17.yüzyıla damga vuran isimlerden biri de, Osmanlı sarayında oldukça önemli bir ağırlığı olan bir cinciydi. Cinci deyince elektrikçi gibi bir meslekten mi bahsediyoruz bilmiyorum ama iş ticarete gelince satılığa çıkarılmayan bir “olgu” kalmıyor. Bu yanıyla cincilik de böyle bir meslek işte. En azından bunu meslek haline getirip, buradan servet elde edenler ortaya çıkmış. Yazımızın ilerleyen satırlarında siz de bu duruma yakından tanık olacaksınız diye düşünüyorum.
“Cinci Hoca” adıyla da bilinen bu kişinin tam adı Hüseyin b. Mehmed b. Eş-Şeyh Karabaş İbrahim Efendi'dir. Safranbolu’lu “Hüseyin Efendi”den bahsediyorum. Gelin bu yazıda onun hayat hikayesine doğru kısa bir yolculuk yapalım. Zira onu incelemek, insanın din ile kurduğu çıkar ilişkisinin nerelere uzanabileceğini görmek açısından da ibret verici olacaktır.
Hüseyin Efendi ilk dini eğitimini aynı zamanda vaiz olan dedesi ve akabinde babasından alır. Zaten "büyü” ile tanışması da bu yıllara denk gelir. Nitekim babası Şeyh Mehmet Çelebi ona efsun ve sihirle ilgili bilgiler öğretir.
Sonra yıllar geçer ve Hüseyin Efendi eğitimini sürdürmek üzere İstanbul’un yolunu tutar. Yer Süleymaniye medreselerinden biridir. Parlaktır Hüseyin Efendi, kısa sürede öğrenciler arasında adı duyulur. Öte yandan sihir ve efsunla uğraşmaya devam eder. İşte bu durum medresedeki diğer hocalar tarafından hoş karşılanmaz, o kadar ki Hüseyin Efendi büyücülüğü bir kazanç kapısına çevirmiştir. Onun için medresede artık barınamaz hale gelir. Onun açısından tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
Peki, şimdi Hüseyin Efendi nereye gidecektir?
Sorunun cevabını o değil Saray verir. Medrese ne demek Hüseyin hoca artık sarayın gözdesi olacaktır. Buna sebep ise padişahın rahatsızlığıdır. Sultan İbrahim’in yaşadığı ruhsal hastalıklara çözüm bulunamayınca Kösem Sultan onu saraya davet eder. Namı diğer “Cinci Hoca” devletin en üst katındadır artık.
Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisi’ne göre sarayda öyle tesirli dualar okur ki, bu dualar Sultan İbrahim’i rahatlatır, iyi gelir ona. Hal böyle olunca devlet imkanlarını sonuna kadar kullanır, daha doğrusu kişisel hırs ve çıkarları için bütün olanakları zorlar. İlk olarak kendisine Mahmud Paşa Camii yanında dayalı döşeli bir saray inşa edilir. E sarayda yaşayan kişinin medrese tahlili sorulur mu artık! Sorulmaz ve o medreseden mezun olmadan okullara müderris/hoca olarak atanmaya başlar.
Fakat Cinci hocanın kudretli nefesini düşününce onu saray yerine medreselerde tutmak da mantıklı bulunmaz! Padişahın yanına çağrılır, “artık onun hocası olacaksın” denilir. Üstelik aldığı tek unvan hocalık da değildir; İstanbul kadılığı payesiyle Galata kadılığına tayin edilir Hüseyin Efendi.
“Tüm bu süreçlerde Şeyhülislam/hocalar ne yapıyor bu duruma itiraz etmiyor mu” sorunuzu duyar gibiyim. Haklısınız itiraz ediliyor ama dinleyen kim. Öyle yıllar vardır ki, iktidar konuştuğu anda bütün dinler susar, susmuyorsa nefesi kesilir, boynuna urgan geçirilir, katledilir. Yukarıda ifade edilen sorunun yanıt bulduğunu düşünüyorum. O vakit tam bu noktada dönemin vezirazamı Kemankeş Kara Mustafa Paşa’yı da anımsayalım.
