İktisatçıların görevi, yurtta ve dünyada her alanda olan biteni izleyip geleceğe yönelik öngörülerde bulunmaktır.
Türkiye, tek adam rejimi nedeniyle öngörü yapmanın zorlaştığı bir ülkedir.
Tek adamın her geçen gün otoriterliğini artırması, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı kavramlarının anlamını yitirdiği bir ülkede siyasi istikrardan da, ekonomik istikrardan da söz etmek mümkün değil.
Hukuk ve demokrasi alanında yapılan sivil darbenin ekonomideki ilk üç günlük faturası çok ağır oldu. Ama üzülerek söylemeliyim ki, fatura giderek kabaracak. Bu yazı kaleme alındığı sırada Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları, gözaltındaydı. Mahkeme tutuksuz yargılama kararı verirse olaylar biraz sönümlenebilir ancak ekonomideki kayıplar geri gelmez. Ekonomide yine ağır fatura ödemeye devam ederiz. Örneğin döviz kurundaki artışın enflasyonu tetiklemesi, önümüzdeki hafta akaryakıt fiyatlarına yeni zamlar gelmesi, enflasyonun yükselmesi, milletin sırtındaki faiz yükünün yükselmesi gibi bedelleri önümüzdeki dönem ödeyeceğiz. Bundan kaçış ve geri dönüş yok. Eğer tutuklama kararı çıkarsa, bunun ekonomiye bedeli, burada yazamayacağım kadar ağır olur.
18 aydır tek bacaklı dezenflasyon politikası uygulanıyordu. Bu politikanın eksikliklerini defalarca, yazdık ve anlattık. Sadece faizi yüksek tutup döviz kurunu baskılamayla olmaz diye uyardık. Yanına maliye politikasını koyun, bütçe harcamalarını kısın, vergi almadığınız kesimlerden vergi alın dedik. Nüfusun yüzde 80’i yoksullaştı. Emeklinin, işçinin, çiftçinin alım gücü düştü. Onların talebi ile değil nüfusun en üst yüzde 20’lik kesiminin enflasyonist talebi ile uğraşın dedik.
Sadece yüksek faiz, sıkı para politikası ve baskılanmış kur politikası izlediler. Eksik de olsa, yetersiz de olsa enflasyonda baz etkili düşüşler yaşandı. Mehmet Şimşek ve Merkez Bankasının yeni yönetimi, işleri 2023 yılının ortasında devraldı. Eylül 2023’te TÜİK’in yüzde 61, ENAG’ın yüzde 130 olarak ölçtüğü enflasyon, dar gelirlilerin, emeklinin, işçinin boğazı sıkılarak TÜİK’de yüzde 39’a ENAG’da yüzde 80’e düştü. Bu düşüşler yetersizdir, fiyatlar artmaya devam etmektedir ama yine de yüzde 39 yüzde 61’den, yüzde 80 de yüzde 130’dan iyidir.
Bu politikalarla Merkez Bankası döviz rezervi biriktirirken Türk halkı ayrıca yurt dışından gelen sıcak paraya da ağır bedeller ödedi. Rakamlara boğmayacağım. Meraklısı için yazının en sonuna bir tablo ekleyeceğim. Ama kısaca şunu söylemeliyim. Türk halkı AKP döneminde her yıl sıcak para için yurt dışına 10 milyar dolar civarında faiz ödüyor. AKP dönemi ortalaması her yıl portföy yatırımlarına yüzde 39, mevduat-krediye yüzde 32 faiz ödedik. Dünyada doların getirisinin yüzde 4-5’ler seviyesinde olduğunu düşünürsek ne derece ağır bir sömürüye katlandığımız ortaya çıkıyor.
