Bakanlar Kurulu, 11 Kasım 1928’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanını verdi. Konuyla ilgili kararname de 24 Kasım 1928’de yayınlandı. Biz de 24 Kasım’ı Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz.
Millet Mektepleri neydi, hangi amaçla kurulmuştu? Cumhuriyet, ilk kuruluş yıllarında öğretmenin önemini nasıl kavramış, öğretmene nasıl bakıyordu, bugün karşı devrim öğretmeni, eğitimi ve toplumu ne hale getirdi? Kısaca bir özetleyelim.
Cumhuriyet ve Aydınlanma Devrimleri, kulluktan özgür bireye, millete, yurttaşların eşitliğine geçişi, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı, her alanda kalkınmayı ilerlemeyi sağlayan bir süreçtir. Cumhuriyet Devriminin ana taşıyıcı kolanlarından biri de eğitimdir. Bugün emperyalizmin ve karşı devrimin ağır saldırısı altındayız. Yarım kalmış bir devrimin öksüz çocuklarıyız. O nedenle, Cumhuriyetin Aydınlanma Devrimlerini tekrar hayata geçirmek için, eğitime ve öğretmene Gazi Mustafa Kemal Atatürk ilkelerinden bakmakta yarar var.
İstiklal Savaşı bir kongreler sürecidir. 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkış öncesi kongreleri bir tarafa not edelim. Amasya ile başlar, İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi de kurucu son kongredir. Arada savaş devam ederken, düşman orduları Polatlı’ya kadar dayanmışken, 15 -21 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresinin toplanması, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın eğitime ve öğretmene verdiği önemi çok berrak şekilde ortaya koyar.
Prof. Dr. Bilsay Kuruç hocamızın ifadesiyle: “Maddi manevi nerede bir kalkınma hamlesi varsa, orada bir kılavuza, bir muallime ihtiyaç vardır.”
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’deki öğretmen manzarası şudur: :
Türkiye’de 38 bin köy vardır. Buralara kısa zamanda en az 50 bin öğretmen gereklidir. Oysa yurtta sadece 17 bin ilkokul öğretmeni vardır. Onların da yarısı şehir ve kasabalardadır. Mevcut öğretmen okulları yılda ancak 150 öğretmen mezun vermektedir. O halde yeni bir mektep şekli, yeni bir eğitim ve öğretim tarzı ve bu mekteplere yeni ve tükenmez bir öğrenci kaynağı lazımdır. Bu gereklilik Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisiyle ilk önce Millet mektepleri olarak kendini bulur. Atatürk’ün önerisi şuydu:
“Yeteri kadar öğretmen yetiştirinceye kadar önce mevcut öğretmenler içinden köylerden sorumlu başöğretmenler atayalım. Biz ordudayken akıllı çocukları topçu yapıyorduk. Top atışları sırasında hepsi hesap kitap yapmayı öğrendiler. Başöğretmenler, bu çocukları eğitsin onlar da, köylerinde öğretmenlik yapsın.” (1)
Bu öneri ile Millet Mektepleri doğar. 1922 yılı meclis açılış konuşmasında da vurguladığı gibi, genel olarak köylüye, okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlaki bilgi vermek ve dört işlem; (toplama, çıkarma, çarpma ve bölme) öğretmek maarif programının ilk hedefidir.
Millet Mektepleri 1928’de kurulur ama temel hedefler daha 1924 yılında belirlenmiştir. 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Eğitim Birliği Yasası) çıkartılır. O yıllarda dünya pedagoji alemi Amerikalı Prof. John Dewey’in etkisi altındadır. Prof. Dewey 1924’te Türkiye’ye gelir, okulların durumunu inceler ve geniş bir rapor yazar.
