Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,7218
Dolar
Arrow
39,3529
İngiliz Sterlini
Arrow
53,6682
Altın
Arrow
4285,0000
BIST
Arrow
9.311

Savaşın ve 30 Haziranın gölgesinde faiz inmez

Her geçen gün ekonomide işler zorlaşıyor. Her ne kadar Mehmet Şimşek, “Program çalışıyor” diye yüzlerce kez tekrarlasa da program çalışmıyor. Enflasyonla mücadele, toplumun geniş kesimlerinin büyük fedakârlıklarına rağmen başarılı olamıyor. İç dinamiklere baktığımızda, önümüzdeki haftanın ekonomide zor kararlar haftası olacağını görüyorduk. İsrail’in İran’ı vurması ile şimdi çok daha zor kararlar haftası olacak.

Ekonominin ve piyasaların kilitlendiği soru şu: 19 Haziran günü Merkez Bankası, faizleri düşürecek mi? Düşürecekse ne kadar düşürecek?

Para piyasası uzmanları, bu ay Merkez Bankası’nın faizi düşürmeye pek istekli olmadığını, belki yüzde 46 olan politika faizini yüzde 45’e çekebileceğini tahmin ediyorlar. Ama Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’nın karşısında güçlü argümanlarla güçlü bir faiz indirimi bekleyen geniş bir cephe de var. Bu geniş cephenin muhalif olmadığını aksine, iktidarı destekleyen TOBB, MÜSİAD gibi iş dünyası kuruluşları ile iktidarı destekleyen yandaş medya olduğunu da hatırlatalım. 

İran – İsrail gerilimini yazının sonuna bırakarak, önce sanki böyle bir jeopolitik kriz yokmuş gibi değerlendirelim. Sonra üstüne bu çatışmaların neden olduğu ve olacağı jeopolitik riskleri ekleyerek yazıyı tamamlayalım. 

Merkez Bankası’na faizi indirin baskısı yapanların üç temel gerekçesine bakalım. Önce şunu hatırlatmak isterim. Bu gerekçelerin bir bölümü haklı olsa bile benim düşüncelerimi yansıtmıyor. Ben tespitlerde bulunuyorum. Benim ekonomik düşüncelerim yazının dipnotunda (1).

1- TÜİK, yüzde 1.5’luk gibi beklentilerin çok altında Mayıs enflasyonu açıkladı. Eğer faiz indirilmezse, demek ki, Merkez Bankası da, toplumun geniş kesimleri gibi, TÜİK’in enflasyonu doğru ölçtüğüne inanmıyor. Merkez Bankası yılsonu enflasyon hedefini üst sınır olarak yüzde 29 açıklamıştı. Yüzde 46’lık bir faiz kendi koyduğu yüzde 29’luk enflasyona göre 17 puan fazla reel faiz vermek (yüzde olarak 13 reel faiz), Türkiye’nin sıcak para tarafından soyulması demektir. Merkez Bankası’nın faiz indirimini pas geçmesi, ya da yüzde 1 gibi bir seviyede indirmesi, toplumda enflasyonist beklentileri artıracaktır. 

2- Yüksek faiz nedeniyle, iş dünyası durdu. Sanayide son bir aylık gerileme yüzde 3.1 gibi dehşet bir orana ulaştı. Geniş tanımlı işsizlik bir ayda yüzde 28.8’den 32.2’ye fırladı. Bir ayda 316 bin kişi işsiz kaldı. 

3- Faiz indirimi bekleyenlerin en önemli dayanaklarından biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Mayıs tarihinde, 2. İstanbul Dünya İslam Ekonomisi Zirvesi’nde yaptığı konuşma:

“Faize dayalı ekonomik sistemle kararlılıkla mücadele etmiş bir kardeşinizim. Şahsen faizsiz ekonomi özlemimi bundan sonra da gür bir seda ile dillendirmeye devam edeceğim” 

CAN ALICI BİR SORU… MADEM ENFLASYON DÜŞECEK…

Bu arada konu sadece Merkez Bankası’nın faiz indirimi ya da enflasyon beklentisi ile sınırlı değil. Can alıcı bir soru, iktisatçı İris Cibre’den geldi. İris Cibre’nin10 Haziran’da X hesabındaki sorusu şu:

“Nisan ve bugün arası toplam 13 Hazine tahvil ihalesi yapıldı 9'u 2 yıldan uzun vadeli. Nedendir ki, Hazine, yüksek faizle yoğun olarak uzun vadeli borçlanıyor? Faizin de inmeye başlayacağı dönemde, kısa vadeli borçlanmak varken hem de?”

