Ekonomide 1 çeyrek 3 ay olarak tanımlanır. Bu üçer aylık döneme göre ekonomik göstergeler değerlendirilir. Türk ekonomisi son 21 çeyrektir ( 7 yıldır) art arda büyüyor. Ekonomide kriz, ekonominin durgunluğa girmesi olarak tanımlanıyor ve teknik olarak ekonomik krizden söz edilebilmesi için iki çeyrek üst üste milli gelirin (GSYH) küçülmesi gerektiği söyleniyor. Bu kadar sığ bir bakışa itirazım var. Konuya salt büyüme verileri açısından bakarsak Türkiye’de ekonomik kriz yok mu diyeceğiz?
Türkiye’de çok ağır bir bölüşüm krizi var. Açlık ve sefalet yaygınlaşıyor. Yazının sonunda buna tekrar değineceğim ama sorun sadece gelir dağılımı ile sınırlı değil. Türkiye’de ekonomi, gelecekte daha ağır sorunlar (krizler) yaratacak şekilde bozuluyor.
Büyümenin yanı sıra, enflasyon, işsizlik, dış açıklar ve bütçe açıklarını da birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Ekonomi büyüdükçe, Türkiye’nin dış açığı ve borçluluğu büyüyor. Ekonomi büyüyor ama işsizlik azalmıyor. Aksine geniş tanımlı işsizlik artıyor. Bu nasıl bir büyümedir?
Bir de genel bir ekonomi teorisiymiş gibi “Ekonomik büyümeden fedakarlık etmezsek, enflasyonu düşüremeyiz” gibi bir bahane uyduruyorlar. Üstelik bu bahaneye muhalif kesimden bazı iktisatçı arkadaşlar da destek oluyorlar.
ENFLASYON VE BÜYÜME PALAVRALARI
“Ekonomik büyüme varsa enflasyon olur ya da enflasyon dizginlenemez” lafı kocaman bir palavradır, şehir efsanesidir. Şişen bir büyüme yerine, kaynakları hoyratça yandaşlara dağıtmadan, planlı bir kalkınma modeli kurarsan, enflasyon da yaratmazsın, ekonomin de büyür, toplumun refah düzeyi de artar. Türkiye’den iki dönem hatırlatalım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemi… Yıllık ortalama büyüme yüzde 9’lar seviyesinde. Enflasyon sıfıra yakın.
1965-1971 dönemi… 1961 Anayasası ile Devlet Planlama Teşkilatının yeni kurulduğu dönem. Başbakan Süleyman Demirel… Yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 7.5, enflasyon yüzde 5…
Bir de Çin’e bakalım. 2000 yılından bu yana yıllık yüzde 10’lar seviyesinde büyüme. Ortada patlayan bir enflasyon var mı?
TARIMSIZ VE SANAYİSİZ BÜYÜME Mİ OLUR?
Türkiye’de büyümenin kalitesi yok… İnşaatla büyüme olmaz. AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllara bir bakalım. 2004 yılı sonu… Tarımın milli gelir içindeki payı yüzde 11.6. Bugün yüzde 5.8… 20 yıl içinde tarımın milli gelir içindeki payı yarı yarıya azalmış. Oysa tarım stratejik bir sektör. 2000’li yıllarda tarımda kendine yeten ender ülkelerden biri idik, şimdi antik dönemden beri bu topraklardan çıkan mercimeği ithal eder hale düştük. Tarımda plansızlığın yanı sıra su yönetimindeki vurdumduymazlık sonucunda, açlık ve kıtlık riski göz ardı edilemez.
Tarım geriledi de sanayinin payı mı arttı? 2004 yılında sanayinin milli gelir içindeki payı yüzde 29.7 idi, şimdi yüzde 19.7… Siz bu üretim yapısı ile bu eğitim yapısı ile bu hukuk yapısı ile bu “saldım çayıra mevlam kayıra” ve ahbap çavuş ilişkilerinin egemen olduğu piyasa yapısıyla hangi ekonomik büyümeden söz ediyorsunuz?
Ekonominin çarklarının dönmesi için yeteri kadar dış kaynak üretemiyoruz. Beşeri sermayemizin de (eğitim ve insan), sermayenin teknolojik seviyesinin de kısa vadede yeteri kadar dış kaynak üretme şansı çok düşük. Dış kaynak için artık sömürge ekonomisi türü bir yapıya dönüşüyoruz. Ekonomideki çarkları döndürmek için madenler, nadir toprak elementleri ve kıyıların satılmasına geldi sıra.
NÜFUSUN YÜZDE 1’İNE ÇALIŞIYORUZ
Bu yapıyı hatırlattıktan sonra ekonomideki büyümeyi ve yaşadığımız bölüşüm krizini daha net anlayabiliriz. Tarımsız ve sanayisiz büyümeye hormonlu büyüme diyorduk. Ben artık ona zehirli büyüme diyorum. Çünkü büyüdükçe toplumun refahı artacak yerde, tam tersine ülkenin dış borcu artıyor. Toplumun geniş bir kesiminin borcu artıyor. Yoksullaşıyor. Bu büyümeden nüfusun sadece yüzde 1’i pay alabiliyor. Aşağıdaki tabloyu inceleyelim.

Özellikle 2021 yılı Ekim ayından sonra uygulanan para ve faiz politikaları sonucunda toplumda yoksullardan en üst gelir grubuna doğru müthiş bir servet transferi yaşandı. Paris Ekonomi Okulu’nun hazırladığı Dünya Eşitsizlik Raporu veri tabanına göre (The World Inequality) Türkiye’de nüfusun en yoksul yüzde 50’si toplam servetin yüzde 4’ünü alırken, 2023 sonunda toplam servetleri yüzde 2.8’e gerilemiş. Orta gelir gurubunun serveti yüzde 33.3’ten yüzde 28.8’e düşmüş. Ama işin en ilginç tarafı en zengin yüzde 9’un da serveti yüzde 34.2’den yüzde 33.3’e gerilemiş. 86 milyon kişi, nüfusun yüzde 1’ine çalışmış. Ekonomi büyümüş, sadece nüfusun yüzde 1’inin serveti artmış. Yüzde 28.5’ten yüzde 35.1’e yükselmiş.
Bu tablonun arkasında toplumun büyük bir kesimini sefalete sürükleyen emekli aylıkları ve ücret politikaları yatıyor. Bu tablonun arkasında çiftçiyi tarlasını ekemez hale getiren tarım politikaları bulunuyor. Bu tablonun arkasında halkı yok sayan üst gelir grubunu kollayan para ve maliye politikaları yatıyor. Bu tablonun arkasında çöken eğitim sistemi yatıyor. Bu tablonun arkasında çürüyen toplumsal ahlak yatıyor.
Çok Okunanlar
Uyuşturucu ve grup seks iddialarının arkasında iktidar savaşı mı var?
Uyuşturucu ve grup seks skandalının perde arkasını anlattı...
Asgari ücret için kulislerde konuşulan rakam sızdı!
Basit bir davada bunlar oluyorsa varın gerisini düşünün!..
Nevşin Mengü'den meslektaşı Ersoy'la ilgili suçlamalara çarpıcı yorum
Gaziantep soygunu-3 'Türk sokağı manzarası!'
Lüks otomobil kamyona ok gibi saplandı
Marmara için endişe yaratan deprem uyarısı
ABD, Belarus’a yönelik potasyum yaptırımını kaldırdı
Üç büyük market birçok ürünü geri çağırdı