Ekonomide büyüme iyidir. Topluma zenginlik ve refah getirir. Lakin büyüme, topluma zenginlik ve refah getirse bile, kalkınma anlamına gelmez. Eğer ekonomi büyüyor ama mal ve hizmet üretiminden çok tüketim ve dış borçlar artıyorsa, buna hormonlu büyüme diyoruz. Hormonlu büyümeden de beteri var. Ekonomi büyür, ama devletin ve toplumun büyük bir kesiminin borçları artar, üstüne de toplumun geniş kesimlerinin alım gücü düşer ve sefalet artarsa, buna da zehirli büyüme diyoruz.
Biraz daha açalım…
Yalancı bir bahar havası estirilir. Toplam tüketim artar. Ancak bu tüketim artışı üretimle değil, cari açık, dış borç ve ithalatla karşılanır. Artan tüketimle insanların refahı artar. Ama halk dilindeki deyim ile “Akşam yediğin hurmalar, sabah mideyi tırmalar” misali, bir süre sonra artan borçlar ve sefalet gelir.
AKP iktidarının ilk yıllarda uyguladığı model bu idi. Özellikle AB’ye tam üyelik masallarıyla gelen doğrudan yabancı sermaye ve alınan kolay dış borçlarla suni bir refah dönemi yaşadık. Gelen kaynaklar sanayi yatırımlarına değil, inşaata ve ithalata gitti. Gelen yabancı sermaye sanayiye, özellikle ihracata yönelik sanayilere değil, iç tüketime yönelik yatırımlardı. 2004 ve 2005 yıllarındaki büyümeyi analiz ederken, o tarihlerde Akşam Gazetesinde yazıyordum ve buna “Hormonlu Büyüme” adını verdim. Bu yazıdan esinlenip ertesi gün zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal grup toplantısında aynı şeyleri anlatınca, “Hormonlu Büyüme” kavramı da dilimize yerleşti. Daha önce başka arkadaşlar kullandı mı bilmiyorum ama sanırım hormonlu büyüme kavramının isim babası benim.
Hormonlu büyümeden sonra yaklaşık 4 yıl kadar önce de “Zehirli Büyüme” kavramını ortaya attım. Hormonlu büyüme, bir süre sonra zehirli büyümeye dönüştü. Aradaki fark şu. Hormonlu büyüme borçlanarak sağlanan geçici bir refah artışı. Bundan az veya çok toplumun bütün kesimleri bir süre faydalanıyordu. Zehirli büyümede ise ekonomi büyüyor, ancak hem devletin hem toplumun büyük kesiminin, borcu artıyor. Toplumun geniş bir kesiminin borcu artarken, aynı zamanda da alım gücü düşüyor, yoksullaşıyor. Çok küçük bir kesimin gelirleri ve serveti artıyor. O nedenle, son 5-6 yıldır Türk ekonomisi için hormonlu değil zehirli büyüme kavramını kullanıyorum.
Son açıklanan milli gelir istatistiklerine göre Gayri Safi Yurt İçi Hasıla, cari fiyatlarla 43 trilyon 411 milyar lira olmuş. Enflasyondan arındırıldıktan sonra sabit fiyatlarla, (2023 yılı fiyatları ile) yüzde 3.2 artmış. Yani ekonomi yüzde 3.2 büyümüş. Oysa 2024 yılında toplumun büyük bir kesimi 2023’e göre daha da fakirleşti. Gelir dağılımı daha da bozuldu. İşin tuhaf kısmı kişi başına düşen milli gelirimiz de 15 bin 463 dolar olmuş. Bu tuhaflık şurada… Milli gelir enflasyondan arındırıldıktan sonra Türk Lirası ile reel olarak yüzde 3.2 artarken, dolara çevrildiğinde yüzde 17 artmış
Bu, Türkiye’de fiyat mekanizmasının çalışmadığını, dolar fiyatının gerçekçi olmadığını çok berrak şekilde gösteriyor.
Uygulanan tüm yanlış ekonomi politikaları sonucunda fiyat mekanizması, Türk Lirası ile de, dolarla da doğru çalışmıyor. ABD’de dolarla enflasyon yüzde 3 seviyesinde yaşanırken, Türkiye’de Türk Lirası ile enflasyon TÜİK’e göre yüzde 25’ler, ENAG’a göre de yüzde 45’ler seviyesinde… O nedenle fiyatlar dolar ile de gerçekçi ölçülemiyor. Değerli Türk lirası nedeniyle ithalat ve ihracat dengesi bozuluyor.
Dolar baskılandığı için de milli gelirimiz 1 trilyon 322 milyar dolar, kişi başına milli gelirimiz de 15 bin 463 dolar olarak açıklanıyor.
