Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Ekonomiye sonra bakarız, eğitime dikkat

Türkiye; ekonomiden toplumsal ahlaka, ordusundan yargısına, eğitimden sağlığa, tüm devlet kurumlarında, her alanda çoklu çürüme ve çöküş içinde. Bu sorunlar yumağı içinde seçmenin önceliği farklı, AKP Genel Başkanı-Cumhurbaşkanın önceliği farklı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önceliği farklı… Kendimizi günlük olaylar ve siyasetten soyutladığımızda Türkiye’nin güvenliği için ortaya çıkan öncelikler farklı. Buyurun bir gündem öncelikleri mukayesesi yapalım.  

Ekonomideki kötü siyasal tercihler, kötü yönetim, yolsuzluklar, soygun düzeni ve sığınmacıların neden olduğu sorunlar, 31 Mart yerel seçimlerine kadar seçmenin pek de umurunda değildi. Bu sorunlar az sayıda seçmenin derdiydi. Onlar da oylarını gönüllerince değil, “tıpış tıpış” vermek zorunda kalıyorlardı.

Berbat ekonomi yönetimi batağa saplandıkça ve soygun düzeni azıttıkça, gelir dağılımı iyice bozuldu, sefalet öyle bir yaygınlaştı ki, “boş tencere” iktidarı “ikinci parti” haline getirdi.

Seçmenin şu anda birinci öncelikli gündemi hayat pahalılığıdır. Ve yine seçmen çoğunluğunun, 10 yıldan fazla bir süredir ülkenin bekası için tehdit olarak görmediği sığınmacılardır. Sığınmacılar onlar için hala “beka sorunu” değildir ama bu kez “aşına ve işine” tehdittir. 

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görünürdeki gündem önceliği, yeni anayasa yapmaktır. Zaten uymadığı, pratikte kendisini sınırlamayan anayasanın nesini değiştirmek istiyor. Benim ve benim gibi düşünenlerin bulunduğu yerden baktığımızda niyet; anayasadaki laiklik ilkesi ile üniter devletin, bölünmez bütünlüğün taşıyıcı sütunu olan Türk Milleti kavramını ortadan kaldırmak gibi görünüyor. “Anayasa değişikliği” değil, “Yeni Anayasa” yapmaktan söz ediyoruz. 

“Anayasa Değişikliği” dersen, değiştirilemez dört maddeye dokunamazsın. Ama “Yeni Anayasa” dersen, ilk dört maddeyi tarihe gömersin. 

Bu meclisin bırakın yeni anayasa yapmayı, Anayasa değişikliği yapmaya bile yetkisi ve hakkı yoktur, kalmamıştır. Muhalefet partilerinin bu tartışmaya girmeleri bile laik ve üniter devlet yapısına yönelik verilecek büyük bir taviz olacaktır. 

CHP’nin ve Özgür Özel’in gündemine gelelim. Özel, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı ile görüşmeyle ilgili olarak "Erdoğan'ın gündemine hapsolmayacağız. Ben gittiğim yerde milletin sıkıntısını, derdini anlatacağım” diyor. 

Muhalefetteki siyasetçilerin, başta 31 Mart seçimlerinin birinci partisi CHP ve Genel Başkanı Özgür Özel’in hayat pahalılığını gündemde tutmaları, hem doğaldır hem de gereklidir. Lakin burada hemen “Yetmez ama Evet” değil de, “Evet ama Yetmez” diyelim. 

Millet, en büyük sıkıntısı açlık ile uğraşırken genel olarak ülkeyi derinden etkileyen sorunların farkında bile olmayabiliyor. Siyasi lider, dediğin sadece milletin sıkıntılarını görüp onu dile getirmek, çözüm önermek ve onun arkasından gitmekle olmaz. Yanı sıra, ülkenin kurtuluşu, bekası, huzuru, güvenliği, refahı, kalkınması için millete önderlik etmekle olur.  Lider, milletin, toplumun peşinden giden değil, onu peşine takandır. 

ORTA ÇAĞA DOĞRU TAM YOL GERİ…

Ekonomiden önemli bir gündemimiz var. Millet henüz farkında değil. Ne yazık ki siyaset kurumunun da farkında olmadığını görüyoruz. Eğitimde müfredat değişikliği…

Bir iktisatçı olarak şunu kesin olarak söyleyebilirim. Türkiye’nin ekonomide büyük sıkıntıları vardır. Ancak ekonomiden önce, bugün için yarınlara ertelenemeyecek ve sürekli gündemde tutulacak iki madde vardır. Bir tanesi milletin de yeni yeni farkına vardığı sığınmacılar meselesidir. Bu konuyu başka bir yazıda ele alırız. En önemlisi eğitimde karşı devrimin sessiz sedasız yürürlüğe sokmak üzere olduğu öldürücü darbedir.  