Mustafa Paşa devrin önde gelen kimi isimlerince sevilmez, bunların arasında tahmin edileceği üzere Cinci Hoca da vardır. Şöyle ki Mustafa Paşa gelirleri arttırırken giderleri azaltmak üzere birtakım idari ve mali düzenlemeler yapmak ister. Fakat Valide Kösem Sultan, silahtar Yusuf Paşa, Hüseyin Efendi ve bazı isimler buna karşı çıkar. Ve Cinci hoca saraydaki nüfuzunu kullanarak 1644 yılında Mustafa Paşa’yı katlettirir. Sonra mı, adeta ödül alırcasına Anadolu Kazaskerliğine getirilir. Artık devletin adaleti ona emanettir. Bu arada hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları tabiri caizse arşı alaya yükselmiştir. Hakkındaki iddialardan dolayı sürekli görevden alınır ve eş zamanlı olarak aynı göreve dört defa –Kazaskerliğe- atanır. Nihai olarak 1646 bu görevden alınır ve önce İzmit’e sürülür, sonrada Gelibolu’ya gönderilir.
Onun için sonun başlangıcı ise Sultan İbrahim’in ölümü ile başlar. Nitekim onun arkasındaki güçtür İbrahim. Yeni padişah IV. Mehmed ise tahta çıktığında cülus bahşişi için kendisinden 200 kese altın/akçe talep eder. Fakat Cinci hoca bunu vermek istemez. Oysa kişisel serveti neredeyse Osmanlı hazinesi kadardır. Yıllar içerisinde rüşvet ve yolsuzluktan elde ettiği paralarla büyük bir servet edinmiştir.
Konumuza geri dönersek, istenilen parayı vermeyince önce hapsedilir Hüseyin Efendi. Akabinde üzerine kayıtlı malları müsaade edilir. Dahası cülus bahşişinin neredeyse tamamı ondan alınır. Öyle ki, Cülûs bahşişi olarak dağıtılan 1.958.400 duka altının 1.920.000'nin Cinci Hoca'nın parası olduğu belirtilmektedir
En nihayetinde Hüseyin Efendi İbrim Sancak beyliğine tayin edilir. Bütün bunların sonrasında böyle bir göreve tayin edilmesi elbette bir soru sebebidir. Bu sorunun cevabını ise yine İslam Ansiklopedisi verir: Bu tayinin sebebi onun manevi gücüdür; “Manevi gücünden çekinildiği için bu tayin gerçekleştirildi” denilir. Hüseyin Efendi ise daha yerine ulaşmadan yolda hastalanır ve Kırım hanının araya girmesi üzerine İstanbul’a geri döner.
Bütün bunlara rağmen kendi köşesine çekilip, kalan yıllarını huzur içinde geçirmeyi tercih etmez Cinci hoca. Aksine her gördüğüne mal ve paralarının gaspediliğini, padişaha onda birinin verilmediğini söyler. Sonra adamlarının sipahi ayaklanması bahane edilerek tutuklandığını belirtir. Ve nihai olarak bu sözler sarayda rahatsızlık yaratınca Hüseyin Çavuş tarafından katledilir Hüseyin Efendi.
Cinci Hoca, açık bir şekilde din üzerinden büyü, sihir satarak büyük bir servet edinmiş, saray içerisindeki işbirlikçileriyle de devlet katında yönetici konumuna yükselmiştir. O, inançlı bir ailenin içinde büyüyerek dini bilgilerini bir tacir gibi satışa çıkarmış ve inançlı olduğu halde suçu ve günahı günlük yaşamının bir parçası haline getirmiştir.
Cinci hoca geldiği yere büyü ve benzeri güçlerle gelmemiştir. O dini sömürü ve rant aracı olarak kullanarak, buna uygun bir ortam yaratarak, inancı ayaklarının altına alarak gelmiştir. Mühim olan bahsettiğimiz o rant zihniyetinin açığa çıkarılması ve insanları büyülenmeye hazır hale getiren toplumsal yapının ortadan kaldırılmasıdır. İşte o zaman ne büyü kalır ne de büyücüler. Tarih de bunu söyler, bugün de.
Çok Okunanlar

İmamoğlu davasının tarihi kulislerden sızdı!

Trump Erdoğan için neler yaptı?!

Enes Batur hakkındaki tarikat iddiaları sosyal medyayı karıştırdı

Gazeteler KKTC seçimlerinin sonucunu nasıl gördü?

Cinci hoca ve toplumların büyülenmesi

'İtibar suikastı' teyit edildi

Artık bunu yapana 200 bin TL ceza geliyor

Ersin Tatar hakkında soruşturma başlatıldı

Kıbrıs seçimlerine dair çarpıcı analiz

Kıbrıslı gazeteciden tepki çeken sözler