Normal bir ülkede kur artışı enflasyona paralel gider. Dünyadaki enflasyon artışı ile ülkedeki enflasyon arasındaki fark kadar artar. Eğer bu denge bozulmuşsa, milli geliriniz enflasyondan arındırılmış olarak yüzde 3.2, ama dolarla yüzde 17 artar ki, bu abuk sabuk büyük bir dengesizliğin göstergesidir. Bu saçmalığı geçtiğimiz Çarşamba değerli dostum Tuncay Mollaveisoğlu’nun Tele 1’deki Anında Manşet Programında yeterli zaman kalmadığı için detaylarına girmeden kısaca özetlemiş, 12 Punto’da detayları ile yazacağıma da söz vermiştim. Malum söz uçar yazı kalır, hele söz konusu olanlar sayılar ise…
EĞER DÖVİZ ENFLASYON KADAR ARTSAYDI…
Bizde döviz kuru baskılandığı için, TÜİK enflasyonu kadar bile artmadı. Milli Gelir hesaplarında yılbaşı yıl sonu değerleri değil, yıllık ortalama değerler alınır. Verilere kısaca bir göz atalım. Yazının sonuna, TÜİK ve ENAG enflasyon oranları ve ortalama döviz kuru artış varsayımlara dayalı olarak hazırladığım olası kişi başına milli gelir senaryoları grafiğini ekledim.
2024 yılında Türkiye’de ortalama enflasyon artışı, yüzde 58.5, yıllık ortalama dolar artışı yüzde 39.6’dır. Arada 20 puan fark var.
Bu dengesizlik 2023 yılında da vardı. 2023’de ortalama enflasyon yüzde 53.9, ortalama kur artışı yüzde 41.8 oldu. Arada 12 puan fark var.
Eğer dolardaki artış TÜİK enflasyonuna paralel artsaydı, 2022 yılında 16.57 TL olan ortalama dolar kuru, 2024 yılında 32.8 TL değil, 40.42 TL olacaktı. (16.57 x1.539 x 1.585 = 40,42) Bu durumda da milli gelirimiz 1 trilyon 322 milyar dolar değil, 1 trilyon 73 milyar dolar olacaktı. İki yıllık döviz baskılanmasının neden olduğu fark, 249 milyar dolardır.
Kişi başı milli gelirimiz de 15.463 dolar değil, 85 milyon 600 bin nüfusa göre 12 bin 535 dolar olacaktı. Ancak buna da itirazım var. Kişi başı milli gelir nüfusa göre hesaplanıyor. Oysa sayılarını bilmediğimiz, kimi kaynaklara göre 4 milyon, kimi kaynaklara göre 10 milyon civarında sığınmacı da yaşıyor. 10 milyon sığınmacıyı eklerseniz, bu kez kişi başı milli gelirimiz 11 bin 200 dolar olacaktı.
Bu hesabı, “eğer dolar TÜİK’in ölçtüğü enflasyon kadar artmış olsaydı” varsayımı üzerine yaptım. TÜİK enflasyonu toplum nezdinde pek inandırıcı değil. Bir de ENAG enflasyonuna göre hesapladım.
2023 yılında ortalama dolar kuru yüzde 41.8 artarken, ortalama ENAG enflasyonu yaklaşık yüzde 120 oldu. 2024 yılında da ortalama dolar kuru yüzde 39.6 artarken, ENAG enflasyon artışı ortalama yaklaşık yüzde 86 oldu. Eğer dolar artışı ENAG enflasyonu kadar olsaydı, 2022 yılında 16.57 liralık ortalama dolar kuru değerinin 2024 ortalaması 32.8 lira değil, 67.8 lira olacaktı. (16.57 x 2.20 x1.86 = 67.8) İki yıllık ABD enflasyonu ve son iki yıllık uygulanan Merkez Bankası para politikalarını göz önüne alıp ıskonto edelim. 2024 yılı ortalama dolar kurunun 57 lira olması gerektiğini varsayalım.
Bu durumda cari fiyatlarla 43 trilyon 411 milyar lira olan milli gelirimiz 1 trilyon 322 milyar dolar değil 762 milyar dolar olacaktı. Bir diğer deyişle açıklanan tutarın yüzde 57’si… Bu varsayıma göre, açıklanan milli gelirin yüzde 43’ü sabun köpüğü… Kişi başına milli gelir de 15 bin 463 dolar değil, sığınmacılarla birlikte 7 bin 900 dolar olarak ölçülecekti…
Ekonomisi büyüdükçe halkı yoksullaşın bir ülkede yaşıyoruz…
Çok Okunanlar

Ece Gürel'in hocası Hale Nur Özen'den tuhaf açıklamalar

'Şeytanın Avukatı, Kiralık, Alçak, Aşağılık, Sözde Milletvekili, Satılmış PKKlı'

Elazığspor zirve mücadelesinde!

3. Ligde zirve savaşı!

ORC Araştırma anket sonuçlarını paylaştı

İstanbul’un görülmesi gereken 50 harika noktası

Bursaspor maçı başlıyor!

Kişi başı milli gelir bilmecesi: 15.463 dolar mı, yoksa 7.900 dolar mı?

8 Mart Cumartesi reyting sonuçları açıklandı! Zirvede hangi yapım var?

PayFix'in sahibi ve yöneticilerine soruşturma açıldı