Ne karşılığında? iktidar bol döviz bulsun, ithalat yapsın, Merkez Bankası döviz rezervi biriktirsin diye. Son 18 ayda ufak ufak gelen carry trade dedikleri sıcak para yaklaşık 30 milyar dolardı. Bu para için millet bu kadar fedakârlık yaptı. 18 ayda gelen 30 milyar doların 23 milyar doları, yüzde 75’i üç günde gitti.
BORSAYA AĞIR DARBE
Borsa, bir yıldır yabancı yatırımcının yolunu gözlüyordu. Son iki haftada rekor girişler olmuştu. Getirdikleri paranın haftası dolmadan sivil darbe yapıldı. Borsa üç günde yüzde 16 değer kaybetti. Bankacılık hisselerindeki kayıp yüzde 26’yı buldu. Gelen yabancılar çekip gitti. Borsada yabancıların 35 milyar dolar değerinde hisse senedi stoku vardı. Ne kadarının gittiğini Merkez Bankası istatistiklerinden Perşembe günü öğreneceğiz. Borsadaki şirketlerin piyasa değerinin yaklaşık 50 milyar dolar gerilediği söyleniyor. Son bir haftalık işlem hacmi 807 milyar lira. Kayıp yüzde 16… Yaklaşık 130 milyar lira… Dolarla ifade edersek, son üç günde ellerindeki hisselerini satanlar 3 milyar 400 milyon dolar kaybettiler. Ellerinde tutanların henüz reel bir kaybı yok. Bu tür panik ortamlarında alınan her türlü karar yanlış da olabilir, doğru da olabilir.
REZERVLERİN YÜZDE 40’I UÇTU GİTTİ
Olaylar patlak vermeden 14 Mart haftasında Merkez Bankasının brüt rezervleri 171 milyar dolar, Swap hariç biriktirdiği net rezervler 65.4 milyar dolardı. Para piyasasını izleyen uzmanlar, sadece üç günde 25-26 milyar dolara civarında döviz rezervinin yakıldığını söylüyorlar.
Anlamı şu… Türk halkının boğazı sıkılarak, fedakarlıklara katlanılarak biriktirdiği net rezervlerin yaklaşık yüzde 40’ı bir kişinin ihtirası uğruna yakıldı.
Bunun sonunun nereye gideceğini henüz bilmiyoruz. Burada esas soru şu: Türk Lirası mevduat sahipleri, para piyasası fonlarına yatırım yapanlar ve şirketlerin olası döviz talebi ne olur? Çeşitli senaryolara göre bu soruya yanıt aradım. Bu senaryolar spekülatif bir yazıya dönüşebilir riski ile hesaplamaktan vaz geçtim. Sanırım Merkez Bankası bu senaryoları hesaplamıştır. Tabii MB’nin bu senaryoları hesaplaması yetmez. Bir şekilde Cumhurbaşkanına iletmeleri gerekir.
Unutulmaması gereken şey şu: Yüksek faiz döneminden önce yabancı mevduatların Türk lirası içindeki payı KKM dahil yüzde 42 idi. Şimdi yüzde 35’e düştü. Burada 5 puanlık bir kaymanın neden olacağı iç piyasa döviz talebi 20 milyar dolar. Paniğe gerek yok. Merkez Bankası bunu karşılayabilir. Ama ödeyeceğimiz bedel artacaktır.
KABACA BİR HASAR TESPİTİ
Bütçe dengesi hem faiz hem kurdaki artış nedeniyle olumsuz etkilenecek. Dolar 38 lirada tutulmaya çalışılıyor. 38 lirada tutulduğunu varsayalım. Durduk yerde program dışı 1 lira 35 kuruşluk bir artıştan söz ediyoruz.
Kamu, Merkez Bankası ve özel sektör dahil, Türkiye’nin dış borç stoku 526 milyar dolar. Bir günde durduk yerde dış borcun Türk Lirası karşılığı 710 milyar lira arttı.
