- Göztepe maçı ne zaman?