“Türkiye eğitim teşkilatında takip edilecek erkeyi tayinde zorluk yoktur. Bu erke, Türkiye’nin uygarlık sahibi milletler arasında mükemmel bir organ olarak canlı, serbest, müstakil ve laik bir Cumhuriyet halinde gelişmesidir. Okullar, erkek ve kadının milli egemenliği korumaya, ekonomi bakımından kendi kendisini idareye ve sanat yönünden ilerlemeye sevk etmeli, onları yaratıcılığa, kendi kendilerine muhakeme etmeğe, bilimsel bir surette düşünmeye ve umumun faydası için sosyal tarzda işbirliğine alıştırmalıdır. Okulların öğrencilere yalnız bazı ders konularını öğretmesi kafi değildir. Okullar, bilhassa sosyal hayatın etkin akımlarından uzak kalmış köy bölgelerinde, toplumsal hayatın merkezini teşkil etmelidir. Okullar, bulundukları yerin sağlık merkezi olmalıdır. Okullarda genel sağlığa, bulaşıcı hastalıklara karşı savaşa ait konular yalnız öğrencilere öğretmekle kalmamalı, sağlık memurlarıyla, doktorlarla işbirliği yapılarak bütün köy halkına da öğretilmelidir. Okul alanları, yalnız öğrencilerin beden eğitimi görmesi, oyun oynaması, spor yapması için değil, halkın da eğlenmesi ve spor yapması için merkez olacak derecede geniş ve ona göre türlü araçlarla donatılmış olmalıdır.
Zeki ve fedakâr erkek ve kadınlar öğretmenlik mesleğine cezbedilmelidir. Öğretmen maaşları süratle ve pek büyük bir nispetle çoğaltılmalıdır. Öğretmenlere köy okullarında okul bahçesi içinde, şehirlerde de okullara yakın mesken temin edilmelidir. Muallim mekteplerinde ders verecek öğretmenler, memleketin en gelişmiş muallimleri olmalıdır. Öğretmenler, sistemli bir şekilde incelemelerde bulunmak için yabancı ülkelere gönderilmelidir. (2)
Millet Mektepleri, Atatürk tarafından, yeteri kadar öğretmen yetiştirinceye kadar olan süre için önerilmişti, Köy Enstitüleri fikrinin babasıdır. Ardından Köy Enstitülerine dönüştü. Köy Enstitülerini yanı sıra Orta eğitimde, üniversitelerde büyük atılımlar yapıldı. Almanya’da Nazi faşizminden kaçan çok değerli bilim insanları Atatürk Türkiye’sine geldi.
Devrimlerin ve atılımların halka anlatılmasında Muallimler Birliği önemli roller üstlenmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, her fırsatta Muallimler Birliği Kongrelerine katılır önemli mesajlar verirlerdi. Atatürk’ün, 25 Ağustos 1924’te Türkiye Muallimler Birliği Kongesinde yaptığı konuşmada o ünlü sözünü söyler.
“Muallimler… Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet, sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” (3)
Atatürk, 23 Eylül 1924’te Samsun İstiklal okulunda öğretmenlerin kendisi için verdiği çay ziyafetinde, eğitimin, özgürlük, bağımsızlık ve refah açısından önemini vurgular: “Terbiyedir ki bir milleti; ya hür, müstakil, şanlı, ali bir cemiyet halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder. (4)
VE KARŞI DEVRİM
Eğitimde atılımlar 1946 yılına kadar gayet güzel gider. Sonrası malum. Karşı Devrim önce eğitime saldırdı. 1946 yılında eğitim devriminin mimarları Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevden alındı, yerine Nazi hayranı Reşat Sirer atandı. O da Köy Enstitülerinin babası İsmail Hakkı Tonguç’u görevden aldı. 1947’de köylerde görev yapan öğretmenlerin okullarla ilişiği kesildi, 1948’de enstitülere öğretmen yetiştiren Yüksek Köy Enstitüsü,1954 yılında da tüm köy enstitüleri kapatıldı. 1948 yılında Marshall Planıyla birlikte sadece ekonomide değil, Fulbright Anlaşmasıyla eğitimi de emperyalizmin kontrolüne bıraktık.
12 Eylül 1980 sonrası, Türk eğitim sistemi, ABD’nin Yeşil Kuşak projesine göre Türk İslam Sentezine göre şekillendirildi.