Türkiye’de bankacılık dışı özel sektörün dış borcu 314 milyar dolar. Özel sektörün dış borcunun Türk Lirası karşılığı bir günde 420 milyar lira arttı. Bu özel sektörün önümüzdeki günlerde bunu gerekçe göstererek ürünlerine, en az 420 hatta belirsizlik faktörünü de ekleyerek belki 800 milyar liralık ek zam yapacağı anlamına geliyor. Piyasa şartlarında fiyatlarına bu zammı yapamayanlar için iflas ve işçi çıkarma riskleri oluşabilir. Bu arada ihracatçı şirketlerin karları artacaktır. Diğer taraftan ithal malları fiyatlarının yükselişi ve enflasyonist etkisini göz ardı etmeyelim. Bu tür dalgalanmaların yüksek olduğu dönemlerde dövizdeki enflasyon geçişkenliği yüksek olur.
Devletin borç stoku, 9 trilyon 909 milyar lira. Bunun 5 trilyon 424 milyar lirası döviz cinsinden. Yaklaşık 143 milyar dolar yapıyor. Dövizin durduk yerde 1 lira 35 kuruş artması sonucu, bu borç yükünün Türk Lirası karşılığı üç günde durduk yerde 193 milyar lira arttı. Bu ekstra 193 milyar lirayı biz ödeyeceğiz.
Türkiye’nin risk primi CDS 255 baz puandan 328 baz puana çıktı. İki yıllık tahviller yüzde 37’den yüzde 45’e geldi. Gösterge faizi yüzde 37.1’den yüzde 44.6’ya yükseldi. Türkiye’nin borçlanma maliyeti 1 gecede 7.5 puan arttı. Devletin Türk Lirası borçları 4 trilyon 485 milyar dolar. Önümüzdeki dönem Türk milletinin ödeyeceği faizin maliyeti 336 milyar lira daha çoğaldı.
Bankacılık kesiminin dış borç yükü 173 milyar dolar. Burada da bankaların dış borç yükünün Türk Lirası karşılığı bir günde 230 milyar lira arttı. Bu her türlü kredi faizlerinin yükseleceği demek. Şu anda bankaların ticari kredileri durdurduğu, ya da kredi faizlerini 8-10 puan arttırdığı konuşuluyor. Bu da yeni bir zam dalgası anlamına gelecek.
Enflasyonla mücadele programı ortadan kalktı. Programın temel ayağı, yurt dışından gelecek paraya yüksek faiz ödeyerek kuru sabit tutmak ve enflasyonu dizginlemekti. Yabancılar gitti.
NAÇİZANE ÖNERİLER
Daha önceleri yazmış ve televizyonlarda söylemiştim. Bu iktidarın ekonomi politiği, ekonomik tercihleri ile Türkiye ekonomisinin düzelmesi mümkün değil. Ekonomin düzelmesi için alabileceği hiçbir teknik tedbir yok. Lakin şu anda karşı karşıya olduğumuz durum, ekonominin düzelmesi değil, yangının söndürülmesi. O nedenle birkaç naçizane öneride bulunacağım. Dövizin daha fazla fırlamaması, borsadaki kan kaybının durması için ne yapmak lazım?
Faiz zaten kendiliğinden arttı. Bunu kabullendiğinizi açıklayın. Ancak bankaların ve para piyasası fonlarında bireysellerin ve emeklilik sigortası şirketlerinin ellerinde artık zarar yazan devlet iç borçlanma senetleri var. Bu senetlerin yok pahasına elden çıkartılması ve döviz talebinin artması söz konusudur. Hazinenin, yeni bir likidite yaratmadan mevcut DİBS’leri yenileri ile takas etmesi gerekir. Çıkacak ek maliyet maksimum 336 milyar liradır. Ancak dövizin ekstradan bir lira daha fazla artmasının maliyeti çok daha ağır olacaktır. 336 milyar liralık bu ek maliyetin kaynağını bulmak da kolaydır.
HAZİNE GARANTİLİ ÖDEMELERİ ERTELEYİN: Hazine Garantili müteahhitler, zaten çok para kazandılar. 2025 yılında bu projelere 202 milyar lira ödenecek. Üç yılda ödenecek tutar ise 678 milyar lira…
