Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,4740
Dolar
Arrow
38,1378
İngiliz Sterlini
Arrow
50,4703
Altın
Arrow
4099,0000
BIST
Arrow
9.396

Kabusa dönüşen Şam rüyası

Uzun bacaklı İngiliz’in, ne zamandır kulaklarına fısıldadığı, masalsı gelecek elle tutulacak kadar yakın gibiydi. Arap dünyasının 400 yıllık Osmanlı egemenliğinden kurtulmasına sayılı günler kalmıştı. Tarih bir kez daha tekerrür edecek, Hicaz’dan Basra’ya, Bağdat’tan Musul’a, Kudüs’ten Şam’a tekmil Arap coğrafyası yeniden Haşimoğulları tarafından yönetilecekti. Topraklarında güneş batmayan Birleşik Krallık, donanmasıyla, ordusuyla, milyonlarca altınıyla arkalarında olduktan sonra Osmanlı da kim oluyordu.

Araplara gördürülen bağımsızlık rüyalarıyla,  Birleşik Krallığın ajandasında yazılanların birbirinden çok farklı olduğunun görülmesi için fazla beklenmeyecektir. İngiltere ile Fransa arasında yapılan, sonradan Rusya’nın da imzalayacağı Sykes – Picot  Antlaşması (1916) Arap dünyası için bambaşka bir gelecek tasarlanmaktadır! Arap yarımadasının dışındaki Arap coğrafyası, İngiltere ile Fransa arasında paylaşılmaktadır. Basra ve Musul gibi zengin petrol yataklarına sahip bölgelerin İngiliz nüfuz bölgesi olarak belirlenmiş olması, arslan payının kime düştüğünü göstermesi açısından dikkat çekicidir. 1917 Bolşevik devrimiyle Rusya’nın ittifaktan çekilmesiyle 1917 Ağustos’unda, İtalya’nın dahil olacağı Saint Jean de Maurienne Antlaşması ile yola devam edilecektir. Savaşın kaderinin belli olduğu 1917 Kasım’ında yayınlanacak Balfour Açıklaması adı verilen belge ile Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin yolu açılacaktır.

İki paragraflık yakın tarih anımsatmasının ardından esas konuya gelelim. Günümüz Türkiye’si, ulusal çıkarları esas alan devlet aklı yerine kişisel fantezilerle yönetilmenin çıkmazını yaşamaktadır. Emperyalizmin, bölgeye yönelik tarihsel çıkar hesaplarını dikkate almayan bir anlayışın, gerçeklikten kopuk düşlerinin ülkeyi karşı karşıya bıraktığı durum endişe vericidir. Sanki, Türk milletinin ölüm fermanı Sevr’i imzalayan Mütareke İstanbul’unun utanç verici diplomasi geleneği, Lozan’ı imzalayan Ankara’nın milli eksenli diplomasi geleneğinin yerine almış gibidir. Paris’in banliyösü Sevr’de, utanç anlaşmasının imzacıları Bağdatlı Hadi Paşa (Ayan), Rıza Tevfik ve Reşat Halis ( Bern Büyükelçisi ) hakkındaki yergiyi haksız bulanlar için kısa bir anımsatma yapalım: 

Heyet, konferans boyunca galip devletlerin temsilcileri tarafından alaya alınıp sürekli aşağılanacaktır. Önlerine konulan ölüm metnini, Vahdettin ve Damat Ferit’in talimatı doğrultusunda vicdanları ve elleri titremeden imzalayacaklardır! Heyetin İsviçre üzerinden ülkeye dönerken sergilediği tavır düşündürücü olduğu kadar utanç vericidir.  Türk Milleti ülkenin bağımsızlığı yolunda ölüm kalım savaşı verirken, Cenevre’deki utanç heyeti tam bir alışveriş çılgınlığı içinde ne görürse almakta terzilere elbise üstüne elbise ısmarlamaktadır! İnanmayanlar için, utanç imzacılarından Rıza Tevfik’in  anılarından ufak bir alıntı yapalım: “ Cenevre’de herkesi ayakta buldum. Paşa emretmiş, ‘mutlaka yarın gideceğiz, çabuk hazırlansınlar” demiş. Herkes telaş içinde idi. Çünkü satın aldıkları eşya bavullara sığmıyordu. Otelciye rica ettik. Bildiği dükkanlardan birisini açtırsın da büyük bavullar alalım diye…

Lozan referanslı, ulusal çıkar öncelikli, deneyimli, dengeli, öngörülü Cumhuriyet diplomasisinin yerini alan tulumbacı argosu, muhataplar tarafından ciddiye alınmadığı gibi, Türkiye’nin saygınlığına da büyük zarar vermektedir. Osmanlıyı çöküşe götüren süreci okumaktan aciz, gerçeklikten tümüyle kopuk Yeni Osmanlıcılık saplantısından bir an önce  kurtulmak ve yeniden 29 Ekim 1923’le simgeleşen kurucu felsefeye dönmenin zamanıdır. Hemen, şimdi, hiç vakit yitirmeden! 

Av. Hüseyin Özbek