AKP iktidarının 22 yılda eğitimi ne hale getirdiği ortada. Dindar ve kindar nesil yetiştirme adına eğitim kalitesini düşürdü, mesleksiz niteliksiz analitik düşünceden uzak bir kuşak yetişti. İmamlar ve tarikatlar ana okullarına kadar girdi. Yetmedi şimdi yeni bir hazırlığın peşindeler. Seçim sonrası bir taraftan geçim sıkıntısı bir taraftan yeni anayasa tartışmaları arasında, eğitime ve Türkiye’nin geleceğine çok ağır ve öldürücü bir darbe vurulmak üzere… 

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” adıyla duyurulan yeni eğitim müfredatı taslağının eğitimle, bilimle uzaktan yakından ilgisi yok. Türk çocuğu ve gencini 21. Yüzyıldan koparıp orta çağ karanlığına atmak üzere planlanmış. Eğitimcilerin ifadesine göre, özgür ve çağdaş bir insan yerine, Siyasal İslama mürit yetiştirme amacı göze çarpıyor. 

Çocuklarımız ve gençlerimiz; ulus bilincinden, cumhuriyet yurttaşlığının her alanda eşitliği bilincinden koparılacak. Yeni nesil; düşünmeyen, merak etmeyen, mesleksiz, milletin özgür bireyleri yerine, sultana biat eden ümmetin kulları gibi yetiştirilecek.  

Dün 12 Punto’da değerli dost Taner Bildik yazdı. Tekrarda yarar var. Müfredat hakkında kısa bir bilgi:

4’üncü sınıftan 12’inci sınıfa kadar her yıl, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, 5’inci sınıftan 11. Sınıfa kadar her yıl Peygamberimizin Hayatı Dersi, yine 5’inci sınıftan 11’inci sınıfa kadar Kuran-ı Kerim Dersi var. 

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi ise 8’inci ve 12’inci sınıflarda görülecek. Beyinler iyice yıkandıktan ve genç nesil cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirildikten sonra…

SEFALET VE KÖLELİĞE GİDEN YOLLAR

Evet, Türk milletinin birinci derdi geçim sıkıntısıdır. Sefaletin ve açlığın hüküm sürdüğü bir ülkede milletin birinci derdinin bu olması doğaldır. Daha beteri savaş halidir. Bir iktisatçı olarak Türkiye’nin ekonomideki en önemli sorunlarından bir tanesi olarak AKP iktidarı döneminde kalıcı bir batağa dönüşen cari açık (dış açıklar) ve dış borç sorununu çok önemsiyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ürettiğinden fazlasını tüketen toplumlar, önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini kaybederler. Cari açık, ürettiğinden fazla tüketip borçlanmak demektir. Kalıcı hale gelen cari açık, Türkiye’nin bağımsızlığına mal olur ve topluma sefalet ve kölelik getirir. Ama daha beteri, insan açığıdır.

Din referanslı eğitim sistemi, ülkelerin en önemli kaynağı beşeri sermayenin verimliliğini düşürür, niteliksiz hale getirir, insan açığına neden olur. İnsan açığı,  cari açıktan da beterdir. Hem sefaleti ve köleliği, hem de orta çağ karanlığını getirir. Nüfusun yüzde 80’ini yoksulluk sınırının altında. Bu nüfusun, devletin dışında çocuklarına iyi eğitim verme olanakları yok. Bu nüfusun çocuklarının tamamı, bu eğitim sistemi ile birlikte ömür boyu, yurttaşlık bilinci ve insan haklarından habersiz, antik dönem ve orta çağ köleleri gibi aç ve sefil yaşayacaklar. 

Muhalefet elbette milletin birinci derdini sürekli gündemde tutacaktır. Ama siyasal liderlik ve önderlik, halkın kuyruğuna takılmak değil, kitleleri peşinden sürüklemeyi gerektirir. Özel’in Cumhurbaşkanı ile yapacağı görüşmeden ne beklediğini bilmiyorum. Özel, “Gündemimizde erken seçim yok” diyerek AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük bir fırsat yaratıyor. Ben Cumhurbaşkanın önümüzdeki dönem neler yapabileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Bu da bir başka yazı konusu olsun.   

Hiç zaman kaybetmeden, öncelikle bu eğitim ve sığınmacı konusunu çözmek ve elbette ekonomideki çöküşü önlemek için acilen erken seçime ihtiyaç var. Bir taraftan erken seçimi gündemde tutmak, diğer taraftan da karşı devrimin öldürücü eğitim hamlesini savuşturmak durumundayız. Acilen her zeminde; mecliste, meydanlarda, sokaklarda demokratik yollarla Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlığı ile hazırladığı müfredata, çok güçlü bir “Hayır” kampanyası başlatılması gerekiyor. İşçi sendikaları, odalar, barolar ve laik cumhuriyete inanan tüm sivil toplum kuruluşları ile birlikte karşı devrimin bu büyük saldırısına direnmek, bu direnişi örgütlemek ve bu müfredat değişikliğini önlemek, başta ana muhalefet partisi olmak üzere her yurtseverin birinci öncelikli gündemi olmalı diye düşünüyorum. Eğitimdeki bu öldürücü darbeyi, eğitim alanındaki sendikalar ve bir avuç gazeteci dışında kimsenin görmemesi çok üzücü.