Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Cumhuriyetin ekonomi politiği: Nereden nereye?

Cumhuriyetimizin 102’inci yılını kutluyoruz. Ancak bugün, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden ve ideallerinden çok uzaklaştık. 

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu iddia, yeni bir devleti, Cumhuriyeti kurarken esas olarak toplumu 20. Yüzyıla taşımaktı. Cumhuriyetin ve devrimlerin hedefi, ümmetten millete, padişah kulluğundan anayasa karşısında yurttaşların eşitliğine ve özgür bireye dönüşme hamlesiydi. Çağdaş uygarlık seviyesini yakalamak ve aşmaktı 

İstiklal Savaşının Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü, İzmir’de Atatürk Heykelinin açılışında yaptığı konuşmada “Ordular İlk hedefiniz Akdeniz’dir” emrinin bir savaşı sonlandırma hedefi olmaktan ziyade büyük bir ekonomik hedefi olduğunu açıklar. Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un Lozan üzerine verdiği bir konferanstan alıntı yapalım.

Lozan’dan 10 yıl sonra. İsmet Paşa, İzmir’de Gazi Heykelini açıyor. Şöyle diyor. Akdeniz binlerce senelere göre medeniyet havzası. Ordular İlk hedefiniz Akdeniz’dir emri…  Bu ifade,  meydan muharebesinin neticesini ifade eden hedefi değil, Akdeniz siyasetinde ve Akdeniz medeniyetinde Türk milletinin layık olduğu yerimizi alma hedefidir. Türk milleti binlerce senedir var olan Akdeniz medeniyetinden uzaklaştırılmak istendi, milli mücadele ile Akdeniz’deki medeniyeti de geri almış oldu. Ben Lozan’a arkamda Akdeniz medeniyeti ile geldim.”

Cumhuriyet’in ve devrimlerin öncelikle üç temel kolon üzerine oturduğunu söyleyebiliriz.

Birincisi, yeni kurulan devletin yasal yapısının oluşturulması… Anayasa, hilafetin, şeri kanunların kaldırılması, medeni kanun, ceza kanunu, medreselerin kapatılması, eğitim birliği yasası, Latin Alfabesine geçiş, gibi ekonomik ve sosyal hayata ilişkin düzenlemeler, Cumhuriyetin üst yapı kurumlarının oluşturulmasının örneklerindendir.

Cumhuriyet inşasının ikinci kolonu, sanayi hamlesidir… Kapitülasyonların yırtılıp atılması, kendi kaynaklarına dayalı bağımsız ve planlı kalkınma modelidir.

Cumhuriyetin ve Aydınlanma Devrimlerinin üçüncü kolonu ise toplumu 20. Yüzyıla taşımaktır, Nüfusun yüzde 85’i kırsal kesimde yaşamaktadır. Köylüdür ama çiftçi değildir.  Devrimin amacı, Çiftçiyi Topraklandırma Yasası (Toprak Reformu) ve eğitim (Köy Enstitüleri) yoluyla, Cumhuriyet ile toplumu buluşturmaktır. Hedef, köylüyü çiftçi yapmak, ilkel tarımdan kurtarmak ve tarımda verimliliği artırmaktır. Bu üçüncü hamle maalesef karşı devrim tarafından engellenmiş ve Aydınlanma Devrimleri yarım kalmıştır. Bugün yaşadığımız sorunların kök nedeninin Köy Enstitülerinin kapatılması olduğunu söylemek, abartılı olmaz. 

Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Cumhuriyet Devriminin kurucu kadroları için ekonomi politikaların temel prensibi, kapitülasyonlardan kurtulmuş, kendi kaynaklarına dayalı planlı bir kalkınma modeliydi. Model, özel sektöre de yer veren devletçi bir ekonomik modeldi. Gazi Mustafa Kemal’in 1920 Eylülünde Büyük Millet Meclisine sunduğu meclis tarafından kabul edilen Halkçılık Beyannamesinde, TBMM’nin görevinin emperyalizmin ve kapitalizmin sömürücü politikaları ile mücadele etmek olduğu kayıtlardadır. 1922 yılı meclis açılış konuşması ve 1923 Türkiye İktisat Kongresindeki konuşmalarında da ekonomide devletçi politikalar izleneceğini vurgular. Modelde özel sektör de vardır ama ortada milli bir burjuva sınıfı, yeteri kadar sermaye birikimi ve bilgi birikimine sahip özel sektör de yoktur. 

1934 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hayata geçirilir. Sümerbank sanayinin, Etibank da madenciliğin kalesi olur.

Birinci Beş Yıllık sanayi Planı; Dokuma (pamuklu, yünlü kendir), Maden (demir, kömür), Selüloz (kağıt, karbon, selüloz, suni ipek), Seramik (şişe, cam, porselen), Kimya (Sülfirikasit, klor, sudkostik, süper fosfat) sanayilerini kapsıyordu. Sektör seçiminde ithal ikamesi amacıyla alınabilecek en hızlı sonuçlar etkili oldu. Bu sektörlerdeki ithalat, toplam ithalatının yaklaşık yarısını karşılıyordu. O dönemin şartlarında büyük bir hedefti. Yazının sonunda, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı 6 Nolu ekindeki haritayı sunuyorum. Harita dikkatle incelenirse, kalkınma hamlesinin ülkenin dört bir yanına dağıldığını, deniz ulaşımına verilen önemi göreceksiniz. Haritalar için, iktisat tarihçisi değerli dostum Dr. Serdar Şahinkaya’ya teşekkür ederim.  