VARLIK FONUNDAN BORSAYA YATIRIM: Bir başka öneri… 2025 bütçesindeki anlamsız harcamalar kısılsın. Kamu göstermelik değil, gerçekten tasarruf sağlasın. En az 2 milyar dolarlık, tercihan 5 miyar dolar büyüklüğünde bütçeden Varlık Fonuna ya da Sosyal Güvenlik Sistemine para aktarın. 3 kamu bankası ve en büyük 3 özel bankanın ortak yönetimi ile bu para ile borsada hisse senedi fonu yönetin. Son zamanlarda kılı kırk yararak hisse senedine yatırım yapan yabancılar, parlak bir gelecek görmeselerdi o hisselere yatırım yapmazdı. Kendi yandaşlarınızın şirketlerine değil, yabancıları girip de sonra panikle çıkış yaptıkları hisselere ağırlık verin. O nedenle kamu bankası ve özel bankaların ortak fon yönetimini öneriyorum.
Çıkan faturanın tamamını Türk milleti ödeyecek. Kimi enflasyonla ödeyecek, kimi vergilerle ödeyecek. Ama doğrudan ciddi kayıp yaşayan insan sayısını 21 milyon kişi olarak tahmin ediyorum.
Borsada yatırımcı sayısı bir ara 8 milyon kişi idi, şimdilerde 7 milyon dolayında. Para piyasası fonlarındaki yatırımcı sayısı 5.5 milyon kişi… Bireysel Emeklilik sisteminde de 9 milyon kişi var. Toplam 21 milyon kişiden söz ediyoruz. Bunların arasında aynı anda, iki üç alanda da yatırım yapmış olanlar olabilir. Ama bireysel emeklilik sistemindeki yaklaşık 9 milyon kişiyi düşünürsek, bu sayının 15 milyon kişiden az olmadığını görebiliriz. Bütün bu kişilerin birikimleri de son üç günde ciddi bir şekilde eridi gitti. Bu grubun ellerindeki birikimi dövize döndürmemesi, bankalardaki 13 trilyon liralık Türk Lirası mevduatın korunabilmesi için alınması gereken tedbirler, en geç 23 Mart Pazar akşamına kadar kamuoyuna açıklanmalıdır.
1994’TE DE KRİZDEN ÖNCE TANSU ÇİLLER’E ÖNERİLERDE BULUNMUŞTUM
Bu önerilerimin dikkate alınacağını sanmıyorum. Ama bir hatırlatma yapayım. 1994 yılı Nisan ayında kriz patlamadan önce, bu krizin belirtileri Ocak ayının son haftasında belirmeye başlamış, Şubat ayında da kriz adeta geliyorum diye bağıra çağıra sinyaller vermişti.
Ne kadar çok eleştirirsek eleştirelim, 1980’li ve 90’lı yıllarda gerek başbakan gerek Cumhurbaşkanı olarak Turgut Özal da, Süleyman Demirel de, iktidar ortağı Erdal İnönü ile de görüşüp konuşabiliyorduk. Yine bu liderlerin ekonomiden sorumlu kadroları, bakanları, Güneş Taner, Işın Çelebi, Tansu Çiller, Sümer Oral, Prof. Dr. Onur Kumbaracıbaşı ile doğrudan görüşebiliyorduk. Çeşitli konulardaki tespitlerimizi ve önerilerimizi yazmakla kalmıyor, ayrıca teknik detaylarına girerek tartışıyorduk.
1994 krizi patlak vermeden iki ay kadar önce zamanın Başbakanı Tansu Çiller’i arayıp krizin yaklaşmakta olduğunu anlattım ve bir öneri demeti sundum. Bana bu önerileri eşi Özer Çiller ile o zaman beynimin yarısı dediği, önceden Hazine Müsteşarı, sonradan Başbakanlık Müsteşarı olan Osman Ünsal’a anlattım. Dolar 8 bin liradan 14 bin liraya çıkmıştı. Bankalar ve aracı kurumlar karşılıksız repo yapıyordu. Dolar ve faiz fırlama riski ile karşı karşıya idi.
Önerim de şu idi.