AKP döneminde dindar ve kindar nesil yetiştirme sloganı ile başlayan ve her yıl orta çağ karanlığına doğru daha da geriye giden bir eğitim sistemi… Son 23 yıllık süreç içinde Türk İslam sentezindeki Türklük de unutturuldu. Arap kültürü dayatılmaya başlandı. Ulus bilincinin çökertilmesi ile ulus devletin çökertilmesi, yoksulluk ve cehaletle de talep eden özgür bireyler yerine her söylenene itaat eden, biat eden kul yaratılması hedefleniyor.
Önce öğretmen yetiştiren okulların kalitesini sonra da ilkokuldan üniversiteler dahil, tüm okulların kalite ve seviyesini düşürdüler. Öğretmen diye yetiştirdikleri liyakattan uzak yandaşların, anaokullarına kadar soktukları imamların, tarikat üfürükçüsü hocaların, öğrencilere karşı uyguladıkları şiddet münferit olaylar olmaktan çıktı, neredeyse olağan hale geldi. Sonuçta her alanda örgütlü bir cehaletin etkisi altında yaşamaya başladık.
Yüksek enflasyonla birlikte, bu eğitim sistemi, toplumsal yapıda ahlaki çöküş, devlette kurumsal çöküş olarak kendisini gösterdi. Ekonomideki sonucu ise tarımda, sanayide, hizmetler sektöründe, rekabetten ve verimlilikten uzaklaşmak oldu. Hala ilkel tarım yapıyoruz. Yüksek teknolojili sanayi ürünlerinin ihracattaki payı sadece yüzde 3.
Birçok ülkenin ekonomideki başarı öykülerine bakınca, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluş yıllarında eğitim alanında yaptıklarını, değişik ülkelerin 1960’larda, 1980’lerde uyguladıklarını ve büyük başarılar elde ettiklerini görüyoruz.
Köklü bir eğitim devrimi yapmadan, toplumsal hayatta huzuru, ekonomik alanda refahı yakalamak mümkün değil. En önemli ekonomik varlığımız genç nüfusumuz ve insan gücüdür. Ezberden, hurafeden ve kindarlıktan uzak, analitik düşünmeyi öğreten, kişileri meslek sahibi yapan, özgür birey bilinçli yurttaş yetiştiren, tarihi, dili, coğrafyasıyla, ulus bilincini pekiştiren köklü bir eğitim devrimi önceliktir
ÖĞRETMENLERİMİZE ŞÜKRANLA…
Öğretmenler günü nedeniyle, bende emeği olan tüm öğretmenlerimi ve İstiklal Savaşı Gazisi Büyükbabam başöğretmen rahmetli Sait Köyatası’nı, rahmetli babam öğretmen Rüçhan Köyatası’nı, rahmetli annem öğretmen Vedia Köyatası’nı, rahmetli halam öğretmen Rayegan Köyatası’nı minnetle anıyor, diğer halam öğretmen Ayten Köyatası Bayrak’a esenlik diliyor, şükranlarımı sunuyorum.
Cumhuriyetin eğitim hamlesi denince, ilk Milli Eğitim Bakanları; Vasıf Çınar (1924), Mustafa Necati ( 1925-29), Reşit Galip (1932-1933), Saffet Arıkan (1935-38) Hasan Ali Yücel’i (1938-1946) ve eğitim devriminin en önemli mimarı-uygulayıcısı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u, eğitim camiasındaki namıyla Tonguç Babayı da şükranla anıyorum.
(1) Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam Cilt II, (Remzi Kitabevi)
(2,3,4) İsmail Hakkı Tonguç Canlandırılacak Köy (İş Bankası Yayınları)
Çok Okunanlar
Bez Bebek'in görüntü yönetmeninden olay Evrim Akın açıklaması
CHP'nin İmralı kararı AKP'de şok etkisi yarattı!
En yüksek maaş promosyonu veren bankalar belli oldu
5 ay sonra görülecek davada nasıl beraat kararı verilir?!
Ortaya çıkan ses kayıtlarına yanıt verdi
AKP'li Birinci'den 'CHP en doğru kararı verdi' çıkışı
Oğuzhan Uğur ve Hacı Yakışıklı arasında 'dönüş' tartışması
Sosyal medyada gençlerin silahlı paylaşımı
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan CHP'ye 'rüşvet ve yolsuzluk' uyarısı
İmralı kararı sonrası ilk miting Zonguldak'ta