Plan dönemi bitmeden işlerin umulandan daha başarılı ve hızlı gitmesi üzerine 1939’dan sonra yürürlüğe girecek İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanır. Buradaki hedefler ağır sanayi, yatırım malları sanayi, büyük enerji ve sulama tesisleridir. Ancak İkinci Dünya Savaşı çıkınca plan uygulamaya giremez. 

Ve elbette dönemin ifadesiyle “Şimendifer Siyaseti” önemlidir. Her sene kazma kürekle, ortalama 300 kilometre demiryolu yapılır. Cumhuriyet Osmanlı’dan 3714 km demiryolu devralır. Yabancı şirketlere ait bu demiryolları parası ödenerek millileştirilir, üstüne de 1939 yılına kadar 4645 kilometre demiryolu inşa edilir.  

İkinci haritada da; sadece devlet tarafından yapılan ve yapılacak fabrikalar değil, planlanmış kentler, Devlet Çiftlikleri, demiryolları ve köy enstitülerinin de Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini çok berrak bir şekilde göreceğiz. Ancak ne yazık ki karşı devrim, bu kalkınma hamlesini, eğitimi, kentleşmeyi, köylünün güçlü bir üretici olarak çiftçi olmasını engelledi.

Bağımsızlık, ekonominin kendi kaynakları ile gelişmesidir. Osmanlı gibi her cari harcama için borç alınmaktan kaçınılır. Bu dönemde sadece üç kez dış borca başvurulur. Ancak hiçbir borçlanma, ekonominin bağımsızlığına halel getirecek cinsten değildir. Birincisi Merkez Bankası’nın kurulması amacıyla İsveçli bir işadamından 10 milyon dolar alınır, bu parayla Merkez Bankası’nın kasasına 6 ton altın konur. Bu borç karşılığında kibrit ve çakmak taşı ticareti 25 yıllığına verilir. İkincisi, sanayi planında yer alan fabrikaların makineleri ve tezgahları için Sovyetler Birliği’nden alınan 8 milyon dolardır. (16 milyon Türk Lirası) Bu anlaşma tarihte ilk kliring (takas) anlaşmasıdır. Borç Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı ile ödenir. Üçüncü borç ise Karabük Demir Çelik Fabrikası için İngiltere’den alınan 2 milyon 745 bin Sterlindir. (17 milyon TL). Bu borç da yine Türk ihraç ürünleri ile ödenir. Lozan’da  Osmanlı Gümrük Rejiminin 1928 sonuna kadar geçerli olması kabul edilmişti. Yeni gümrük rejiminin yürürlüğe girmesiyle, 1928 yılından sonra 1929-1947 yılları arasında genç Cumhuriyet, hiçbir zaman dış ticaret açığı vermemiş hep dış ticaret fazlası vermiştir. 

Cumhuriyet kadrolarının bir diğer temel prensibi, denk bütçe-sağlam para politikasıdır. Atatürk döneminde bütçe 1925-1926 (İç isyanlar Şeyh Sait gibi nedenle) ve kuraklığın olduğu 1930 ve 1932 yılları hariç, 1939 yılına kadar fazla vermiştir. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Kadrolarının ekonomi politiğini kısaca şöyle özetleyebiliriz.

Hedef çağdaş uygarlık seviyesidir. Bu seviye sabit değildir, sürekli gelişim içindedir. O nedenle akıl ve bilim önemlidir. Bilimin ışığındaki gelişmelere paralel olarak sürekli devrim esastır.  

 İktisadiyat-Maarif-Nafia (Ekonomi, eğitim ve kentleşme-bayındırlık-demiryolları) birbiri ile paralel gider. Ekonomik bağımsızlıktan ödün verilemez. Devletçi karma ekonomik model esastır. Öz kaynaklara dayalı, planlı kalkınma ve adil bölüşüm (Halkçılık ilkesi) esastır. Sağlam para denk bütçe politikası uygulanır. Köylü milletin efendisidir sözünün arkasında büyük bir tarımsal kalkınma ve toplumsal dönüşüm iddiası ve hamlesi vardır. Ne yazık ki devrimin bu ayağı yarım kalmıştır. Ve yine ne yazıktır ki, ekonominin bağımsızlığı, kendi kaynaklarına dayalı olarak planlı sanayileşme modeli de, 1947 yılından itibaren terk edilmiştir. 

Bugün geldiğimiz yer özetle şöyledir. 

Ekonomi borç batağına saplanıp kaldı. Dış borç bulunmadan ekonomide çarklar dönmüyor. Ekonomideki bağımsızlığın kaybıyla birlikte dış politika da, karar alma sürecinde emperyalist devletlerin ağırlığı hissediliyor. Ülke kaynakları toplumun refahını artıracak kalkınma için değil, bir avuç kişinin zenginliği için harcanıyor. Bunun sonucu olarak, nüfusun yüzde70’i yoksulluk sınırı, yüzde 15’i açlık sınırının altında yaşıyor.

Cumhuriyet devrimlerinin hedefi, Osmanlı döneminde orta çağda kalmış Türk toplumunu, padişah kulluğundan özgür bireylere dönüştürmek, ümmetten ulus devlete geçmek, toplumu 20’inci yüzyıla taşımaktı. Bugün 21’inci yüzyılın ilk çeyreği geride kaldı. Bırakın 20’inci yüzyıla girmeyi eğitim sistemi ve toplumsal çürüme ile birlikte hızla orta çağ karanlığına sürükleniyoruz.

Çağdaş uygarlık seviyesini yakalamak ve aşmak için kurgulanan bağımsız ve planlı kalkınmayı önceleyen ekonomi politikten sonra bugün geldiğimiz ekonomi politiğin tek cümlelik özeti ise çok can yakıcı: 

“Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin.”