Bir Türkiye Fonu kurun. (Miktarı şimdi hatırlamıyorum.) Bu fonun yüzde 60’ı 6 ay ve 2 yıl vadeli hazine kağıtları olsun. Kalan yüzde 40’ı da, o zaman devletin mülkiyetinde olan, borsada işlem gören THY, Ereğli, Tüpraş, Petkim, Telekom gibi şirketlerin hisse senetleri olsun. Bu fonu yurt dışı piyasalarda satışa çıkarın. Böylece bu şirketleri blok satış yoluyla değil, mülkiyeti ve yönetimi devlette kalacak şekilde özelleştirmiş olur, hem devletin tüm iç borçlarını kapatırsınız, hem de döviz ve faizde olası sıçramaları önlersiniz…
Bir kulaklarından girdi, diğer kulaklarından çıktı. Yanlış hatırlamıyorsam, 3 Nisan ya da 4 Nisan sabahı saat sabah 6.30’da Başbakan Tansu Çiller’in telefonu ile uyandım.
“Meriç sen iki ay kadar önce bana ve bizimkilere bir şey anlatmıştın. Ankara’ya gel de onu bir kere daha anlat” diyordu.
Yanıtım kısa oldu. “O öneri, yangın çıkmadan önceydi. Bu saatten sonra yapacak bir şey kalmadı…”
Benim önerileri yaptığım dönemde 8.500 liradan 14 bin liraya çıkan kur 42 bin liraya, yüzde 90 olan Hazine borçlanma faizleri yüzde 160’lara, gecelik borçlanma faizleri yüzde 1400’e fırlamıştı. Faizlerin bu seviyeye gelmesinden sonra 42 bin liraya çıkan dolar 30 bin lirada sakinleşti. Üç banka battı. Kriz reel sektöre sıçradı. En az 2 milyon kişi işini kaybetti.
Aradan 31 yıl geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimi ile de hiçbir temasım yok. Bu saatten sonra olamaz da zaten. Ama yukarıda yaptığım önerinin süresi, 23 Mart Pazar saat 19.00’a kadardır.
GELEN YABANCI SERMAYE VE ÖDEDİĞİMİZ BEDEL
Meraklıları için, değerli dostum Prof. Dr. Yaşar Uysal’ın Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ve karşılığında yaptığı kar transferleri ve faiz tahsilatını gösteren bir tablosunu incelemenize sunuyorum.
Bu tabloya benim yorumum şu:
2003-2024 ortalaması olarak
Doğrudan yatırım karlılık (getiri) oranı: 2933/12420 = yüzde 23.6
Portföy yatırımı getiri oranı 3048/7819 = yüzde 38.9
Mevduat – kredi getiri oranı 6637/20938 = yüzde 31.7
Toplam dış kaynak getiri oranı (götürü) 12618/41178 =yüzde 30.6
Yıllık ortalama yüzde 30 civarında dışarı kar transfer ediyoruz. Cari açık vererek büyümenin bedeli bu. Bu da milli gelir büyüyor ama Türkiye fakirleşiyor tezini doğruluyor. Yani pek güzel sömürülmüşüz. Bir süre ortalarda görülmeyecekler. Tekrar gelmek için daha fazla faiz isteyecekler.
Çok Okunanlar

Can Ataklı'dan gündemi sarsacak iddia

CHP Lideri Özel’den boykot çağrısı: Hangi markalar listede?

İmamoğlu’nun tutuklanması siyaseti sarstı: Anketlerde İmamoğlu fırtınası!

'Bardağı masadan kaldırmayan gençler, memleketi ayağa kaldırdı'

Gelinim Mutfakta 25 Mart Salı puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

İBB soruşturmasındaki gizli tanık ayrıntısında yeni detay

AKP'de Ekrem İmamoğlu krizi: Parti içinde çatlak mı var?

Özgür Özel'in boykot çağrısına fenomenlerden destek

İmamoğlu'nun kaldığı 9 Nolu Cezaevi'nde bakın kimler kalıyor!

Sözcü ve Nefes Gazetesi Özgür Özel'in boykot listesini sansürledi