Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

Yıkıma ve felakete doğru hızla koşan ülke

Strateji, önceden belirlenen bir amaca veya hedefe ulaşmak için kullanılan yollardır.  “Jeopolitik” ise, stratejinin coğrafyaya uygulanmasıdır.  Başka bir değimle; “Jeopolitik”, ülke coğrafyasını dünya politikasında kullanma sanatıdır. Ülkenin coğrafyası, jeopolitiğin değişmez unsurudur.  

Türkiye’nin Jeopolitik konumu, dış politikanın belirleyici unsurlarından biri olmuştur.

Türkiye, özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde bu Jeopolitik üstünlüğü iyi şekilde kullanmasını bilmiştir.

Özellikle Soğuk Savaş döneminde, dünya olaylarının Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar üçgeninde yoğunlaşması, Türkiye’nin jeopolitik değerini ön plana çıkarmış ve dış politika buna göre belirlenmiştir. Bu dönemde, ulusal çıkarlar dış politikaya yön vermiştir.

Ancak son dönemde, coğrafya değişmediği ve Jeopolitik önemde bir azalma olmadığı halde, Türkiye’nin dış ağırlığında ve imajında belirgin bir aşınma oldu. Türkiye, dış politikada “Tam Bağımsızlık” ve “Gerçekçilik” ilkelerinden uzaklaştı.

***

Siyaset, toplumun refah ve mutluluğunu sağlayacak şekilde sorunlara akılcı çözümler getirmek amacıyla yapılır. Dış politikayı, “Ulusal Çıkarlar” belirler. Ulusal çıkarların iki önemli ayağı, devletin devamlılığı (BEKA) ve toplumun refahıdır. Yani, dış politikada atılacak adımın, devletin devamlılığına ve toplumun refahına olumlu katkıda bulunması gerekir. 

Özellikle son dönemde, dış politika iç politikanın devamı şeklinde uygulanmaktadır. Toplumda heyecan yaratmak, insanları etki altında bırakmak amacıyla hamaset söylemleri gerçeğin önüne geçti. Oysa beş bin yıllık yazılı tarih; hamasetin, duygusallığın, ihtirasın asla bir strateji olamayacağını felaketle sonuçlanan örneklerle kanıtlar.

***

Yıl 1631… Koçi Bey Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkan çöküş sürecinin başlangıcında, Padişah 4’üncü Murat’a bir rapor sunar. Koçi Bey Risalesi olarak tarihe geçen raporda; devlet adamlarının halktan kopmaları, liyakat sisteminin terk edilmesi, hak etmeyenlere makam verilmesi, adam kayırmacılık ve rüşvetin çoğalması Osmanlı’nın gerileme nedenleri olarak sıralanır.

Osmanlı bu sorunları ortadan kaldırmaz. Adam kayırmacılık, yozlaşma ve liyakat sisteminin çökmesi uçuruma giden yolun taşlarını döşer. Ve, 1683’te İkinci Viyana Bozgunu ile birlikte Osmanlı’da geri çekilme ve toprak kaybı başlar. Tuna vilayetleri, Balkan coğrafyası kaybedilir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti fiilen dağılır. 

Balkan Savaşı’nın felakete dönüşmesi bu sürecin en dramatik halkasıdır. Yarbay Mustafa Kemal, Balkan Faciası’na neden olan komutanları, “Subay ve Komutanla Konuşmalar” kitabında çok ağır bir dille eleştirir.

***

2010’lara kadar, Türkiye PKK bölücü terör örgütü tehdidiyle karşı kaşıya idi. 2010’lardan bugüne, tehditler hem şekil değiştirdi hem de katlanarak arttı.

-Türkiye’yle 911 kilometre sınırı bulunan Suriye ve 378 kilometre sınırı olan Irak, artık terör üreten bir coğrafyaya dönüşmüştür. Dünyanın hiçbir ülkesi, 1300 kilometrelik sınırda terör üreten bir coğrafya ile komşu olmak istemez.

Türkiye bu konumda. Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden PYD/PKK terör örgütü, ABD sayesinde Suriye’nin yüzde 25’ini işgal etmiş ve PKK terör örgütünün on katı kadar daha güçlü bir devletçik düzeyine getirilmiştir.

PKK terör örgütü tümüyle etkisiz duruma getirilse bile, PYD/PKK terör örgütü daha büyük bir BEKA sorununa dönüşmüştür.

- Türkiye, dünyada en fazla sığınmacıya/göçmene ev sahipliği yapan ülke oldu. Dünyada hiçbir ülke, dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmek istemez.

- Türkiye’yle 130 kilometre sınırı olan Suriye’deki İdlib, ABD tarafından Küçük Afganistan’a dönüştürüldü. Afganistan’da var olan IŞİD ve El Kaide türevi örgütlerin tümü İdlib’te.

Dünyada hangi ülke, Küçük Afganistan’la komşu olmak ister?

***

Tarihinin en büyük BEKA sorunlarıyla yüz yüze kalan Türkiye, bu BEKA sorunlarını yok etmek yerine, tehditleri artıracak adımları atmaya devam ediyor. Irak’lı 15 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilere vizesiz Türkiye’ye serbestçe girişleri sağlandı.

46 milyon nüfuslu Irak’ın, 17 milyonu 15 yaş altı, 6 milyonu 50 yaş üstü.

Yani, 23 milyon Irak’lı Türkiye’ye vizesiz girebilecek. 23 milyonun sadece %10’u bu haktan yararlansa, 2,3 milyon eder.

Ekonomisi çok zayıf ve güvenliğini tam sağlayamamış Irak gibi bir ülkeye, vize muafiyetini Türkiye’den başka hangi ülke uygular?..

Cevabı yok…

Almanya, Hollanda başta olmak üzere AB ülkeleri, göçmenlere için sert tedbirler alıyorlar. Sınırlarını kapatıyorlar. Kaçak göçmenleri sınır dışı ediyorlar. İran, iki milyon kaçak göçmeni sınır dışı edeceğini açıkladı. 

Dünyanın en fazla göçmenini barındıran Türkiye ise, durumdan memnun gibi…

Sığınmacıları ülkelerine gönderme yönünde adım atacağına, Iraklılara vize serbestisi getiriyor.

AB, AB ülkelerine gidecek göçmenleri ülkesinde tuttuğu için Türkiye’den o kadar memnun ki... Oysa 10-15 yıl sonra, Türkiye’nin bu politikasının yıkıma ve felakete yol açacağını tarih hep söylüyor. Ama dinleyen yok…

***

“Tarih tekerrürden ibarettir derler”. Nedensellik Yasası ise şunu söyler: “Bir nesne kendi doğasına uygun davranır. Bir nesnenin ne yapacağı, O’nun ne olduğu ile belirlenmiştir. Bir şey ne ise O’dur. Başka bir şey değildir.”

Bu yasa, balık hafızalı toplumlar için geçerli değil elbet…

Ve, dünün çözüm olarak görülen politikaları bugün ana sorun haline geliyorsa önce stratejide sonra taktikte hata var demektir.