Soru güzel ve yerinde. Ekonomim Gazetesinden Alaattin Aktaş arkadaşımız da, soruyu gollük bir pas olarak aldı ve 12 Haziran’da çok yerinde bir yazı yazdı. Özeti şu: 

“Bugün örneğin yüzde 40 olan faizin bir yıl sonra yüzde 20'ye ineceği bilinse; bugünden yüzde 40 faizle iki yıl, üç yıl, beş yıl vadeli borç alır mısınız? Alırsanız batarsınız! Ama eğer faizin, bir anlamda enflasyonun gerilemeyeceğini düşünüyorsanız yüksek faizle borçlanmakta sakınca görmezsiniz… Yani Hazine şunu söylemiş oluyor:‘Merkez Bankası 2026’da enflasyonu yüzde 12, 2027’de yüzde 8, sonrasında yüzde 5 öngörüyor ama ben bu yılların tümünde ve hatta 2029’da bile yüzde 38-39 faiz ödeyeceğim. ’Acaba... Borçlanma stratejisi mi yanlış, yoksa enflasyon ve faizin düşeceğine mi inanılmıyor?”

SANIRIM BAŞKA BİR SENARYO VAR

Bu iki yerinde soru ve yoruma benim ekleyeceklerim tahminden öteye gidemez. Ya fırsat bu fırsat Hazine Garantili köprü ve otoyollar gibi, belli bir gruba bir kaynak transfer niyeti var…

Ya da… Tekrar ediyorum, Duyum değil, tahmin… Ya da ben olsaydım, ne yapardım? Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası, faiz indirim baskıları karşısında önceden tedbirlerini alıp Cumhurbaşkanına şunu sormuş olabilirler:

“Biz politika faizini, zaten Nisan ayında yüzde 42.5’den yüzde 40’a düşürecektik. Ancak 19 Mart etkisi (İmamoğlu operasyonu) ile faizleri artırmak zorunda kaldık. Şu ana kadar da yaktığımız döviz rezervinin ancak yüzde 25’ini geri aldık. CarryTrade ile tekrar sıcak döviz gelmeye başladı. Evet enflasyon düşüyor ama yeni bir 19 Mart benzeri bir gelişme olursa, bırakın faiz indirimini daha da artırmak zorunda kalabiliriz…”

Para politikasını kurgulayan kişiler, Türkiye gibi yönetilen bir ülkede, elbette bu senaryoyu konuşacaktır. Tatmin edici bir yanıt alamadıklarında da faiz indiriminden uzaklaşacaklar, belki de bu mevcut faizi bile gelecek için avantajlı görecektir.

Bana göre, 30 Haziran tarihindeki CHP kurultayı ile ilgili karar, sadece CHP yönetimini endişelendirmiyor. Aynı endişeyi Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’nın da duyduğunu tahmin ediyorum.

Ayrıca, 30 Haziran ve sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesine yapılan operasyonların diğer büyükşehirlere sıçramayacağından da kimse emin değil.

Bu iç dinamikler nedeniyle, Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 46’da tutacağını, baskılar karşısında belki yüzde 45’e indireceğini bekliyordum. Ancak İsrail’in İran’a saldırısı ve İran’ın da karşılık vermesi ile beklentiler de değişti. 

SAVAŞ ORTAMINDA FAİZ İNMEZ

İsrail saldırısının hemen ardından petrol fiyatları yüzde 7 dolayında arttı. ABD, İsrail ve İran tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa, gerginliğin uzun sürmesi bekleniyor. İran’ın Hürmüz Boğazını kapaması, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz sevkini etkileyecek, petrol fiyatlarının daha da yükselmesine neden olabilecek. Zaten ilk etki olarak arka arkaya benzin ve mazota zam geldi. Bu zamlar tarımdan, sanayiye, dağıtım zinciri ve perakende sektörüne kadar her alanda enflasyonist baskı yapacak.

Bölgedeki istikrarsızlık, Türkiye’nin risk primini (CDS) yükseltti. Türkiye’nin borçlanma maliyetleri artacak. Jeopolitik risklerle birlikte, turizmin etkilenmesi, gelen sıcak paranın çıkması, yabancıların ve yerlilerin döviz talebinin artması da olası…  

İçeride 30 Haziran CHP Kurultay davası, devamında diğer büyükşehir belediyelerine operasyon olasılıklarının yanına jeopolitik risklerin enflasyonist etkisi ve olası döviz talebi sıçramasını da eklersek, Merkez Bankasının faiz indirmesi, bana göre bir başka bahara kaldı. Ama huzurlarda uyusun, değerli akademisyen, iktisatçı, gazeteci rahmetli Güngör Uras ağabeyimizin bir sözü ile yazıyı tamamlayalım.

“Burası Türkiye abicim. Her an her şey olabilir.” 

(1)Benim ekonomi politik kurgum, planlı, kamucu, sosyal devleti, kalkınmayı, adil bölüşümü, denk bütçe- adil vergi düzenini önceleyen, başta hukuk olmak üzere birçok alanda yapısal değişim öngören bir kurgudur. Bu Ekonomi-Politik kurguyu, Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Türkiye’nin Fabrika Ayarları / Ekonomide Karşı Devrim kitabımda yazmıştım. İnternet üzerinden amazon.com.tr internet sitesinden temin edilebilir.